Sayfalar

3 Kasım 2013 Pazar

104 YIL ÖNCE BUGÜN, HAYDARPAŞA GARI AÇILMIŞTI...

TARİHTEN BUGÜNE DÜŞEN NOTLAR:
4 KASIM 1909;


104 YIL ÖNCE BUGÜN,

YAPIMI 2 YIL 4 AY SÜRDÜKTEN SONRA 19 AĞUSTOS 1908’DE BİTEN BİR BÖLÜMÜ VE YOLCU BEKLEME SALONLARI İLE AÇILIŞI YAPILAN, BİR YANDAN DA İNŞAATI DEVAM EDERKEN BİR DE YANGIN GEÇİREN VE ONARILAN, ANADOLU-BAĞDAT DEMİRYOLLARININ BAŞLANGIÇ İSTASYONU,
“HAYDARPAŞA GARI”
FIRTINALI BİR HAVADA YAPILAN SADE BİR TÖRENLE HİZMETE GİRMİŞTİ.


Haydarpaşa çayırı’nda ilk Gar binasının temeli 11 Mart 1872’de atılmış, ilk tren düdüğü 22 Eylül 1872 günü, Haydarpaşa-Pendik Hattı’nın tamamlanarak hizmete açılmasından sonra, saatte 40-50 km. hız yapabilen Alman August Borsig marka lokomotifin çektiği 4-5 ahşap katardan oluşan katarlar ile başlamıştı.
Yapılan eski ve küçük Haydarpaşa İstasyon binası ve iskelesi gün geçtikçe artan ihtiyacı karşılayamaz hale geldiğinde,

“Bunca kilometre demiryolu yaptım memlekete, çelik rayların ucu Haydarpaşa’da. Koca binalarıyla liman yaptım yine belli değil. Bana o rayların denize kavuştuğu yere öyle bir bina yapın ki, ümmetim baktığında buradan bindim mi hiç inmeden Mekke’ye kadar gidilir desin” diyerek Sultan II. Abdülhamit Büyük Haydarpaşa Garı Binasının projesini başlatmıştı.
30 Mayıs 1906 günü toplanan yüzlerce kişinin katıldığı bir törenle temeli atılan yeni gar binası, imtiyazın verilmesinden (23 Mart 1889) 10 sene 5 ay sonra ve temel atılmasından iki yıl dört ay sonra, 19 Ağustos 1908 tarihinde işletmeye açılmış, açılışın ardından binanın bir bölümü ve yolcular için yapılan bekleme salonları hizmete girmiş ve inşaat sürerken, 1909 senesi başlarında yanmış, yeniden onarılarak ve tüm tesisler tamamlanarak 4 Kasım 1909 günü açılabilmişti.
Anadolu-Bağdat Demiryolu Genel Müdürü
Edouard Huguenin (1856-1926)
Açılış konuşmasını Anadolu Bağdat Demiryolu Genel Müdürü (1908-1917) İsviçreli Edouard Huguenin (Sultan Abdülhamid tarafından verilen ünvanı ile Hügnen Paşa) adına Genel Müdür yardımcısı Ferdinand Kautz yapmıştı.
Nafia Nazırı Bedros Hallacyan Efendi
Açılış törenine Padişah Sultan Reşat adına Başyaver Hurşit Paşa ile Başmabeyinci Lütfi Simavi Bey* görevlendirilmiş ve Nafia Nazırı (Bayındırlık Bakanı) Bedros Hallacyan Efendi** de bir söylev vermişti. Bedros Hallacyan’ın söylevi bittikten sonra adet olduğu üzere müteahhit ülke adına da Ferdinand Kautz’a söz verilmiş, o da kürsüye çıkarak elindeki kağıda baka baka, güçlükle de olsa anlaşılır bir şekilde herkesin şaşkın bakışları arasında Türkçe bir konuşma yapmıştı. Törende hazır bulunan gazeteci Hüseyin Cahit Yalçın da çok şaşırmış ve bu ilginç durumun nasıl olabildiğini Nafia Nazırı Bedros Hallacyan’a sorunca, o da;
“ Monşer, bu herifler Osmanlı topraklarında bulunuyorlar, burada çalışıp para kazanıyorlar. Bir resmi kûşatta (açılışta), resmi nutuk Türkçe olmak lazım değil mi? Türkçe’den başka söz söyletmem, hepinizi berbat ederim, dedim. Nutku Almanca harflerle yazdırttım, Türkçe Okuttum!..”
diyerek duruma açıklık getirmişti.
(Hüseyin Cahit Yalçın’ın “Tanıdıklarım” adlı kitabından)


Lütfi Simavi Bey Haydarpaşa Gar’ının açılış günü tören sırasında yaşadıklarını "Sultan Mehmet Reşat Han'ın ve Halefinin Sarayında Gördüklerim (Osmanlı Sarayı 1909–1919)" adlı kitabında, şöyle aktarmaktadır:

“22 Teşrin-i evvel 1325 (4 Kasım 1909) Padişah'ın doğumunun yıldönümü dolayısıyla açılış töreni icra olunan Haydarpaşa Garı'na Ser-yaver Hurşid Paşa ile gönderildim. Deniz pek sert idi. Bizi Haydarpaşa'ya götürecek olan istimbot'un kaptanı, Saray rıhtımından açılınca, tehlike olduğunu ve mes'uliyeti üzerine alamayacağını beyan ettiğinden köprüye gidip Haydarpaşa vapuruna binmeye mecbur olduk. Şehzade Seyfettin Efendi kaptanlık etti. Seyfettin Efendi'nin hemen her gün merak sebebiyle Haydarpaşa vapurunda bu vazifeyi yerine getirdiğini öğrendim.
31 Mart Olayı'nda ismi defalarca zikredilen II. Abdülhamid'in musahibi (Padişah'ın hususi işlerinde bulunanlar) NadirAğa'yı ilk defa olarak vapurda gördüm. Seyfettin Efendi bizi tanıştırmadığından Nadir Ağa'ya Velinimet Efendisinin nezdine, Selanik'e niçin gitmediğini sual ettim. Nadir Ağa manidar bir tavırla: "Ben kendilerini çok gördüm. Görmeyenler gitsin" cevabını verdi. Gayet sert olan havaya rağmen Şehzade vapuru büyük bir maharetle idare ederek bizi güvenle Haydarpaşa İskelesi'ne ulaştırdı. Anadolu Şimendiferleri Kapı Kethüdası Kiryoka Efendi iskelede Padişah'ın namına gelecek olan özel memurları bekliyordu. Bizi selamladıktan sonra Seyfettin Efendi'yi kaptan zannıyla hareket saatini nazar-ı dikkate almayarak
emri beklemesini tembih etti. Cevap almaması üzerine hiddet ettiğinden kapı kethüdasını ikaz eyledim. Affını talep ile karışık kandilli temennalar ederek ( eli eğilip yere kadar uzatarak ve başa götürerek verilen selam) bize refakat etti.”



Açılışı yapılan Haydarpaşa Gar Binasının projesi bir mimari yarışma sonucunda belirlenmiş, yarışmada Alman Philipp Holzman & Co. Şirketi mimarlarından Otto Ritter ve Helmut Cuno’nun ortak projesi seçilmişti.


23 Mart 1889 tarihinde Haydarpaşa Gar Binasının yapımı için Alman’lara imtiyaz verilmiş, Otto Ritter ve Helmuth Cuno projenin yanısıra inşaatın kontrol mühendisliğini de yürütmüşlerdi.
Gar Binası denize çakılacak kazıklar üzerinde yükselecekti, bunun için buharlı şahmerdanlar yardımıyla aylar süren bir çalışmayla beş katlı yapının temellerini oluşturacak olan, her biri 35x35 cm kesitinde, 21 metre uzunluğunda ve suya karşı yalıtılmış tam 1700 kazık çakılmıştı.



Binanın yapımında İtalyan ve Türk taş ustaları çalışmış, İtalyan taş ustalarının, işçilerin ve mühendislerin ikametleri için, resmi adı Rasimpaşa Mahallesi olan Kadıköy Yeldeğirmeni’nde apartmanlar inşaa edilmişti. Bunların en ünlülerinden birisi, Akif Bey sokakta 1909 yılında Kehribarcı Levi ailesi*** tarafından inşaa edilmişti. Hala ayakta olan ve İtalyan Apartmanı adıyla da anılan “Valpreda Apartmanı” daha sonra TCDD’nin mülkiyetine geçmiş, sonraki yıllarda da iki kardeş tarafından satın alınmıştı.





Yeldeğirmeni Valpreda Apt. Giriş Kapısından detay.
Kapının üzerinde yer alan C ve V harflerinden
oluşan arma büyük bir ihtimalle Calisto Valpreda adına aittir.

(O yıllarda, Cav. Calisto Valpreda e Figli (ve oğulları) adıyla 
İstanbul’da Kartpostal basan bir şirket varmış. (?)
(Cav. italyanca Cavaliere’nin kısaltmasıdır ve
İtalyan Krallığı’nca verilen Şövalye ünvanını temsil eder)

(Apartmanla bir bağlantılarını bulamadım henüz.)
Haydarpaşa Garı, I. Dünya Savaşı sürerken 6 Eylül 1917 günü saatler 16:30’u gösterdiği sırada ardarda gelen iki şiddetli patlama ile sarsılmış ve ardından çıkan yangın sonucu büyük hasar görmüştü. Olaylar sırasında istasyonda olan bir banliyo treninin yolcuları ve bir tabur asker de yanarak can vermişlerdi.






Daha bu patlama ve yangının yaraları sarılmadan bu kez 4 Temmuz 1918 günü İngiliz Savaş uçaklarının saldırısına uğrayan Haydarpaşa Garı, 18 Ekim 1918’de ikinci kez birincisinden daha büyük ve şiddetli olarak yine İngiliz uçaklarının hedefi olmuştu.





Haydarpaşa Garı’nın başına gelenler bununla da kalmamış 15 Kasım 1979’da Limanın 800 metre açığında sabah saat 05:30’da Romen Bandıralı Independenta tankeri ile Yunan bandıralı Evriyali kuru yük gemisinin çarpışması sonrasında büyük bir patlama olmuş, Haydarpaşa Garı’nın limana bakan cephesi ve özellikle de vitrayları büyük hasar görmüştü.

Haydarpaşa Garı bu kez de 28 Kasım 2010 tarihinde çatısında başlayan bir yangında, giriş cephesinde iki kule arasındaki çatısı yanarak çökmüş, yangın ve yangını söndürme çalışmaları sırasında sıkılan tonlarca su da 4. katını kullanılamaz hale getirmişti.


Ve, Haydarpaşa'ya son darbe de 1 Şubat 2012 tarihinde Ankara-İstanbul Yüksek Hızlı Tren Projesi kapsamında demiryolu çalışmaları neden gösterilerek Garın 24 ay süreyle kapatılmasıyla gelmişti.



*Lütfi Simavi: Türk basın tarihinde uzun bir döneme damgasını vurmuş olan Simavi ailesinin ilk yazar ferdi olan Lütfi Simavi Bey, Hürriyet Gazetesi’nin kurucusu olan Sedat Simavi’nin ortanca amcasıdır.  Sedat Simavi babası Halil Hamdi Simavi Bey’i (1848-1907) çocuk yaşlarında kaybedince, Galatasaray Sultanisi’ndeki velisi, çocuğu olmayan ortanca amcası Lütfi Simavi Bey olmuştur. Doğu dilleri dışında Latince, Fransızca, İngilizce ve Almanca dillerini mükemmel bilen Lütfi Simavi Bey, Hariciye Nezareti Tahrirat-ı Hariciye ve Ümur-u Mühimme-i Siyasiye müdürü iken önce Sultan Reşat ın yanında 2. Tanzimat Dönemi’nin Saray Başmabeyincisi olarak çalışmış, daha sonra da Vahdettin döneminde yine Başmabeyinci olarak kendisine görev verilmiş, döneminin saygın kişiliklerinden birisidir. Simavi, Osmanlı İmparatorluğu nun tükeniş yıllarının, savaşların ve yok oluşun en yakın tanıklarındandır. Yedi yüz yıllık ihtişamın son günlerini büyük bir keder içinde gün be gün not eden Lütfi Bey, saray etrafında dönen entrikaları ve politik oyunları tek tek kaydetmiş; bir zamanlar üç kıtada hüküm süren devasa bir imparatorluğun nasıl parçalandığını almış olduğu notlarla günümüze aktarmıştır. Gençliğinde iyi bir eğitim almış bir entelektüel olan Simavi, Avrupa’da süren hayatı da ülkesinde süren hayat kadar iyi analiz edebilen, keskin bir görüye sahiptir. Onun tanıklıkları, yıllardır anlatılmayan bir zaman kesitini, en berrak haliyle açığa çıkarmaktadır. Gerek Sultan Reşat zamanının, gerekse saray lobilerinin ve yabancı ülkelerin politik oyunlarına aldanarak, ülkesini kendi elleriyle yok oluşa sürükleyen Padişah Vahdettin döneminin, bilinmeyen ve anlatılmayan birçok skandalını ve ayak oyunlarını, Mustafa Kemal in milli mücadeleye başladığı yılları, Milli Mücadele nin başlangıç koşullarını Lütfi Simavi Bey, “Osmanlı Sarayı’nın Son Günleri” adlı kitabında ayrıntılarıyla anlatmıştır.

** Bedros Hallacyan Efendi: (Bedros Haladjian) Ermeni asıllı Devlet adamı. Galatasaray Lisesini bitirmiş, 1892’de Paris’e giderek Ticaret ve Hukuk Akademilerinde okuyarak Hukuk, Siyaset ve Ekonomi Bilimleri Doktorası yapmıştı. İstanbul’a döndükten sonra İttihat ve Terakki Partisi’nin üyesi olarak 1908 yılında İkinci Meşrutiyet Meclisi’nde görev almıştı. Zaten Paris’teki yıllarında Partisi’nin sürgündeki üyeleri ile temas halindeydi. 1908 yılında yine kendisi gibi Ermeni asıllı olan Kapriel Naradounkian (Gabriel Naradunkyan) Efendi’nin istifası sonrasında Nafia (Bayındırlık) Bakanı olmuş, birbuçuk yıl bu görevi sürdürmüştü. 1912 yılında Osmanlı delegesi olarak Uluslararası Paris Finansörler Konferansı’na katılmış, 1914 yılında tekrar milletvekili olmuştu. İttihat ve Terakki’nin sadık bir üyesi olmasına rağmen Ermeni olduğu gerekçesiyle uzak tutulduğu için, I. Dünya Savaşı sonrası Paris’e yerleşmiş ve 1901 yılında “Des Personnes Morales Etrangeres Specialement Des Societes Commerciales Etrangeres” (1901) adında profesyonel çevrelerce olumlu karşılanan bir kitap yazmıştı.


*** Kehribarcı Levi ailesi: Ünlü fotoğrafçı ve foto muhabiri İzzet Keribar’ın aile adıdır. Levi soyadı Musevi aileler arasında çok yaygın bir soyadı olduğundan, kehribar ticaretiyle tanınan ve saray ile iş yapan büyükbaba ve iki kardeşi “Kehribarcı” Levi olarak tanınırlarmış. Valpreda Apartmanı ile aynı yıllarda yaptırdıkları 7 katlı “Kehribardji Apartmanı-1909” ailenin yaşadığı adrestir. 1870’li yıllarda Mahmutpaşa’da Juda Levy Freres&Fils adıyla kurdukları Züccaciye Şirketi (günümüzde Alevli adıyla devam etmektedir) kurulduğu yıldan beri aynı yerde faaliyetini sürdürmektedir. İzzet Keribar’ın babası Rafael Levi, 1934 yılında soyadı kanunu kabul edildiğinde adını Rıfat olarak değiştirmiş, aile soyadı olarak da kendilerine “h” harfinin düşürülmesi ile “Keribar” soyadını almış. Rıfat Keribar 1957 yılında ortaklıktan ayrılmıştır.

Levi ailesinin bir temsilcisi de tanınmış Yazar Mario Levi’dir ve yazar Kehribarcı Apartmanı’nda ikamet etmektedir.

4 yorum:

Vadi Efe dedi ki...

Bu yaz Kehribarci Apartmanina tasindim. Yaziniz cok faydali oldu cok bilgilendim tesekkurler

Levent Civelekoğlu dedi ki...

İlginiz için ben teşekkür ederim, apartmanı sadece dışarıdan fotoğraflıyabildim, keşke fırsat olsa da içerden de belgeleyebilsem. Sizden rica etsem eğer sizin için zor olamayacak ise apartmanı daha iyi tanıtabilmek adına birkaç iç mekanfotoğrafı çekip, (özelliklerini anlatabilecek detaylar) benimle paylaşabilir miydiniz. Eğer böyle birşey yaparsanız sizin adınızla yayınlayarak ilgi duyanları bilgilendirebiliriz diye düşünmekteyim. Saygılarımla. Levent Civelekoğlu

Levent Civelekoğlu dedi ki...

Bir önceki yanıtımda unuttum yazmayı, Bu yazıda sadece resim olmaksızın metin içerisinde bahsi geçmektedir Kehribarcı apartmanının, ancak henüz tamamlanmamış, hazırlamaya çalıştığım başka bir blogda direkt olarak kehribarcı apartmanından bahsedeceğim, kastım o yazı ile ilgiliydi. Tekrar saygılar.

Unknown dedi ki...

Gara tcdd tarafından ara mardivenle çıkılınca çeşmeler vardı. Dışı çini kaplı lavaboları vardı.. suları hep nasılsa soğuk akardı.. o çeşmelerden su içip hatırlayan.. fotoğrafı olan var mı.. hala duruyor mu o çeşmeler acaba.