Sayfalar

8 Ocak 2014 Çarşamba

12 MART, “GEÇMİŞE SAYGI GELECEĞE HATIRLATMA”



GEÇMİŞE SAYGI, GELECEĞE HATIRLATMA;



12 MART 1971

İŞKENCE MAĞDURLARINA

SAYGI ANITI



12 Mart 1971 Askeri Darbesi sırasında MİT ve Kontrgerilla’nın sorgulama merkezi olarak kullandığı ve binlerce kişiye işkence uyguladığı ve kamuoyunun “Ziverbey Köşkü” adıyla bildiği Köşk aslında Erenköy, Kozyatağı’nda Tüccarbaşı ve Sultan Sokaklar arasında kalan yüksek duvarlarla çevrili, heybetli ağaçların olduğu 10 dönümlük büyük bir bahçe içerisinde yer alan, iki katlı, altta bir bodrumu ve bahçede müştemilatı olan, tuğlalar ile örülmüş gösterişli kapısında askerlerin nöbet tuttuğu
“Zihnipaşa Köşkü”ydü...



Köşkün yerinde, Sultan II. Abdülhamid’in Maliye, Ticaret ve Ziraat, Evkaf (Vakıflar) Nazırlıklarını yapmış olan, Mustafa Zihni Paşa’ya (1838-1911) ait ahşap bir köşk bulunuyordu. II. Meşrutiyet’in ilanından sonra Şura-yı Devlet Reisliği de yapan Zihni Paşa’nın 1911 de vefatından sonra, Cumhuriyet’in ilanı ile birlikte eski güçlerini ve varlıklarını yitiren, eskisi gibi uşakları olmadığından kendi işlerini kendileri yapmak zorunda kalan, köşkte yaşayan paşazadelerden birinin yaktığı bir ateş ahşap köşkün yanmasına neden olmuştu. Yangından sonra köşk onarılmış, büyük kagir 21 odalı bir villaya dönüştürülmüştü.




Ünlü muhalif karikatürist Ratip Tahir Burak ile evli olan Zihni Paşa’nın torunu Behin hanım, köşkü yakın dostları olan ve 1953 yılında Nazım Hikmet’in yurtdışına kaçışına yardım ettikten sonra gözlerden uzak ve sakin bir hayat arayışındaki Refik Erduran’a kiraya vermişti. Erduran birkaç yıl villada yaşadıktan sonra çıkmış, Bihan hanım da villayı araya girenlerin israrıyla bu kez askeriyeye kiraya vermişti.


Köşk, başlangıçta şüpheli ve istihbari değeri olan mülteciler ve göçmenler için kullanılıyor, bazısı yüksek rütbeli mülteciler burada misafir ediliyor, bir yandan kendilerinden istihbarı ve siyasi bilgiler alınırken diğer yandan onların bahçe içinde serbest ve güvenli bir şekilde dolaşması ve kendilerini yüksek duvarlar arkasında huzurlu hissetmeleri sağlanıyordu. Bu tip faaliyetler her gün olmadığından Köşk genellikle hareketsiz ve sessiz kalıyor, sadece uzun süren casusluk sorgularıyla hareketleniyordu.

12 Mart darbesi ile birlikte Villa, Faik Türün ve Memduh Ünlütürk buyruğuyla bir anda Türkiye’nin en önemli yeri haline gelmiş, bina, gözaltına alınanlara yetmemeye başlamıştı. Zemin kat ve müştemilatlar da kullanılmaya başlanmış, dış emniyet ve nöbet hizmetleri için bir-iki manga komando eri ve ayrıca siyasi şubeden seçilen personel de takviye olarak getirilmişti. Sorgulamalardan alınan bilgilerle örgüt evleri basılıyor, örgüt mensupları ile silah, bomba ve patlayıcılar ele geçiriliyordu. Villa, gözaltına alınanlarla dolmuştu.
İlhan Selçuk (11 Mart 1925, Aydın- 21 Haziran 2010, İstanbul)

12 Mart Darbesinin, bu ünlü mekanındaki, işkenceli sorguları, İlhan Selçuk, köşkte alınan ifadesinde, her cümlenin sondan ikinci kelimesinin ilk harfini kullanarak gizlediği “akrostiş*le işkence yapıldığını ifşa etmiş ve mekana “Ziverbey Köşkü” adını O koymuştu…


* “12 Mart’a doğru Türkiye (İ)flasa gidiyordu. Demirel iktidari giderek yoğunlaşan (Ş)aibe altındaydı. Üniversiteli gençler sokaklarda, meydanlarda hatta Üniversite binalarının çatıları altında (K)atlediliyorlardı. Devletin güçleri, aydınları, askerleri, yargıçları, sorumluları, sağduyu sahipleri (E)ndişe içindeydiler. Gidiş (N)ormal değildi. Anayasa çerçevesi ve yonelislerine gore davranmak isteyen devlet memurlari ve sorumlularına, siyasi iktidar adeta (C)eza tertipliyordu. Siyasi iktidar aydın yazarları (E)zmek amacındaydı. Toplum yaşamında (A)nayasa uygulanmıyordu. Bazı çevrelerde bir ordu müdahalesi (L)üzumlu görülüyordu. Politikaci (T)opluluğu şuursuzdu. Memleketseverler (I)stırap çekiyorlardı. Bu durumda (N)e yapmalıydı? Önce bir fikir (D)ağınıklığı vardı. Tek çıkar yolu (A)tatürkçülük’te görüyorduk. Ancak Atatürkçülüğü günün koşullarına göre derinliğine ve genişliğine bütün boyutlarıyla (Y)orumlamak gerekiyordu. İşte devrim dergisi bir (İ)htiyaçtan doğdu. Ancak dergi çıkarmaya yetecek para bulmak gerçekten (M)esele idi.



- İ Ş K E N C E   A L T I N D A Y İ M -




İnsanların gözleri bağlı getirilip götürüldüğü villanın izini sürmek ve neresi olduğunu bulmak ise Talat Turhan’a düşmüş, o bulmuştu Zihni Paşa Köşkü’nü, 12 Mart’ın İşkencehanesini…

12 Mart’ın üzerinden yıllar geçmiş, köşk yıkılmış, arazisine üç bloktan oluşan 150 haneli “Ateşpare Erenköy Sitesi” yapılmış ve sadece kesilmemiş üç beş çam ağacı, onarılarak korunmuş bir güvercinlik, kırmızı tuğla örgülü o meşhur bahçe kapısı ve kuyunun tulumbasını çalıştırmakta kullanılan demir yeldeğirmeninin enkazı kalmış. Güvercinliğin yanına da bir park yapılmış, adına da “Kuşluk Parkı” denmişti...

Kadıköy Belediyesi, geçtiğimiz yıl 12 Eylül 2013’te, 12 Eylül’ün 33. yıldönümünde bir başka darbenin 12 Mart’ın anısına heykeltraş Prof. Dr. Rahmi Aksungur’un yaptığı “İşkence Mağdurlarına Saygı Anıtı”nın açılışını, Zihnipaşa Köşkü’nde işkenceye maruz kalan işkence mağdurları ile birlikte, işte tam da o Zihni Paşa Köşkü’nün önünde yapmıştı.







Anıtı bir ay gibi çok kısa bir sürede hazırlayan Prof. Dr. Rahmi Aksungur,
“Biz o günleri yaşadığımız için, o günlerin sıkıntısını üzüntüsünü çok iyi biliyoruz. Bunları genç kuşaklar laf olarak biliyor ama yaşayanlarda büyük bir iz bıraktı bu işkenceler. O gün o darbeler yapılmasaydı Türkiye şu anki durumunun 100 yıl ötesindeydi. Bu yaptığım anıt hem geçmişe bir saygı hem de geleceğe bir hatırlatma. Duygularımı bu anıtla dile getirmeye çalıştım. Umarım bu anıt işkencenin yok olmasına vesile olur.”
diyerek açıklıyordu duygularını.


Anıt, geçmişte yaşananları,
geleceğe hatırlatma niteliğinde… 







Anıtın açılışında, Kadıköy Belediye Başkanı Selami Öztürk;



“12 Eylül 1980 darbesinde de yine benzer olaylar tekrar etmiş, işkenceciler, işkence görenler, mekanlar değişmiş ama sonuç değişmemiştir. 12 Eylül Darbesi de demokrasi tarihimize kara bir leke olarak geçmiş, arkasında kanlı bir bilanço bırakmıştır. 33 yıl geçti. Tüm bu acılar unutulmadı. Ne yazık ki günümüzde de hala işkence suçu, orantısız şiddet uygulamalarıyla devam ediyor. Gücü ellerinde bulunduranlar, kadın-erkek, genç yaşlı demeden vicdanları sızlatan şiddet görüntüleriyle yine sahnedeler. Artık yeter, benzer acılar artık yaşanmasın. Burada bir kez daha herkese sevgi, hoşgörü, sağduyu çağrısı yapıyorum. Siyasi iktidarlar, hukuk devleti ilkelerini uygulamalı, özgürlüklerin kısıtlanması konusundaki uygulama ve ısrarlarından vazgeçmelidirler. İşkence-şiddetin getirdiği acılar ancak gerçek anlamda uygulanan demokrasi, özgürlükler ve hukuk devleti ile yok olur. İşkenceyi lanetliyor, işkencecileri bir kez daha kınıyorum.”



şeklinde bir konuşma yapmıştı.


1 yorum:

Murat AYGEN dedi ki...

“Faşist” general Faik Türün’e, millet vekilliği, Adalet Partisi’nden önce ERBAKAN teklif etmiştir. Prof. Mümtaz Soysal ise ‘CHP'nin en doğal iktidar ortağı MSP'dir’ buyurmuştur [bkz: (--1--) Ahmet Kahraman, «Cephe'nin paşaları» (tek sütun üzerine) başlıklı Başkentten İzlenimler köşe yazısı, Yeni Ortam gzt., Sahibi Kemal Bisalman, Genel Yönetmen İlhan Turalı, Yazıişleri Müdürü Eren Güvener, Yıl 3 Sayı 1010, 30 Haziran 1975 Pazartesi, Dizgi - Baskı Ortam Matbaacılık, Ankara Baskısı Halkçı Matbaası İşletmesi, s.8 ve (--2--) «Prof. Soysal: ‘CHP'nin en doğal iktidar ortağı MSP'dir’» (tek sütun üzerine) başlıklı haberi, Yeni Ortam gzt., Sahibi Kemal Bisalman, Haberlerden Sorumlu Müdür Yavuz Kösemen, Yıl 2 Sayı 396, 16 Ekim 1973 Salı, Dizgi - Baskı Ortam Matbaacılık, Ankara Baskısı Halkçı Matbaası İşletmesi, s.1].