Sayfalar

10 Mart 2013 Pazar

Sultan Abdülaziz’in Avrupa Seyahati ve Kadıköy’ün “Tokuşan Boğa”sı II


Bu Blog, “Sultan Abdülaziz’in Avrupa Seyahati ve Kadıköy’ün “Tokuşan Boğa”sı I” isimil Blog’un devamıdır. 



1867 Paris Evrensel Sergisi, Abdülaziz ve
Kadıköy’ün
“Tokuşan Boğa” Heykeli - II -


1867 Paris Evrensel Sergisi’nden 2 yıl önce 1865’de gerçekleştirilen ve “Paris Salon” adıyla 1725 yılından beri düzenlenen Fransız Güzel Sanatlar Akademisi Resmi Sanat Sergisi’nde ilk kez görücüye çıkmış olan Fransız Heykeltraş Jules Isidore Bonheur’un “Tokuşan Boğa” heykelinin 34,5 x 59 cm. boyutlarındaki bir örneğini 1867 Paris Evrensel Sergisi’ni ziyareti sırasında Sultan Abdülaziz nasıl gördü bilinmez ancak, Sultan’ın kendisi ile tanıştırılan heykeltraştan bu “Tokuşan Boğa” heykelinin anıtsal boyutlarda bir kopyasını yapmasını istediği kaynaklarda belirtilmekte.

1865 “Paris Salon” Sanat Sergisinde Jules Isidore Bonheur’un “Tokuşan Boğa” heykeli

Sultan Abdülaziz bu ve belki de buna benzerler birçok hayvan heykelini Beylerbeyi Sarayı’nın bahçesine yerleştirmek üzere bu Paris ziyareti sırasında sipariş etmiş de olabilir. Zira Sultan Abdülaziz’in hayvanlara karşı özellikle de aslan ve kaplanlara karşı özel bir ilgisi olduğu hatta Çırağan ve Beylerbeyi Saraylarının bahçelerinde Geyiklik ve Aslanhaneler inşaa ettirdiği bilinen bir gerçektir. Avrupa’ya seyahat amacıyla giden ilk Osmanlı Padişahı ünvanına sahip Sultan Abdülaziz’in bu seyahat sırasında ziyaret ettiği 1867 Paris Uluslararası Sanat ve Endüstri Fuarı’nda görüp, beğenip sipariş vererek İstanbul’a getirttiği, 12 tanesi bronz, 10 tanesi mermer hayvan heykeli ve 8 tane bronz vazo 2 tane mermer frizden oluşan bir koleksiyonun içerisinde yer almaktaydı. Çırağan ve Beylerbeyi Saraylarının bahçelerini süslemek amacıyla Fransız heykeltraş Pierre Louis Rouillard bu koleksiyonun İstanbul’a getirilmesi için Sultan Abdülaziz tarafından görevlendirilmişti. Bu heykellerin çoğu Fransız Heykeltraş Pierre Louis Rouillard tarafından yönetilen bir grup sanatçı tarafından gerçekleştirilmiş ve eserlerde onların imzaları da yer almıştır.

Isidore Jules Bonheur (1827-1901)
Bu heykeltraş grubun içerisinde Isidore Jules Bonheur’un yanısıra Louis Joseph Doumas, Hippolythe Heizler, Louis Joseph Leboeuf ve Paul Edouard Delabriere de vardır.

Sultan Abdülaziz’in hayvan heykellerinden oluşan koleksiyonunda toplamda 24 figür varmış. Burada diğer figürleri bir yana bırakıp sadece “Tokuşan Boğa” ın hikayesine kulak vereceğiz, zira bugün bu hayvan heykellerin çoğu ilk konuldukları yerden çok başka yerlerde bulunmakta ya da hiç bulunamamaktalar.


Antik Yunan Gümüş Sikkelerinde “Tokuşan Boğa”


Isidore Jules Bonheur’un “Tokuşan Boğa” heykelinin ilhamını Antik bir figürden almış olabileceğini düşündüren ipuçları; Antik Yunan’da M.Ö. 425-400 yılları arasında Lucania Bölgesindeki (İtalya yarımadasının güney ucunda Taranto Körfezi çevresi) Atina’lı Perikles tarafından kurulmuş Thourioi [ lat. Thurii, Thurium] kenti gümüş sikkelerinin ön yüzünde Sorguçlu Attika* miğferi (helmet) takmış olarak betimlenen Zeka, Sanat, İlham ve Barış tanrıçası Athena,
diğer yüzünde ise Tokuşan Boğa figürü yer almaktadır.

Boğa figürü hemen hemen kuyruğunun duruşu, ön ayağını bükmesine kadar Bonheur’un Tokuşan Boğası’yla birebir benzerlikler göstermektedir.
Ayrıca buradaki en önemli ayrıntı ise sikkenin üzerindeki tek yazıdadır: “QOURIWN” - Tokuşan Boğa anlamına gelmektedir.


*Attika: Yunanistan’da Atina’nın da içinde yer aldığı yarımada kapsayan İdari Bölge.


Antik “Tokuşan Boğa”


1865 “Paris Salon” Sanat Sergisinde “Tokuşan Boğa” heykelinin diğer yönden görünüşü.


Sultan Abdülaziz’in görüp beğendiği ve daha büyük boyutlarda yapılması için talimat verdiği 34.5x59 cm. boyutlarındaki “Tokuşan Boğa” heykeli
Diğer yönden görünüşü
“Tokuşan Boğa” Heykelinden detay görüntüsü
Tokuşmak - Tokuşan Boğa’lar
“Tokuşan Boğa” heykeli tahmin edildiği üzere bugün Kadıköy’e malolmuş olan meşhur Boğa heykelinden başkası değildir. Bu heykelin serüveni üzerine başka bir anlatım daha vardır ki yazının ilerleyen bölümlerinde ondan da bahis edilecektir. Kadıköy’deki heykelin kaidesinin kenarında “PARIS 1864” yazmaktadır ve bu da heykelin 1865 Paris Fuarı öncesinde yapıldığının göstergesidir.



Kadıköy”ün “Tokuşan Boğa”sı





Isidore Jules Benheur’un “Tokuşan Boğa” ve “Kükreyen Boğa” heykellerinin Fransız Val d’Osne Sanat Dökümhanesi’nde dökümü yapılmış kopyaları da vardır, üstelik dünyanın birçok yerinde, hatta Val d’Osne Sanat Dökümhanesi’nin katalogunda da 118 kod numarası ile kayıtlıdır. Ancako kopyalar Val d’Osne Sanat Dökümhanesi’nde dökümü yapıldığı için demir dökümdür, İstanbul’daki iki kopya ise, Bronz dökümdür ve bronz dökümü yine Fransız Thibeaut Freres Founders ( Thiebaut Kardeşler Dökümhanesi) tarafından yapılmıştır.

Başlangıçta kumaş üzerine baskı yapmak için kullanılan bakır silindirler üreten bir aile şirketi olan Thiebaut Freres Foundeurs (Thiebaut Kardeşler Dökümhanesi) Victor Thiebaut (1855-1899) gözetiminde kurulmuştu. Çeşitli heykeltraşlarla ortaklığa girerek büyüttüğü firmanın başına 1870’de gözlerinin görmemeye başlaması ve kör olması üzerine üç oğlu Victor (1855-1899), Jules (1849-1908) ve kendisi de bir heykeltraş olan Henri (1854-1898) geçmişlerdi. O dönemde firma birçok uluslararası fuara katılmış ve Paris Saint-Michel Çeşmesi’nin iki ejderi, Vendome Sütunu gibi üstün nitelikli anıtsal eserlere imza atmıştı. 1901 yılında Victor Thiebaut firmayı Louis Gasne’ye satarak emekliye ayrılmıştı.

Kadıköydeki Tokuşan Boğa heykelinin kaidesinin Söğütlüçeşme yönünde sol arka altında
P. Rouillard Dir. yazısı görülmektedir. Pierre Louis Rouillard (1820-1881) yaptığı hayvan heykelleri ile tanınan bir Fransız heykeltraştır. 1840-1881 yılları arasında Paris’te Güzel Sanatlar Akademisi’nde Profesör olarak görev yapmıştır. Tokuşan Boğa heykelinin altında adının bulunmasının anlamı şudur. Pierre Louis Rouillard, heykelin sanatçısı olan Isidore Jules Bonheur’un da dahil olduğu bir heykeltraşlar ekibinin ( Louis Joseph Doumas, Hippolyte Heizler, Louis Joseph Leboeuf, Paul Edouard Delabriere gibi) başkanlığını yapmaktadır, yöneticisidir. İlginçtir ki, o dönemin anlayışı olarak heykellere sadece yöneticinin adı yazılırken, o lütfetmiş ve eserin gerçek sahibi olan sanatçıların adlarının da eserlerin altında olmasına izin vermiştir. 


Kadıköydeki Tokuşan Boğa heykelinin kaidesinin Söğütlüçeşme yönünde sağ ön altında
ISIDORE BONHEUR Sculp. yazısı görülmektedir. Heykelin gerçek yaratıcısının adı.


Kadıköydeki Tokuşan Boğa heykelinin kaidesinin Bahariye yönünde sağ arka altında
F. du par V..(?) THIEBAUT yazısı görülmektedir. Bu yazı da Heykelin bronz dökümünün yapıldığı Thiebaut Freres Foundeurs’un (Thiebaut Kardeşler Dökümhanesi) imzasıdır. 

Kadıköydeki Tokuşan Boğa heykelinin kaidesinin Bahariye yönünde sağ arka altında,Thiebaut Freres Foundeurs’un imzasının sonunda da Paris 1864 yazısı yer almaktadır.


Isidore Jules Bonheur’un “Tokuşan Boğa” heykelinin “Kükreyen Boğa” adlı bir kardeşi ve bu ikilinin de bir kopyası daha varmış ve onları da Amerikalı Samuel Colt Pomeroy satın alarak Rhode Island’daki Bristol Malikanesi’ne götürmüş... Malikane günümüzde Colt Eyalet Parkı olarak kullanılmaktadır.
Rhode Island Colt Eyalet Parı Girişi’nde “Tokuşan ve Kükreyen Boğa” karşı karşıya

Rhode Island Colt Eyalet Parı Girişi’nde Kadıköy’ün “Tokuşan Boğa”sının ikiz kardeşi ve karşısında “Kükreyen Boğa”

Amerika Rhode Island’daki “Tokuşan Boğa”

Resimlerde çift olarak gördüğümüz “Tokuşan Boğa” ve “Kükreyen Boğa” heykellerinin Dövüşen’ini biliyoruz Kadıköy’de, eşi olan “Kükreyen Boğa” ise belki de ilk getirildiğinde nereye koyulmuşsa o yerde durmakta sanki, evet “Kükreyen Boğa” heykeli Beylerbeyi Sarayı’nda Büyük havuz’un yakınında Kadıköy’deki Tokuşan kardeşinin aksine sakin bir şekilde durmaktadır.
Beylerbeyi Sarayı Büyük Havuz yakınında sakince duran
“Kükreyen Boğa” heykeli


Jules Isidore Bonheur’un “Tokuşan ve Kükreyen Boğa” heykelleri bu kez 1878 Paris Evrensel Fuarında, o sıralar Suveyş Kanalı için Osmanlı İmparatorluğu tarafından kanalın girişine yerleştirilmek üzere sipariş edilmiş büyük boyutlu bir heykel olan sonrasında bazı değişiklikler yapılarak, örneğin yüzü değiştirilerek Amerika’ya hediye edilecek ve  Amerikanın sembolü haline gelecek Özgürlük Heykeli’nin bir parçası ile yanyana görülmekteler...

Jules Isidore Bonheur’un “Kükreyen Boğa” heykeli bu kez çift olarak ve biri içe biri dışa bakacak şekilde yerleştirilmiş olarak 1898 tarihinde Ernest Moreau tarafından tasarlanmış ve inşaa edilmiş olan Paris Vaugirard At Pazarı ve Mezbahasında karşımıza çıkmakta. 1976 yılında kapatılan At pazarı ve Mezbahanın yeri George Brassens Parkı olarak düzenlenmiş ve iki “Kükreyen Boğa” Parkın girişinde kükremeye devam etmekteler.




Jules Isidore Bonheur’un “Kükreyen ve Tokuşan Boğa” heykelleri bu kez de Belçika, Brüksel- Anderlecht Sığır Pazarı ve Mezbahasının kapısında karşımıza çıkmakta. Sığır Pazarı ve Mezbaha 1888-1890 yılları arasında mimar Émile Tirou tarafından tasarlanmış ve çelik konstrüksiyon olarak inşaa edilmiş.


1983 yılından bu yana Kapalı Pazar Yeri olarak kullanılan eski Sığır Pazarı ve Mezbaha için bugünlerde geleceğe dönük yeni projeler hazırlanmaktaymış. Her halukarda kurumsal kimlik gibi, Jules Isidore Bonheur’un “Kükreyen ve Tokuşan Boğa” heykelleri korunacak ve geleceğe taşınacaktır şüphesiz. 
Biz ise, ne yazık ki sahip olduğumuz bir sanat eserine ancak bunları yapıyor öyle sahip çıkıyoruz...

Jules Isidore Bonheur’un “Tokuşan Boğa” Heykeli’nin İstanbul Kadıköy’e gelişinin anlatılan diğer hikayesi ise şu şekildedir. Bilindiği gibi Alsace-Lorraine bölgesi Fransa ve Almanya arasında 1800’lü yıllarda sürekli olarak bir sorun olmuş, bir zaman Fransız, bir diğer zaman da Alman egemenliğine geçmiş sürekli olarak bu çatışma sürmüştü. 1860’larda Alsace - Lorraine bölgesini eline geçiren Fransızlar, Almanları dize getirmenin sevinci ve elde ettikleri üstünlüğün ifadesi olarak “Tokuşan Boğa” heykelini Alsace-Lorraine’e üstelik de yönü Almanya’ya dönük olarak yerleştirirler. Ancak daha sonra 1870 yılında Bismarck, Alsace-Lorraine’de bulunan kömür madenlerini ele geçirmek için Fransa’ya savaş açar. Onlarca yıl savaştıktan sonra Almanlar Fransa’yı yenip Alsace-Lorraine’i tekrar ele geçirince heykeli ganimet olarak Almanya’ya Başkent Berlin’e götürürler.40 yıl kadar Almanya’da kalan heykel, I. Dünya Savaşının sonlarına doğru Alman İmparatoru II. Wilhelm tarafından güçlenen Alman-Osmanlı ilişkilerinin bir nişanesi olarak 1917 yılında İttihat ve Terakki Partisi’nin başındaki Enver Paşa’ya hediye edilir.

Böylelikle Heykel İstanbul’a gelir ve ilk olarak Yıldız Sarayı Şale Köşkü büyük sera önüne yerleştirilir.
“Tokuşan Boğa” Yıldız Şale Büyük Sera önünde.

“Tokuşan Boğa”nın Yıldız Şale’den sonra ilk görüldüğü yer Enver Paşa ve Naciye Sultan’ın sahip oldukları “Bilezikçi Çiftliği”dir. Münevver Ayaşlı hatıralarını kaleme aldığı “Dersaadet” adlı kitabında Enver Paşa’nın I. Dünya Savaşı bitiminde ülkeyi terk etmesinin ardından çiftliğe Mahmut Muhtar Paşa’nın sahip olduğunu aktarır ve “Çiftliğin çok güzel ormanı gibi gayet güzel ve şirin bir çiftlik evi, çok kıymetli bronz heykelleri vardı. Bilhassa At, Boğa, Geyik heykelleri müstesna güzellikte idi” diye Boğa heykelinin varlığına işaret eder. Heykeller daha sonraki yıllarda Feneryolu’ndaki Ahmet Muhtar Paşa’nın Köşkü’nün bahçesinde, daha sonra ise oğlu Mahmut Muhtar Paşa’nın 1897’de rum asıllı Dimitri Veldemi’den satın aldığı ve 1956 yılına kadar ailenin mülkiyetinde kalan Moda’daki Mermer Köşkün bahçesinde görülür. Daha sonra kamulaştırılarak Milli Eğitim Bakanlığı’na devredilen köşkün eşyaları mirasçılar tarafından müzayede yoluyla satışa çıkartıldığında meşhur At heykeli Sabancı ve Koç ailesi arasında oldukça çekişmeli bir arttırma sonucunda Sabancı ailesinin elinde kalınca, Koç ailesi de Geyik heykelini satın alır ve bu Geyik heykeli uzun yıllar Taksim Divan Oteli köşesinde Otelin bir simgesi gibi yer almıştır. Divan Oteli’nin 2012 yılında yenilenmesinden sonra bu Geyik Heykelinin yine aynı yerde sergilenip sergilenmediğini bilmiyorum.
Taksim Divan Oteli köşesindeki Aslan Heykeli
Arka planda Tramvayın gerisinde ünlü Şan Tiyatrosu vardı.



Taksim Divan Oteli köşesindeki Geyik Heykeli
Taksim Divan Oteli köşesindeki Geyik Heykeli ve İzciler-1940
Sultan Abdülaziz’in Hayvan Heykelleri Koleksiyonu’ndan “Bir Kaktüsün Üzerinden Atlayan Aslan” ve Geyik Heykelleri 1950’lerde Taksim Gezi Parkından.
“Bir Kaktüsün Üzerinden Atlayan Aslan” heykeli günümüzde Şehzadebaşı Caddesi üzerindeki İstanbul Belediyesi binasının önündedir.

Taksim Gezi Parkından bir başka Geyik Heykeli, 1958
Taksim Gezi Parkında Geyik Heykeli, 1952
“Dövüşen Boğa”nın bundan sonra ilk kez kamusal bir alanda görüldüğü yer 1950-69 yılları arasında Lütfi Kırdar Spor ve Sergi Sarayı’nın Taksim yönüne bakan cephesi önündeki büyük merasim alanıdır.

1949 yılı, Lütfi Kırdar Spor ve Sergi Sarayı önünde “Tokuşan Boğa”
1950 yılı Lütfi Kırdar Spor ve Sergi Sarayı önünde “Tokuşan Boğa”



 Daha sonra bir ara 1953 yılında Hilton İstanbul Oteli yapıldığında Otelin önüne yerleştirilir.
1960’ların başında tekrar Lütfi Kırdar Spor ve Sergi Sarayı’nın önüne, daha sonra oradan da kaldırılarak Taksim Gezi Parkının Divan Otel kavşağı köşesine yerleştirilir, bilindiği gibi karşı köşede Divan Oteli önünde de yine Abdülaziz zamanında İstanbul’a Fransa’dan gelmiş olan Geyik heykeli bulunmaktadır.

 Son olarak “Tokuşan Boğa” 1969 yılında Kadıköy’e getirilerek Eski Kadıköy Şehr-Emaneti binasının yanına Kadıköy-Beşiktaş İskelesinin karşısına denize bakar şekilde yerleştirilir.
Kadıköy 1946 ve Tokuşan Boğa heykeli
(Kayıtlarda Boğa heykelinin 1969 yılında Kadıköy’e getirilerek yerleştirildiği yazılır, ancak yukarıdaki fotoğraf 1946 senesine aittir ve Boğa heykeli yine Kadıköy Şehr-Emaneti binasının ki bu fotoğrafta solda görüntü dışındadır, sağdaki yeşil alan içerisinde Sokoni Vakum Benzin İstasyonunun önünde görülmektedir.)
Sokoni Vakum Benzin İstasyonu-Kadıköy
(solda Tokuşan Boğa Heykeli)










1987 yılında ise oradan da kaldırılarak Kadıköy Altıyoldaki küçük meydancığa yerleştirilir. Bugün Kadıköy Altıyol kavşağının yoğun yaya ve araç trafiğinin ortasında ve dar bir alanda olduğu için görülemeyecek bir hal alan ve özellikle Futbol maçı öncesi ve sonrasında Şükrü Saracoğlu Stadı yolunda, Fenerbahçe taraftarlarının oyuncağı haline gelen “Tokuşan Boğa”yı insanlar estetik değerinden daha çok buluşma yeri tarifi veya yön tanımlamakta bir nirengi noktası olarak kullanmaktadır.





“Tokuşan Boğa” Heykeli bu küçük alanda yaya ve araç trafiğinin ortasında bu kadar yıpratılacağına, keşke zeminden daha yüksek bir kaideni üzerine yerleştirilse, hem daha görünür olması, hem de ayak altında kalıp yıpranması ve zarar görmesi engellenebilse.







Kadıköy’ün ünlü “Tokuşan Boğa” heykelinin bir eşi de Eskişehir Anadolu Üniversitesi Yunus Emre Kampüsünde bulunmaktadır. Heykeli, Eskişehir Yunus Emre Meslek Lisesi öğretmenlerinden Şükrü Baysan yapmış. İstanbul’a gidip gelmeleri sırasında Jules Isidore Bonheur’un “Tokuşan Boğa” heykelinin çeşitli açılardan resimlerini yapıp, sonra da kendi imkanları ile heykeli ahşaptan modelleyen Şükrü Baysan, yaptığı heykeli (modeli) 1987 yılında dönemin Anadolu Üniversitesi Rektörü olan Yılmaz Büyükerşen’e takdim etmiş, onun beğenisini ve takdirlerini kazanmış.

Yılmaz Büyükerşen’den gelen teklif üzerine de Anadolu Üniversitesi Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Bölümü’nde eğitmen olarak çalışmaya ve 3 boyutlu ahşap şekillendirme üzerine eğitim vermeye başlamış. Şükrü Baysan 2008 yılında emekliye ayrılmış. Bu arada da emekliye ayrılmadan önce büyük bir ihtimal ile ahşap modelin bir kopyası döküm olarak yapılarak kampüs’ün bahçesine yerleştirilmiş olmalı.


Eskişehir Anadolu Üniversitesi Yunus Emre Kampüsü’ndeki “Tokuşan Boğa” heykeli



Ne demeli bilmem, önce resimleyip sonra da ahşaptan bir modelini yapıp arkasından da kalıplayarak, kopya etmeden, heykelin resimlerinden hareketle onu tekrardan yapmak da kolay bir iş değil... Tebrik etmek gerek...

.............................

El ustalığı isteyen bir iş bu, zanaat yani.
Hep karışır sanat mı? zanaat mı?
sanatkâr mı? zanaatkâr mı?
hep kararsız kalırım.

Bu işin TDK tarafından tanımı
şöyle yapılmış;


zanaat:  isim (zana:at) Arapça
1. isim, İnsanların maddeye dayanan gereksinimlerini karşılamak için yapılan, öğrenimle birlikte deneyim, beceri ve ustalık gerektiren iş, sınaat
2. El ustalığı isteyen işler.

sanat: isim Arapça
1. isim Bir duygu, tasarı, güzellik vb.nin anlatımında kullanılan yöntemlerin tamamı veya anlatım sonucunda ortaya çıkan üstün yaratıcılık.
“ Bir oyunun onbeş gün sürmesi bir sanat hadisesi olduğunu gösterirdi.” - T. Buğra

2. Belli bir uygurlığın veya topluluğun anlayış ve zevk ölçülerine uygun olarak yaratılmış anlatım
“ İtiraf edelim ki dünkü halkımız henüz sanata karşı hazırlıklı olmadığı için çok büyük müşkülata maruz kalıyordu.” - A. H. Çelebi

3. Bir şey yapmada gösterilen ustalık
“Konuşma Sanatı”

4. Bir meslekte uyulması gereken kuralların tümü
Askerlik Sanatı

5. Zanaat (TDK’da burada karışmış, karıştırmış :)

zanaatçı: isim
Belli bir zanaatla uğraşan, bir zanaatı meslek edinen emekçi, zanaatkâr

sanatçı: isim
1. isim Güzel sanatların herhangi bir dalında yaratıcılığı olan, eser veren kimse, sanat adamı, sanat eri, artist, sanatkâr
“ Peki yazarların, sanatçıların da ayrı bir cins olduğu ne zaman kabul edilecek acaba?” - A. Ağaoğlu

2. Sinema, tiyatro, müzik vb. sanat eserlerini oynayan, yorumlayan, uygulayan kimse.
“ Türk tiyatrosunun en önde gelen kadın sanatçıları arasında yerini alıverdi.” - H. Taner

TDK birde sanki farklı bir şeymiş gibi sanatkâr’ı da ayrı bir madde olarak tanımlıyor ve işler hepten karışıyor :)

sanatkârisim
1. isim Sanatçı
“ Başı aylarca ağrımayan, sinirleri bozulmayan, yanılmayan sanatkâr, olduğu yerde sayandır.” - N. Hikmet


2. El ile yaptığı işi kendisine meslek edinen işçi veya usta



3. sıfat Bir işi ustalıkla yapan, usta, mahir


sizi bilemem...
AMA, BEN YİNE DE ZANAAT DİYORUM...
ZANAATKÂR DİYORUM...

Bu hikayede bir sanatkâr var;
Jules Isidore Bonheur,

bir de zanaatkâr;
Şükrü Baysan...

her ikisinin de ellerine sağlık.



Bu arada Kadıköy’lüler
Tokuşan Boğalarını çok seviyor.
Soğuk kış günlerinde üşümesin diye,
ona kırkyama battaniye bile örenler var...









3 yorum:

Adsız dedi ki...

çok güzel bir derleme olmuş, ellerinize sağlık.

Dr.levent Akdevel dedi ki...

Çok teşekkür ederim. Mükemmel hazırlamışsınız. İyi ki varsınız.

Levent Civelekoğlu dedi ki...

İltifatınıza ben teşekkür ederim, Sayın adaşım...
Mükemmel demeyelim isterseniz, muhakkak ki hataları, eksikleri vardır. Dilerim hatalarını eksiklerini birgün birileri tamam eder...