24 Temmuz’da Atina yakınlarında başlayıp yayılan
ve 91 kişinin ölümüne yol açan yangında
canlarını, mallarını ve en önemlisi de anılarını yitiren
tüm insanların anısına...
Eski Meğri’den
Nea Makri’ye
emanetler;
Yaşanmışlıklarıyla değerli
saklı hazinem,
Can kırıkları...
1983 yılının Haziran ayında yeni evli bir çift olarak balayımızı geçirmek üzere gittiğimiz Fethiye Ölüdeniz’de, iki çocukları ve WV karavanları ile gelmiş genç bir Alman çift ile tanışmış, çabucak kaynaşmıştık. Ertesi gün onlardan, onların bildiği ama Türk olarak bizim bilmediğimiz ve o güne kadar duymadığımız, çok da uzak olmayan bir yere karavanlarıyla gezme teklifi almış ve katılmıştık. Denize sırt vermiş bir tepenin karaya bakan yüzüne yerleşmiş üçbine yakın boş ve ahşaplarından soyulup çıplaklaştırılmış, boş gözleriyle vadiye bakan taş evlerden oluşan bu yakın çağ harabesiyle karşılaşmak bizi hem çok şaşırtmış, hem de heyecanlandırmış, hikayesini öğrendikçe de hüzünlendirmişti...
Osmanlıcada “gidilemeyen, ulaşılması zor yer” anlamına gelen Meğri*ye (Fethiye) bağlı, günümüzde hem ova hem de dağ kısmı ile birlikte Kayaköy olarak anılan bu kasabada, Müslüman Osmanlılar ova kısmında, Rum asıllı Osmanlı vatandaşları ise o günlerde Levissi diye anılan dağ yamacında, basamaklar halinde birbirinin görüşünü engellemeyecek şekilde inşaa edilmiş taş evlerde birarada yaşarlarmış.
*MÖ. 3000’lerde kurulduğu sanılan ışıklı, aydınlık kent anlamına gelen antik (Telebehi) Telmessos kenti, 9. yüzyıldan sonra Makri adıyla anılmaya başlanmıştı. 1284’te Menteşeoğulları’nın yönetimi altına girmiş; 1424’te Osmanlı topraklarına katılmıştı. Zamanla Meğri’ye dönüşen adı,
Muavenet-i Milliye isimli BLERIOT XI/B, uçağı ile 8 ŞUBAT 1914’de yardımcısı Sadık Bey ile birlikte Konya, Ulukışla, Adana, Humus ve Şam üzerinden İskenderiye’ye uzanan bir uçuş gerçekleştirmek isterken, uçağı 27 Şubat’ta Şam’ın Taberiye ilçesi Şimiriye Bucağı yakınlarında düşen ve Türk Havacılık tarihine ilk hava şehidi olarak geçen Teyyareci Fethi Bey anısına, olaya çok üzülen 35. Osmanlı Padişahı Sultan Mehmet Resad tarafından 26 Mart 1914 tarihinde çıkartılan bir ferman ile Fethiye adı kullanılmaya başlanmış, araya giren I. Dünya Savaşı, İstiklal Harbi ve Cumhuriyetin ilanı nedeniyle ismin tasdiklenmesi gecikmiş, ancak 1934 yılında tasdik edilebilmişti.
Kurtuluş Savaşı’nın ardından imzalanan Lozan Barış Antlaşması’na ek olarak Türkiye Cumhuriyeti ile Yunan Krallığı arasında yapılan sözleşme uyarınca 1923-24 yıllarında Türkiye ve Yunanistan Krallığı’nın kendi ülkelerinin yurttaşlarını din esası üzerine zorunlu göçe tabi tutması bir Türkiye - Yunanistan Nüfus Mubâdelesi yaşatmış.
Eski Meğri, (günümüz Fethiye ilçesi) yakınlarındaki 18. yüzyılda Anadolu’lu Rumlar tarafından kurulan Levissi’den (günümüz Kayaköy’den) mübâdele andlaşması nedeniyle zorla göç ettirilen Anadolu Rumlarının yaşadığı 3000’e yakın yapının ve 1912 Osmanlı kayıtlarına göre 6500’e yakın nüfusun yaşadığı Levissi’ye, Yunanistan’dan yine zorla Anadolu’ya göç ettirilen Yunanistan Türkleri yerleştirilmek istenmiş ancak, tütüncülükle uğraşan bu insanların yaşamına bu toplu ve birbirine yakın yerleşim alanı uygun düşmediğinden, onlar da kasabadaki kullanılabilecek pencere, kapı, çatı keresteleri gibi işe yarayacak malzemeleri (geri dönüşüm) evlerden söküp, onları soyup çırılçıplak bırakarak ovaya, müslüman bölgesine, bahçelerine yakın ve dağınık bir şekilde yeni evler inşaa edip yaşamlarını o şekilde sürdürmüşler, dağın yamacındaki evler ise boş bırakılıp, kaderlerine terk edilmişler.
Öte yandan Fethiye bölgesinden ve Levissi’den göçe zorlanan Anadolu Rumları’nın büyük çoğunluğu yerleştikleri Atina yakınlarında kıyı şeridindeki yeni yerleşimlerine, geldikleri Meğri’nin adını vermiş ona Yeni Meğri, Nea Makri demişlerdi.
Yine bu yangından etkilenen bir diğer bölgeye, Neos Voutzas’a İzmir’in Buca ilçesinden 1923’ten 1930 yıllarına kadar parça parça gelen mübâdiller, burada yer alan 19. yüzyıldan kalan evleri restore ederek yerleşmişler ve oraya da “Yeni Buca” adını vermişlerdi.
Daha sonraki yıllarda bir iş seyahati nedeniyle oralara tekrar gittiğimde 90’lardı, bir kez daha ziyaret etmiştim (Levissi’yi) Kayaköy’ü. İki adet büyük kilisesi, bir eczanesi, çeşitli dükkanları ve evleri ile, bu zamanına göre ya da bizim Türk köy ve kasabalarına göre daha modern ve düzenli görünen olağanüstü kasabanın sokaklarında dolaşmış ve evlerin, kiliselerin ve boş sokakların fotoğraflarını çekmiştim. O zamanlar henüz digital kameralar ve cep telefonları henüz hayatımıza girmediği için o yıllarda reflex fotoğraf makinem ile çekmiş olduğum fotoğrafların çoğu ya siyah-beyaz negatifler ya da diapozitif olarak arşivlerimde mevcuttu. Ancak bugün elimde sadece bir ara hangi nedenle olduğunu anımsayamadığım bir gerekçeyle taratmış olduğum sadece bu üç kare var digital olarak o günlerden kalan...
Evlerin arasındaki yer yer taş kaplı yer yer toprak o daracık patikalarda dolaşırken, gözüme ufak tefek parlayan kırık cam, seramik, porselen parçaları çarpmış, onların ne olduklarını anlamaya başladığımda da, ister istemez ceplerime doldurmaya başlamıştım. Dolaştığım yerlerden birçok insan için değersiz ancak yaşanmışlıkları ile bana çok şey anlatan objeleri toplamak ve onları evime taşımak, ilerde baktıkça o yaşadığım günün keyfini yeniden yaşamayı istemek gibi bazılarına tuhaf gelebilecek (belki de kötü) bir huyum vardır,
t o p l a y ı c ı l ı k . . .
t o p l a y ı c ı l ı k . . .
İşte onları eski bir teneke tütün kutusu içerisinde yaklaşık 25 senedir saklıyorum. O yıllarda daha Kemal Yalçın’ın o muhteşem kitabını, “Emanet Çeyiz”ini okumamıştım henüz. O kitabı çoğu yerde gözlerim yaşararak okuduğumda, mübâdele sırasında iki tarafın da ne acılar, dramlar yaşadığını daha iyi anlamıştım.
O günden beri ne zaman mübâdele insanlarının dramı söz konusu olsa, teneke tütün kutusunda sakladığım bu “can kırıkları” hazinemi açıp, bir zamanlar onlara eli, dudağı, canı değen o mübadilleri anar, onların acılarına, sevinçlerine, hayatlarına dokunduğumu hisseder, hüzünlenirim.
Çeşitli cam, opal mutfak eşyası kırıkları |
Çeşitli renklerde Cam obje kırıkları |
Cam kırıkları arasında dikkati çeken bir aslan ayak figürü |
O saklı hazinemi açıp baktıkça beni en çok 1923’ler Türkiye’sindeki mutavazı bir Ege kasabasındaki insanların günlük hayatlarında kullandıkları tabak ve çanaklardaki kalite, incelik, çeşit ve herşeyden önemlisi de yaşam standartları etkiler, şaşırtır ve biraz da kıskançlık ve ibretle o cam, seramik, porselen ve de opal kırıklarına bakar, bakar derinlere dalar, zaman zaman da yaşadığımız günlerde kaybettiğimiz birçok değeri düşünürüm....
Çeşitli desen ve renklerde toprak çanak ve porselen tabak kırıkları |
Sırlı toprak çanak kırığı |
Porselen kırıklarının tabanında üretici firma damgaları |
Desenli Porsolen tabak kırıkları |
Desenli Porselen bir tabak kırığı |
Terracotta kırığı |
Opal cam ve Porselen kırıkları |
Nereden, nereye?
Kırık porselen parçalar üzerine internette yaptığım küçük bir araştırma sonucunda, bir grup porselen kırığının üzerindeki desenlerin tıpkısını bir porselen takım üzerinde tesbit edebildim.
Johnson Brothers’ın 57 parçalık Willow-Blue takımı (İngiltere 1883 damgalı) |
Takımın üreticisi Johnson Brothers adında bir İngiliz Sofra takımı üreticisiydi. Takımın adı da “Mavi Söğüt” (Blue Willow)
İngiliz sofra takımları üreticisi ve ihracatçısı olan Johnson Brothers, “yarı porselen” tabir edilen sofra takımları ile dikkatleri üzerine çekmişti. Johnson Brothers ürünleri, 1890’lardan 1960’lara kadar ABD için sofra takımı üreten en başarılı Staffordshire seramiklerinden birisiydi. (Eternal Beau) “Ebedi Güzellik”, (Dawn) “Şafak”, (Old Britain Castles) “Eski Britanya Kaleleri” ve (Historic America) “Tarihi Amerika” gibi isimlerle ürettikleri bazı seri tasarımları, yaygın popülerliğe kavuşmuş ve bugün hala koleksiyonerler tarafından aranan ve toplanan sofra takımları olmuştu. Johnson Brothers 1968’den 2015’e kadar, Wedgwood Grubunun bir parçası olarak çalışmıştı.
Mavi Söğüt adlı seriden bir yemek tabağı |
Johnson Brothers Şirketinin adı, şirketin kurucuları olan Alfred, Frederick, Henry ve Robert kardeşlerden kaynaklanıyordu. Usta bir çömlekçi olan babaları, Alfred Meakin’in kızı ile evlenmişti. 1883 yılında iki kardeş Alfred ve Frederick Johnson, İngiltere’de Batı Midlands bölgesi Staffordshire Kontluğundaki Stoke-on-Trent şehrinin Hanley kasabasında iflas eden Charles Street Works’ü satın almış ve o mütevazı çömlek atölyesinde üretime başlamışlardı. Önceleri “Beyaz Granit” dedikleri dayanıklı toprak kabartma üretiminde uzmanlaşmışlar, bu girişimin başarısı hızla genişlemeye yol açmış, 1888’de, üçüncü kardeş Henry ve on yıl sonra da dördüncü kardeş Robert onlara katılmıştı.
Temel olarak “beyaz sofra eşyası” üreten ve sağlam bir itibara sahip olan şirket, “yarı porselen” olarak bilinen bir ürün geliştirmiş, ince çini özelliklerine, ironstoneware dayanıklılığını da ekleyerek bir dizi çanak, çömlek üretmişlerdi. Bu tür sofra takımları, dayanıklılığı ve düşük maliyetleri nedeniyle ABD’de çok popüler olmuş, 1898’de, Robert Johnson, Johnson Brothers’ın Kuzey Amerika pazarının hızlı genişlemesini yönetmek için New York’a taşınmıştı.
Johnson Brothers, 20. yüzyılın ilk yarısında da sofra takımları endüstrisindeki büyümesini sürdürmüş, 1918’den sonra, popüler “Şafak” (Dawn) serisi renkli ürünler piyasaya sürülmüş ve Johnson Brothers Sofra Takımlarını Britanya İmparatorluğu boyunca ihraç etmeye başlamıştı. 1930’da “Eski Britanya Kaleleri” adlı model, 1938’de “Tarihi Amerika” adlı model üretilmeye başlanmıştı. 1930’larda, Charles Street’teki orijinal fabrika kapatılmış, yeni teknoloji ve kömür yerine elektrik kullanan modern ateşleme sistemleri kullanılmaya başlanmıştı. Bu da daha kaliteli bir ürüne, daha düşük fiyatlara ve işgücü için daha iyi şartlara yol açmıştı. Ancak, II. Dünya Savaşı neredeyse tüm üretimi durdurmuştu.
Savaş sonrası dönemde, ekipman ve tesisler büyük bir revizyon görmüş ve Johnson Brothers, Kraliçe II. Elizabeth ve Ana Kraliçe’den Kraliyet Garantisi (Royal Warrants) almıştı. Ayrıca şirket, İngiliz ekonomisine katkılarından dolayı iki kez “Kraliçe’nin Endüstri Ödülü”ne layık görülmüştü.
Johnsons Brothers Şirketinin ürünü olan Mavi Söğüt sofra takımlarının parçalarına Levissi sokaklarında rast gelmem son derece ilginç değil mi?..
1923-24 yıllarından belki de daha öncesinden kalan, Levissi’de yaşayan Anadolu Rumlarının evlerinde İngiliz soylularının sofralarını süsleyen bir sofra takımının parçalarını bulmak beni oldukça etkilemişti.
O yokluk zamanlarında, Anadolu’nun bir köyü ya da kasabasında insanların yaşam standartları gerçekten de çok düşündürücüydü.
Türkiye’nin geneli düşünüldüğünde ve yaşadığımız günler, bu çok inanılmaz gelmiyor mu size de?..
Türkiye’nin geneli düşünüldüğünde ve yaşadığımız günler, bu çok inanılmaz gelmiyor mu size de?..
“Mavi Söğüt” takımından bir tabağın kırıklarında yukarıda bütününü gördüğümüz Johnson Brothers tabağın detaylarını çok açık bir şekilde görülebilmekteyiz... |
Öte yandan yine kırık cam parçaları üzerine internette yaptığım araştırmada, özellikle dikkatimi çeken pembemsi renkteki küçük cam aslan ayağına benzer bir ürün ararken, o ayağa benzer ayaklara sahip bir cam şekerlik (bonbonyer) ya da meyvelik dikkatimi çekti. Heisey Cam Şirketi tarafından üretilen bu zarif bonbonyerin de ayakları benim bulduğum küçük cam aslan ayağına benzer ayaklara sahip.
Heisey Cam Şirketi’nin ürünü bir Aslan Ayaklı Şekerlik. Bir müzayedede bu şekerliğe 400$ değer biçilmişti. |
Augustus Henry Heisey (1842-13 Şubat 1922) tarafından Amerika Birleşik Devletleri’nin Ohio Eyaleti, Newark şehrinde 1895 yılında kurulan Heisey Cam Şirketi, kaliteli cam sofra ve dekoratif cam hayvan figürinleri üretmiş. Hem preslenerek hem de üflenerek üretilen cam eşyalar çok çeşitli desen ve renklerde yapılmış. Şirket ayrıca cam otomobil farları ve Holophane Züccaciye aydınlatma armatürleri yapmış. Şirket, fabrikanın kapatıldığı 1957 yılına kadar Heisey ve oğulları tarafından işletilmiş.
Heisey Cam Ayaklı Şekerliğin ayaklarına benzeyen pembemsi kırık cam ayak |
“Mavi Söğüt” Sofra Takımı beni ne kadar şaşırttıysa, bu Aslan Ayaklı Bonbonyer de beni en az “Mavi Söğüt” Sofra Takımı kadar şaşırttıyor.
Bugün hangimizin evinde buna benzer, bu kalitede, bu incelik, zerafet ve güzellikte bir Sofra Takımı ya da Aslan Ayaklı Bonbonyer var ki?
Yaptığım internet araştırmalarında herhangi bir benzerine ya da izine rastlayamadığım aşağıdaki diğer güzel desenli kırık porselen ve opal cam parçaların hikayeleri kimbilir nedir?..
Opal cam bir ev eşyası |
Bugün biraz daha buruk ve içim yanarak tekrar açıyorum hazinemin kapağını ve karşı kıyıda buralardan zorla kopartılmış insanların yanan yüreklerine dokunmak, acılarını paylaşmak ve onlara geçmiş olsun Anadolu’lu kardeşlerim demek istiyorum,
ellerimde
o can kırıkları
parçalarla...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder