Sayfalar

5 Mart 2025 Çarşamba

30 yılın ardından dağarcığımdakilerle Üsküdar'ın Bağlarbaşı'sı; BÖLÜM XI

MAHPEYKER KÖSEM VALİDE SULTAN'IN ÇİNİLİ CAMİİ KÜLLİYESİ ve

AFGANÎ KALENDERHÂNESİ;

Güncel fotograflar 22.Kasım 2024'te tarafımdan çekilmiştir.

Surp Garabet Kilisesi'nin yer aldığı Vasiyet sokaktan Allame Caddesi'ne çıkıp, 400 metre kadar Üsküdar'a doğru yürüyünce Allame Caddesi'nin Çinili Mescid sokak ve Çavuşdere Caddesi ile kesiştiği köşede oluşan ve Çinili Hamam sokak ile sınırlandırılan dar açılı yamuk bir alan içerisinde yüksek duvarlar ile çevrili Çinili Cami ile karşılaştım. Cami, her ne kadar içini kaplayan nadir Kütahya çinilerinden dolayı, Çinili Cami olarak anılsa da aslında caminin banisi Mahpeyker Kösem Valide Sultan'dır ve “Orta Valide Camii” ya da “Mahpeyker Kösem Valide Sultan Camii” olarak da anılır. Evliya Çelebi bu cami hakkında “Kösem Vâlide Sultan Camii” başlığı altında şunları söyler;

“Bu Kösem Vâlide Sultan, Ahmed Han’ın hatunu, Osman Han’ın, IV. Murad ve İbrahimHan’ın vâlideleridir. Sultan Ahmed’den beri yedi padişah zamanında iş görüp, bu camii hayatlarında ve kendi nefisleri için bina ettirmişlerdi. Bir bayır üzerinde havadar bir zeminde bir büyük kubbeli taşra sofalı, haremli minareli, rûşen bir camidir.”

Jacques Pervititch'in Sigorta haritalarının Şubat 1931 tarihli 70 numaralı paftasında
Mahpeyker Kösem Valide Sultan'ın Çinili Camii 
ve Afgani Kalenderhanesi

Jacques Pervititch'in Sigorta haritalarının Şubat 1931 tarihli 70 ve Mart 1932 tarihli 74 numaralı paftalarını birleştirerek elde ettiğim bu haritada Mahpeyker Kösem Valide Sultan'ın Çinili Camii
ve Afgani Kalenderhanesi görülebilmekte.  

Bağlarbaşı Murat Reis Mahallesi sınırları içerisinde yer alan cami, Sultan I. Ahmed'in eşi Mahpeyker Kösem Valide Sultan (1589-1651) tarafından 1638-1640 yılları arasında mimarbaşı Koca Kasım Ağa'ya (1567-1659) yaptırılmıştır. Osmanlı mimarisinin Barok öncesi dönemini yansıtan, 9.12 x 9.16 metre ebatlarında kare planlı, pandantifler ile geçilen tek kubbeli, tek mekanlı, tek minareli, çok görkemli olmayan, mutevazı ve küçük bir camidir. Caminin, Kuzey-Batı köşesinde, müslümanlıkta makbul kabul edildiği şekilde, son cemaat yerinin sağında, tek şerefeli bir minare yükselmektedir. Klasik şemaya uygun olarak yivli, ince bir görünüşe sahip ve pabuç, gövde, şerefe, petek, külah ve alem kısımlarını ihtiva edecek şekildeki minare, geç devirde inşaa edildiğinin göstergesidir. Külahın altında girlandlı bir frizin görülmesi ve şerefenin altında silmeli ve akant yapraklı bir geç dönem tezyinatının olması da bu kanıyı desteklemektedir. Minare muhtemelen bir zelzele sonucu yıkılmış, yeni üsluba uygun olarak, barok üslup karakter taşıyacak şekilde yeniden inşa edilmiştir. Minarenin şerefeye kadar olan kısmı, 18 Temmuz 1964 tarihinde yıldırım düşmesi sonucunda yıkılmış, 1965 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından onarılmıştır.


Caminin avlusuna kuzeybatı yönünden, kesme taşlardan yapılmış ve üstünde kitabesi bulunan yuvarlak kemerli bir cümle kapısından girilmektedir. Kemerin üzerinde Divan katiplerinden şair Mehmed Fevzî Çelebi'nin (?- 1673) tarafından yazılmış bir kitabe mevcuttur;

“Mâder-i Sultân İbrahim Hân,

Hazret-i Sultân Ekrem Vâlide.

Bu binâ-ı hakkı yaptı hary içün,

Tâ ola beyt-i ibadet âbide.

Dâvet ola beş vakitte rahmete,

Menzil ola abide ve zahide.

Yaptı Mektep, çeşme, hamam-ü sebil,

Kim ona Hak lütuf, hem ihsan ede

Ehli hayrı bunda, taat edeni,

Dahil et yarab cihan-ı halide.

îya lafzan ve manen tarihi

Oldu bin ellide hayrül velide.” Hicri 1050 (1640)

Çinili Cami ve Külliyesinin genel görünümü
(fotograflar Mimar Şahika Günten Güney'in Yüksek Lisans tezinden alıntılanmıştır)

Fotograf: Levent Civelekoğlu, 22 Kasım 2024

Fotograf: Levent Civelekoğlu, 22 Kasım 2024
Fotograf: Levent Civelekoğlu, 22 Kasım 2024

Fotograf: Levent Civelekoğlu, 22 Kasım 2024
Fotograf: Levent Civelekoğlu, 22 Kasım 2024

Yüksek duvarlarla çevrili bir avlu içerisinde yer alan, avlu cümle kapısı ile aynı aksta yer alan ve yine yüksek bir platform üzerine oturan camiye kuzeybatı ve güneybatı yönündeki dokuz basamaklı merdivenler ile çıkılmaktadır. Kare planlı camiyi kıble yönü hariç üç yönden saran sekizgen kesitli, başlıkları baklavalı 25 adet ince mermer sütunların taşıdığı ahşap çatılı son cemaat yeri sarmaktadır. Son cemaat yerinde caminin ana kapısının olduğu yöndeki duvarı da çiniler ile kaplıdır. Caminin kuzeybatı yönünden girilen cümle kapısı üzerinde de üç beyitlik sülüs yazı ile, Bolulu Hacı Ali Efendi’nin oğlu, müderris, sonradan Bayramî tarikatına girmiş, Yenibahçe’de zaviyesi olan, Davud Paşa Camii’nin vaizi, Divançeleri, tarikatnâmeleri olan, şâir Himmet Efendi'nin (?-1683-84) sülüs ile yazılan kitabesi bulunmaktadır;

“Hemişe hazreti valâ cenabı Valide Sultan'dır

Hulus üzre livechillâh hayrat etmedir şanı.

Yapup bu cami ana nice emlâk vakfetti

Muvaffak etti hayrata anı tevfiki rabbanî

Tamam olunca dedi 'Himmeta' tarihini hatif

Bu cami de olan tast ola makbulü sübhanî.” Hicri 1050 (1640)

Fotograf: Levent Civelekoğlu, 22 Kasım 2024

Fotograf: Levent Civelekoğlu, 22 Kasım 2024

Caminin dış cephesinde duvarların üst kısımlarında geniş sivri kemerli üçer pencere, alt yarılarında ise kıble duvarı hariç, kuzey ve güney cephelerde ikişer, diğer cephelerde üçer demir şebekeli dikdörtgen pencere yer almaktadır. Caminin cephesindeki duvar örgüsünde, küçük kesme taş aralarında kalın yassı tuğlaların hatıl gibi kullanılması caminin dış yüzeyine kırmızı-beyaz renkli dekoratif bir görünüm kazandırmaktadır. Caminin içinde güney duvarındaki mihrabın iki yanında mermer çerçeveli bir niş içerisinde yer alan cevizden kündekari kapaklı iki büyük dolap, diğer duvarlarda da kur'an koymaya mahsus, çini ile çerçevelenmiş, sivri kemerli çift gözlü ikişer tane niş bulunmaktadır. Girişte sol köşede yer alan gömme bir merdivenle çıkılan ve Evliya Çelebi'nin bahsettiğine göre Valide Mahpeyker Kösem Sultan'ın isteği ile sonradan ilave edilen ahşap bir kadınlar mahfili yer almaktadır.

Fotograf: Levent Civelekoğlu, 22 Kasım 2024
Fotograf: Levent Civelekoğlu, 22 Kasım 2024

Fotograf: Levent Civelekoğlu, 22 Kasım 2024

Ana mekan mihrap dahil yerden başlayarak üst pencerelerin altına kadar Kütahya işi, sır altı tekniğiyle (bu teknikte çini levhalara önce bir astar çekilir, sonra konturlar çizilir ve konturların içine istenen renkler doldurulur) beyaz zemin üzerine koyu mavi ile çizilen konturların içleri donuk mavi, fîrûze, yeşil ve gayet az olarak da kiremit (daha ziyade kahverengimsi) rengin hâkim olduğu nar çiçekleri, karanfil, lale, bahar çiçekleri, şakayıklar ve sümbüllerden oluşan natüralist kompozisyonlu çinilerle kaplanmış, ayrıca stilize olarak palmet, rumi, hatayiler ve bulut motifleri de kullanılmıştır. Bu çinilerin her yerinde renkler ve desenler çok net ve temiz değildir; bazı yerlerde renkler birbirine karışsa, her levhada zemin aynı tonda olmasa da ve konturlarda taşmalar olsa da Klasik Türk çini sanatının son şekillerini teşkil ediyor olmalarından dolayı ayrı bir önem taşırlar.

Fotograf: Levent Civelekoğlu, 22 Kasım 2024

Fotograf: Levent Civelekoğlu, 22 Kasım 2024

Fotograf: Levent Civelekoğlu, 22 Kasım 2024

Çinili Cami'nin çinileri her ne kadar artık çini sanatının 16. yüzyıldaki gösterişini kaybetmiş olsa da, 17. yüzyılda da son bir hamle ile bu sanatın zenginliğini ve hayal gücünü göstermesi açısından da önemlidir. Mihrabın iki yanından başlayan ve çini kaplı duvarların en üst seviyesinde bir kuşak şeklinde, koyu mavi zemin üzerine beyaz sülüs hat ile yazılmış “Fetih Suresi”nin yazılı olduğu çini kitâbe kuşağı ana mekânı üç yönden çevreler. Ayrıca dolaplar ve altı pencerenin alınlıklarındaki kemerli yapının içerisine yerleştirilmiş çini panolarda da mavi zemin üzerine iri beyaz nesih hat ile yazılmış “Besmele” ve “Âyete’l-Kürsî” yer almaktadır. Caminin kuzey duvarında, yani girişin iki yanında, pencere üzerlerindeki çiniler kısmen tahrip edilmiştir. Sanat Tarihçisi İbrahim Hakkı Konyalı “Âbideleri ve Kitabeleriyle Üsküdar Tarihi” adlı eserinin I. Cildinde çiniler ile ilgili olarak; “Mihrabın içi tamamen çini kaplı idi. Mihrapta sağındaki çini yazılardan “Besmele” yazılı olanı tamamen, mihrabın solundaki sıradan da iki parça vaktiyle çalınmıştır. Pencere kapakları üzerinde “Kasîdetü’l-bürde” yazılıdır. Son cemaat yerindeki çinilerin de çoğu çalınmış, yerlerine yama çiniler konulmuştur.” diye yazar.

Fotograf: Levent Civelekoğlu, 22 Kasım 2024

Fotograf: Levent Civelekoğlu, 22 Kasım 2024

Fotograf: Levent Civelekoğlu, 22 Kasım 2024

Sekizgen külahı çini ile kaplı olan mermer minber, kaliteli bir işçilik gösterir. Kubbe ve pandantiflerdeki kalem işi bezemelerle, alçı şebeke arasına renkli camlar yerleştirilerek yapılan pencere revzenleri ilk kez 1938 yılında yapılan onarımında yapılmışlardır. Cami, 1965 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restore edilmiştir.

Fotograf: Levent Civelekoğlu, 22 Kasım 2024
Fotograf: Levent Civelekoğlu, 22 Kasım 2024

Fotograf: Levent Civelekoğlu, 22 Kasım 2024

Külliyeyi çevreleyen avlu duvarı muntazam kesme taşlardan örülmüştür. Cümle kapısının sağında üç, solunda dört pencere yer almaktadır. Pencerelerden altısı klasik olarak yatayda beş, düşeyde sekiz kare oluşturacak şekilde dört ve yedi çubuk demir parmaklık ile kafes şeklinde şebekelendirilmiştir. Cümle kapısının sol tarafındaki son pencere ise beyaz mermerden bir şebeke ile diğerlerinden farklılaştırılmış, şadırvana yakın olması sebebiyle bir sebile dönüştürülmüştür. Böylelikle iki farklı unsur, şadırvan ve sebil pratik ve ihtiyaca uygun olarak, başka bir külliyede görmediğimiz bir şekilde birleştirilmiştir.

Fotograf: Levent Civelekoğlu, 22 Kasım 2024

Fotograf: Levent Civelekoğlu, 22 Kasım 2024

Fotograf: Levent Civelekoğlu, 22 Kasım 2024

Cami avlusunun Güney-Doğu köşesinde mahrutî (konik) ahşap küllahıyla dikkat çeken bir şadırvan yer almaktadır. Külahın içi kubbe şeklinde olup, beyaz zemin üzerine mavi ve kırmızı renklerin kullanıldığı kalem işleri ile tezyin edilmiştir. Sekizgen bir plan şemasına sahip olan şadırvanın saçağı yine baklavalı başlıkları olan ince köşeli sekiz mermer sütun tarafından taşınmaktadır. Üzeri telden bir kubbe ile kapatılan ve külahtan müstakil olan mermer haznenin ortasında bir fıskiye yer almakta, abdest alınması için etrafında, sekizgenin 7 köşesinde olmak üzere 14 musluk bulunmaktadır. Haznenin sekizinci yüzü külliyenin avlu duvarına bitişiktir ve avlu duvarındaki pencerelerden biri geometrik klasik düzendeki mermer bir şebeke ile diğer demir şebekeli pencerelerden farklılaştırılarak su vermek için bir sebile dönüştürülmüştür. Bu mermer şebekenin alt sırası dört bölmeye ayrılarak Bursa kemerli dört tas gözü oluşturulmuş, üst kısmı ise yine geometrik bir şebeke ile bitirilmiştir. Bu sebil penceresinin iç avlu yüzünde, iki yanda musluk ve tas bağlama halkaları bulunmaktadır.

Fotograf: Levent Civelekoğlu, 22 Kasım 2024

Fotograf: Levent Civelekoğlu, 22 Kasım 2024

Fotograf: Levent Civelekoğlu, 22 Kasım 2024

Fotograf: Levent Civelekoğlu, 22 Kasım 2024

Sıbyan Mektebi, Çinili Cami ve geri planda çan kulesi ile
Surp Garabed Ermeni Ortodoks Kilisesi görülmekte
(fotograf, Mimar Şahika Günten Güney'in Yüksek Lisans tezinden alıntılanmıştır)

Külliyenin dışında Sıbyan Mektebi'nin dış avlu duvarına bitişik, klasik mimari üslupta kesme taştan yapılmış bir çeşmesi vardır. Çeşme sivri kemerli bir niş içerisine yerleştirilen bir musluk ve taş bir tekneden müteşekkildir. Ayna taşı mermerdir ve Ortasında kabartma halinde rozet yer alır. Çeşme sade bir görünüşte olup, üstündeki lotus-palmet frizinin dışında bir süsleme unsuru görülmemektedir. Sivri kemerin üzerinde Divan-ı Hümâyûn katiplerinden, Halvetî tarikatına mensup, hoş tabiatlı şair olan Fevzî Mehmed Çelebi'nin (?- 1673) yazdığı bir kitabe yer alır;

Hazret-i Sultan-ı Ekrem Valide
Hakk yoluna kıldı bu ab-ı revan

Lule-i ceşme-i dolar dil-teşne
Akıdur kenduye gorurse reh revan

Kıldı icra bu sebil-i hayri çün
Ola ecri Selsebil-i cavidan

Reh-revana der
Andan iç bul taze can

Kabbe’l-Allah zi-sevab-ı ahiret
Habbeza aynu’l-hayat-ı raygan

Her gören anı du’a-i hayr ider
Kıl kabul sen ya Mecid ya Müste’an

Es-sebil ey talib-i ma-i’l-sebil
Afiyetler ola sıhha nufl-ı can

Feyziya’ı cun mazhar-ı feyz oldu su
Menba feyz oldu tarih ol zeman

H1052 (1642)”

Bu kitabeden de anlaşılacağı gibi, çeşme camiden iki yıl sonra yapılmıştır. Avlunun dışında caminin kuzeybatısında, Çinili Hamam sokak ile Çavuşdere Caddesi'nin kesiştiği köşede V şeklinde yerleştirilmiş 9-10 basamakla çıkılan bir set üzerinde Çinili Medrese yer almaktadır. Merdivenin karşısında tam ortada büyükçe bir kubbe ile örtülü olan dersane yer almakta, sağ ve solunda küçük kubbeler ile örtülü üçer hücre bulunmaktadır. Her hücrede birer ocak ve dolaplar bulunmakta, kesme taştan yapılmış tüfeklik olarak adlandırılan bacaları medresenin cephesinde, kubbeler ile birlikte güzel bir görüntü oluşturmaktadır. Yine Çinili Hamam sokak, Çavuşdere Caddesi ve Çinili Külhanı sokağı ile çevrili alanın bir kısmını kaplayan alanda, külliyenin en büyük yapısı olan çifte hamam yer almaktadır. Hamam, Cami ve medresenin inşasından sonra 1642 yılının ortalarında yine Mahpeyker Kösem Sultan tarafından yaptırılmıştır. Erkekler Hamamı'na doğudan, Kadınlar Hamamı'na ise Çinili Hamam sokağından girilmektedir. Erkekler kısmının karşısında Sultan Sıbyan Mektebi, Kadınlar kısmının karşısında da, 1138 (1725) tarihinde vefat eden, Ümmi Ahmet Efendi tarafından 1720 yılında yaptırılmış ve bugün yalnız hazîresi mevcut olan Ümmi Ahmet Efendi Tekkesi yer almaktadır. Tekkenin iki katlı, ahşap semahanesi 1950'li yıllarda, Çinili Hamam Sokağı üzerinde bulunan iki katlı, ahşap ve büyük şeyh evi ise 1981'de yıktırılmıştır. Ümmi Ahmet Efendi'nin kabrinin dört köşe ve tarik sikkeli şâhidesi iki parça halinde dergâhın hazîresinde yerde durmaktadır.

Çifte Hamam
(fotograf Mimar Şahika Günten Güney'in Yüksek Lisans tezinden alıntılanmıştır)

Erkekler Hamamı'nda soyunmalıklar 9,33 x 9,33 metre, Kadınlar Hamamı'nda ise 10,13 x 17 metre boyutlarındadır. Erkekler hamamına göre biraz daha büyük olan Kadınlar hamamının halveti sekizgen planlı bir orta mekana açılan dört eyvan ve dört köşe hücresinden oluşur. Meydanımsı bir avludan girilen Erkekler hamamında ise tüm mekan tek bir kubbe altında toplanmıştır. Erkekler Hamamı'nda örneğine az rastlanır şekilde, kare planlı olan hacmin köşelerinde alçak bölmelerle halvet hücreleri oluşturulmuş, yine dört eyvanlı bir düzenleme yapılmıştır. Kapı söveleri taştan olan hamamın iki yanında odalar bulunmaktadır. Kitabesi olmayan Erkekler hamamının tek küçük kubbeli camekanlı bölümde iki katlı ahşap soyunma odaları, ortada ise mermerden yapılmış fıskıyeli bir havuz yer almaktadır. Beşik tonoz ile örtülü soğukluk kısmında temizlik yerleri ve hela bulunmaktadır. Büyük bir kubbe ile örtülü olan halvetin ortasında bir göbek taşı, dört köşede ise ikişer kurnadan toplam 16 kurna ve içine eşya konması için nişler bulunur. Kadınlar hamamının soyunmalık kubbesinde olduğu bilinen çiniler ne yazık ki 1964 yılında yapılan onarım sırasında kaybolmuştur, elbette bunu anlamak mümkün değil, nasıl kaybolabilir? çalınmış olması daha akla yakın geliyor.

Osmanlı döneminde Valide Sultanların kendilerinin yaptırdığı ya da onlar için yaptırılmış camiler göz önüne alındığında, Sultan I. Ahmed'in yasal olarak nikahlı eşi ve Osmanlı tarihinin belki de en çalkantılı döneminde uzun süre yaşamış ve iktidarda kalabilmiş, Mahpeyker Kösem Valide Sultan gibi güçlü bir kadın figürün camisinin, diğer valide sultanların camilerinin yanında bu derece mutevazı olması bana tuhaf geldi. I.Ahmed'in vefatından sonra tahta çıkan, akli dengesi yerinde olmayan kardeşi I. Mustafa'nın 96 gün süren saltanatı ardından tahta oturan II. Osman'ın (Genç Osman) 4 yıl 2 ay 24 gün sonrasında kendi oğlu tahta çıkabilsin diye, yaptığı entrikalar ile tahttan indirilmesine, ardından da Yedikule zindanlarında önce hapis edilmesine, ardından da boğularak öldürülmesine sebep olan, sonrasında tüm uğraşına rağmen tekrar I. Mustafa'nın tahta çıkmasına ve bu kez 1 yıl, 3 ay, 22 gün tahtta oturmasına engel olamayan Mahpeyker Kösem Valide Sultan sonunda emeline nail olmuş, daha 11 yaşında olan oğlu IV. Murad tahta çıkmıştı. 16 yıl, 4 ay, 29 gün süren saltanatının 9 yılı Osmanlı tarihinde ilk kez saltanat naibesi olarak annesi Mahpeyker Kösem Valide Sultan'ın kontrolü altında geçmişti. IV. Murad'ın Revan Seferi sırasında siroz ya da nikris nedeniyle sağlığı bozulup 1640'da 27 yaşında vefat etmesi üzerine de Mahpeyker Kösem Valide Sultan'ın diğer oğlu İbrahim 8 Şubat 1640'da 25 yaşında 18. Osmanlı padişahı olarak tahta çıkmış, 8 yıl, 5 ay, 30 günlük iktidarından sonra tahttan indirilip kapatıldığı bir odada iki cellat tarafından boğularak katledilmişti. Ardından da 6 yaşındaki oğlu IV. Mehmed adıyla tahta çıkan en genç padişah olarak, 5 yılı annesi Turhan Sultan'ın naipliğiyle 39 yıl Osmanlı İmparatorluğu'na hükümdarlık etmişti. Mahpeyker Kösem Valide Sultan, Sultan İbrahim'in eşi ve IV. Mehmed'in annesi olması sıfatıyla Valide Sultan olan, gelini Turhan Sultan ile yaşadığı otorite mücadelesinde yenik düşmüş, Lala Süleyman Ağa tarafından oluşturulan bir ekip tarafından, 2 Eylül 1651'de Harem'de boğularak öldürülmüştü. Böylece Osmanlı tarihinde katledilen tek Valide Sultan (Vâlide-i Maktûle) olmuştu. Osmanlı İmparatorluğu'nun tahtında oturmuş oğullarından ikisinin IV. Murad'ın ve Sultan İbrahim'in ve torunu IV. Mehmed'in saltanatları döneminde, 1623-1632, 1640-1647, 1648-1651 yılları arasında toplam 19 yıl boyunca naip olarak Osmanlı İmparatorluğu'nu etkin bir şekilde yöneten Mahpeyker Kösem Valide Sultan gibi güçlü bir kadın figürün camisinin, diğer valide sultanların camilerinin yanında bu kadar küçük ve gösterişten uzak olması ilginçtir.



Sultan II. Bayezid’in eşi, Yavuz Sultan Selim’in annesi Gülbahar Hâtûn (-1515) için oğlu Yavuz Sultan Selim tarafından Trabzon’da yaptırılan Gülbahar Hâtûn Camii; Yavuz Sultan Selim’in eşi, Kanuni Sultan Süleyman’ın annesi Ayşe Hafsa Sultan’ın (-1534) yaptırdığı Manisa Sultan Camii; Kanuni Sultan Süleyman’ın eşi, III. Selim’in annesi Hürrem Sultan (1502-1558) için Kanuni Sultan Süleyman tarafından Cerrahpaşa’da yaptırılan Haseki Sultan Camii; II. Selim’in eşi, III. Murad’ın annesi Afife Nurbanu Sultan’ın (1525-1583) Üsküdar Toptaşı’ndaki Atik Valide Camii; III. Murad’ın eşi, III. Mehmed’in annesi Melike Safiye Sultan’ın 1597’de başlattığı, Sultan İbrahim’in eşi, IV. Mehmed’in annesi Hatice Turhan Sultan’ın (1627-1683) 68 yılın ardından 1665’te tamamlattığı Eminönü’ndeki Yeni Cami; IV. Mehmed’in eşi, II. Mustafa ve III. Ahmed’in anneleri Emetullah Râbia Gülnûş Sultan’ın (1642-1715) Üsküdar sahilindeki Valide-i Cedid (Yeni Valide) Camii; III. Mustafa’nın eşi, III. Selim’in annesi Mihrişah Emine Valide Sultan (-1805) için oğlu III. Selim tarafından Üsküdar Aziz Mahmud Hüdayi Mahallesi'nde yaptırılan Ayazma Camii; Sultan II. Mahmud’un eşi, Sultan Abdülmecid’in annesi Bezmiâlem Valide Sultan’ın (1807-1853) Dolmabahçe’deki camisi; Sultan II. Mahmud’un eşi, Sultan Abdülaziz’in annesi Pertevniyal Valide Sultan’ın (1812-1883) Aksaray’daki Pertevniyal Valide Sultan Camisi ve Konya’daki Aziziye Camisi gibi bildiğim görkemli Valide Sultan Camileri arasında, Osmanlı Sarayı'nda yarım asra yakın etkin olmuş, iki oğluna ve bir torununa “Sahibetü'l-makam Ümmü'l-mü'minin” sanlarıyla haremde naiplik yapan Mahpeyker Kösem Valide Sultan'ın Çinili Camii açıkcası bana oldukça küçük, gösterişten uzak ve mütevazı göründü. Öyle ki gelini Hatice Turhan Sultan’ın tamamlattığı Eminönü'ndeki Yeni Cami'nin yanında, Çinili Cami bir küçük mescid gibi kalmakta.

Afganî Kalenderhânesi

Alman Mavileri Haritasında Çinili Cami ve 
Afganî Kalenderhânesi (tekke)

Jacques Pervititch'in Sigorta haritalarının
Şubat 1931 tarihli 70 numaralı paftasında 
Afganî Kalenderhânesi

Fotograf: Levent Civelekoğlu, 22 Kasım 2024


Afganî Kalenderhânesi Şeyh Evi'nin 2006 yılında ve 2009 yılndaki yangın sonrası görünüşü

Caminin Kuzey doğusunda Çavuşdere Caddesi köşesinde restore edilmiş ve duvarlar ile çevrili, “Afganî Kalenderhânesi" denen ahşap bir yapı grubu dikkatimi çekti. Allame Caddesi köşesinde yer alan açıklama tabelasında şunlar yazıyordu;

...tekkenin inşa tarihi 1207 (1792-93) olup bânisi bilinmemektedir. Tarikat yaymak amacıyla kurulan herhangi bir tekkeden farklı olarak, o dönemde Asya'nın uzak bölgelerinden özellikle hac yolculuğu sırasında İstanbul'a uğrayan tarikat mensuplarının barındırılmalarına mahsus diğer bazı kuruluşlar (Özbekler* ve Hindîler Tekkesi**) gibi Afganîler Tekkesi de Afganistan'dan gelen 'mücerred kalenderler' yani bekâr ve seyyah dervişlerin barındırılmaları için kurulmuştur. Tekkenin gerek inşa kitâbesinde, gerekse ilgili kaynakların çoğunda kalenderhâne*** adı ile anılması da bu farklı fonksiyonuna işaret etmektedir. Saray ve Babıâli nezdinde bir nevi kültür ataşeliği veya konsolosluk hükmünü taşıyan bir kuruluş olması sebebiyle tekkenin postuna, kapatılışına kadar yalnız Afganlı mücerred Nakşibendî şeyhleri oturmuştur. Şeyhlik makamının Nakşibendiyye'ye verilmesi de bu tarikatın Afganistan'daki güçlü durumundan dolayıdır. XIX. yüzyılda birkaç defa tamir edilen tekke, 1925'te kapatıldıktan sonra bir süre daha Afganlı dervişleri barındırmışsa da daha sonra metrûk kalarak harap olmuş ve 1942'de büyük kısmı yıktırılarak kitâbesi Amcazâde Hüseyin Paşa Külliyesi'ne (Saraçhanebaşı’nda Mimar Ayas mahallesindeki Türk İnşaat ve Sanat Eserleri Müzesi) götürülmüştür. Tekkede geniş bir mimari program uygulandığı, konaklama ihtiyaçlarına ağırlık verilerek mescid-tevhidhane, şeyh meşrutası, derviş hücreleri, imaret niteliğinde büyük bir mutfak, kiler, taamhane, selamlık köşkü, çeşme, havuz ve hazîrenin yer aldığı bilinmektedir. Bunlardan bugüne kalabilenler ihata duvarı, cümle kapısı, çeşme, hazîre ve meşrutanın bir kısmı ile selâmlık köşküdür.”


Afganî Kalenderhânesi'nin 1925 tarihli, 677 sayılı “Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin Seddine ve Türbedarlıklarla Birtakım Unvanların Men ve İlgasına Dair Kanun” ile faaliyetine son verilmişti. Türkiye belediyecilik tarihi ve belediye uygulamaları ile ilgili olarak beş ciltlik "Mecelle-i Umûr-ı Belediyye" (1330-1338/1912-1919) ve 5 ciltlik "Türkiye Maarif Tarihi" (1939-1943), "İstanbul Şehir Rehberi" (1934) gibi eserleri bulunan İstanbul Vilayeti mektupçusu Osman Nuri Ergin (1883-1961), 1939 tarihli "Türk Şehirlerinde İmaret Sistemi" adlı eserinde, yapının içinde hâlâ Afgânî kişilerin yaşamakta olduğunu belirtmişti. 1925 tarihli kanunla birlikte Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne devredilen tekke, 1941 yılında askeri birlikler tarafından işgal edilmiş, yapının mimari ve tarihi açıdan önemli bir unsuru olan selamlık köşkünde hayvanlar yerleştirilmişti. Tekkelerin kapatılmasına dair çıkarılan 677 sayılı kanundan sonra kısmen faaliyetine devam eden Afgânîler Tekkesi, 1939-1941 tarihleri arasında gerçek anlamda kapanmış, zaten az sayıda kalan derviş de bu sırada tekkeyi terk etmişti.


Tekkenin Selamlık Köşkü
Fotograf: Levent Civelekoğlu, 22 Kasım 2024

Fotograf: Levent Civelekoğlu, 22 Kasım 2024

İstanbul Vilayeti mektupçusu Osman Nuri Ergin, 1939 tarihli "Türk Şehirlerinde İmaret Sistemi" adlı eserinde Afganî Kalenderhânesi ve özellikle de Selamlık Köşkü ile ilgili olarak şunları yazmıştı:

"Efgan Kalenderhanesine gelince: Burası asla tekke mahiyetini göstermez. Adeta bahçe ortasında yapılmış bir otel, altlı üstlü on kadar oda ile geniş, ağaçlıklı ve havuzlu bir avludan bir de hol denilecek büyük ve süslü bir salondan müteşekkildir. Bu salonun ortasında müstatil şeklinde mermer bir havuz ve bunun ortasında da dantel gibi ince işlenmiş ve oyulmuş mermer bir fıskiye vardır. Bursa’daki Yeşil Cami fıskiyesini andırır. Salonun dört bir tarafında geniş erkân minderleri vardır. 40-50 kişi ferah ferah oturabilir. Kalenderhane'nin bütün ebniyesi (yapıları) gibi bu salonda tahtadan yapılmıştır. Tavanı ve duvarları boyanmış ve çiçek resimlerile süslenmiş. Şimdi artık haraba yüz tutmuş, tavan tahtaları dökülmeğe başlamıştır. Zeminine renkli mermer parçalarile çok kıymetli bir mozayik yapılmıştır. İstanbul’da bunun daha kaba bir eşi ancak Sultanahmet’te bulunuyormuş."


Sedat Hakkı Eldem'in 1974'de çektiği fotograflarda mermer fıskiye
(fotograflar Mimar Şahika Günten Güney'in Yüksek Lisans tezinden alıntılanmıştır)


Selamlık köşkü içindeki bahsedilen mermer havuzda yer aldığı bilinen güzide bir taş işçiliği sergileyen fıskiye ne yazık ki zaman içerisinde kaybolmuştur. Fıskiyenin 1984-1991 yılları arasında söküldüğü bu tarihlere ait fotoğraflardan anlaşılmaktadır. Zira havuza ait mermer fıskiye 1984 tarihli fotograflarda mevcutken, ne yazık ki 1991 tarihli fotograflarda artık görülmemektedir.

Amcazâde Hüseyin Paşa Yalısı'ndaki mermer havuz ve fıskiyesi
(fotograf N
icholas V. Artamonoff)

Bu mermer havuz ve ortasında yer alan fıskiye bana İstanbul'daki ayakta kalabilmiş en eski konut örneği sayılan 1699 yılında Anadolu Hisarı'nın az kuzeyinde Boğaz kıyısına inşa edilmiş olan  Amcazâde Hüseyin Paşa Yalısı'ndaki mermer havuzu ve fıskiyesini hatırlattı.


Alev Çakmakoğlu Kuru'nun 1984 yılında çekmiş olduğu fotograflarda mermer fıskiye
(fotograflar Mimar Şahika Günten Güney'in Yüksek Lisans tezinden alıntılanmıştır)


Havuz içindeki minyatür bir köşk görünümündeki bu mermer fıskiyenin, tekkenin inşa edildiği 18. yüzyılın sonlarında, Osmanlı Mimarisi’ne hâkim olan Barok üsluba uymadığı, bu nedenle de 17. yüzyılın sonlarına ya da en geç Lale Devri’ne tarihlenebileceği belirtilmektedir.

Selamlık köşkünde mermer havuz ve fıskiyenin yer aldığı mekandaki
zemin mozaiğinin restorasyon öncesindeki durumu
(Fotograflar, Mimar Şahika Günten Güney'in Yüksek Lisans Tezi'nden alıntılanmıştır.) 




Selamlık köşkünde mermer havuz ve fıskiyenin yer aldığı mekanda
beyaz, sarı, kırmızı ile mavi renkte mermer ve somaki taşlar ile yapılmış
zemin mozaiğinin geometrisi.
(Mimar Şahika Günten Güney'in Yüksek Lisans Tezi'nden alıntılanmıştır.) 

Afganî Kalenderhânesi'nin Kitabesi

1942 yılına kadar cümle kapısı üzerinde yer alan kitabede şu yazmaktadır:

Barekallah bu kalenderhâne 
Vakf-olundu mücerret (bekar) Efgâne
Şeyhi Kalender mücerret ola
İde it’am bulunan ihvâne 
Derûnunda cümle kalender ola 
Vâkfın şartı budur dervişâne 
Çıkdı üçler didiler tarihin
Oldu itmam Kalenderhâne
1207
(1792/93)

Vakfiye niteliğindeki bu kitabeden, tekkenin seyyah Afgânîler için inşa edildiği ve şeyh ile dervişlerin seyyah ve bekar olmaları şartı koşulduğu anlaşılmaktadır. 

*Özbekler Tekkesi: Üsküdar Sultantepe'de 1752'de Buharalı Nakşibendi dervişler tarafından Ahmet Yesevi geleneğinde kurulmuş, restore edilmiş ve halen ayakta olan bir tekkedir. Bir diğer Özbekler Tekkesi de Kadırga’da Küçükayasofya mahallesinde Şehid Mehmet Paşa Yokuşu’nda Sokullu Mehmed Paşa Külliyesi’nin yanında bulunan Nakşibendiyye’ye bağlı tekkedir ve Orta Asya’dan gelen Nakşî dervişleri için 1104’te (1692-93) İstanbul defterdarı İsmâil Efendi tarafından kurulmuştur. Restore edilmiş ve halen ayaktadır.



**Hindîler Tekkesi: Fatih ilçesinde, Aksaray semtinin Horhor olarak anılan kesiminde semte adını veren Horhor çeşmelerinin yanında yer almaktaydı. Bir diğer Hindîler Tekkesi (Feyzullah Efendi Tekkesi) de, Selâmi Ali Efendi Caddesi'ne açılan Küfeci Çıkmazı üzerinde bulunuyordu ve Tekke, 1161 (1748) tarihinde vefat eden, Şeyh Feyzullah Efendi tarafından kurulmuştu.

*** kalenderhâne: Fakir dervişlerin barınmaları için yapılmış zâviye (küçük tekke).




Afganî Kalenderhânesi yapı topluluğu, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Hayır İşleri ve Sosyal Hizmetler Müdürlüğü tarafından hazırlanmış olan hayrat sicil kaydında “Numan Bey Vakfı/Afgan Tekkesi” olarak geçmektedir. Tekkenin El-hac Es-seyyid Numan Bey’in vakfiyesi ile 1207/1793 tarihinde inşa edildiğini belirtmektedir. Tekke, Murat Reis Mahallesi, Çavuşdere Caddesi ile Silahtar Sokağı'nın kavşağında, 182 ada, 34 parselde yer alır. Araştırmacı yazar Cemalettin Server Revnakoğlu'nun (1909-1968) aktardığına göre: Tekke, Çinili Camii önünde yatıp kalkan Ahmet Nasır ve Muhammet Nasır isminde iki Afganlı derviş hakkında iyi düşünceler taşıyan ve onlarda gördüğü manevi fevkaladelikten etkilenen Bağdat Valisi El-hac Es-seyyid Numan Paşa, köşkünü bunlara bağışlaması ile kurulmuştu. Vaktiyle cümle kapısı üzerinde yer alan kitabesi 1942 yılında önce Türk ve İslam Eserleri Müzesi'ne, 1984 yılında da Fatih Saraçhanebaşı'ndaki Amcazade Hüseyin Paşa Medresesi'ne (Türk İnşaat ve Sanat Eserleri Müzesi) nakledilmiştir. Tekkede toplam 10 şeyh vazife yapmıştı. Dergâhın ilk postnişî Horasanlı Şeyh Ahmed Nâsır-ı Afgânî Efendi (v. 1210/1796), son postnişî ise Şeyh Mehmet Efendi'dir (v. 1941′ler). Tekkenin haziresinde tamamı tekke mensubu 12 kabir yer almaktadır. Bunlardan altısı tekkenin ilk dönem şeyhleridir. Kalan altı kabir içinde biri tekkesi belirtilmeyen bir şeyhe (Şeyh Selim), biri dervişliği sarahaten zikredilmeyen (açıkça belirtilmeyen) bir hacıya, dördü de tekkenin ilk dönem (1793-1798) dervişlerine aittir. Hazirede gömülü olan kişilerin adları ve vefat tarihleri şöyledir: Eş-şeyh Ahmet Nasir Afgânî el- Horasanî (1210/1795), El-hac Derviş Mehmet İbn Ahmet Nasir (1210/1795), El-hac Derviş Abdullah Afgânî (1210/1795), Derviş Esseyyid Hasan İbn Mustafa (1210 B. 25/Şubat 1796), Eşeyh el-kâmil el-fazıl el-hac seyyid Mehmet İşret Efendi Nakşibendî el- Horasanî (1212/1797), El-hac el-derviş Zülalî-yi Afgânî (1212/1797), Nakşibendî Mehmet Emin (1228/1813), Eşeyh el-hac Musa Efendi-yi Afgânî (1248 Cemaziyelevvel 15/Ekim 1832), Afgânî el-hac Mehmet Gulam Efendi (1250/1834), Eşeyh Mehmet Said Efendi (1274 Safer 21/Ekim 1857), Şeyh Selim Efendi (1287/1870), Şeyh Abdullah el-Nakşibendî (1302 Cemaziyelevvel 20/Mart 1885)

Afganî Kalenderhânesi'nin çeşitli dönemlerinde çekilmiş fotografları: (Mimar Şahika Günten Güney'in Yüksek Lisans tezinden alıntılanmıştır)


1991

1991

1956 tarihli bir suluboya çalışmada Kalanderhane




KAYNAKLAR:

1- Gülçin Erol, Çinili Cami ve Külliyesi, Sanat Tarihi Araştırmaları Dergisi, Cilt I, Sayı 3, Sf: 37-43, İstanbul Eylül 1988

2- Ayşım Tüney, Çinili Cami ve Külliyesi, Tez, İstanbul 1963-1964

3- İbrahim Hakkı Konyalı, Abideleri ve Kitabeleriyle Üsküdar Tarihi, Cilt I, Üsküdar Belediyesi Kültür Yayınları, İstanbul Mayıs 2021

4- Mimar Şahika Günten Güney, Afgânîler Tekkesi Restorasyon Projesi, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Teknik Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 30.01.2007