MAHPEYKER KÖSEM VALİDE SULTAN'IN ÇİNİLİ CAMİİ KÜLLİYESİ ve
AFGANÎ
KALENDERHÂNESİ;
 |
Güncel fotograflar 22.Kasım 2024'te tarafımdan çekilmiştir. |
Surp
Garabet Kilisesi'nin yer aldığı Vasiyet sokaktan Allame Caddesi'ne
çıkıp, 400 metre kadar Üsküdar'a doğru yürüyünce Allame
Caddesi'nin Çinili Mescid sokak ve Çavuşdere Caddesi ile kesiştiği
köşede oluşan ve Çinili Hamam sokak ile sınırlandırılan dar
açılı yamuk bir alan içerisinde yüksek duvarlar ile çevrili
Çinili Cami ile karşılaştım. Cami, her ne kadar içini kaplayan
nadir Kütahya çinilerinden dolayı, Çinili Cami olarak anılsa da
aslında caminin banisi Mahpeyker Kösem Valide Sultan'dır ve “Orta
Valide Camii” ya da “Mahpeyker Kösem
Valide Sultan Camii” olarak da anılır. Evliya
Çelebi bu cami hakkında “Kösem
Vâlide Sultan Camii” başlığı
altında şunları söyler;
“Bu
Kösem Vâlide Sultan, Ahmed Han’ın hatunu, Osman Han’ın, IV.
Murad ve İbrahimHan’ın
vâlideleridir. Sultan Ahmed’den beri yedi padişah zamanında iş
görüp, bu camii hayatlarında ve kendi nefisleri için bina
ettirmişlerdi. Bir bayır üzerinde havadar bir zeminde bir büyük
kubbeli taşra sofalı, haremli minareli, rûşen bir camidir.”
 |
Jacques Pervititch'in Sigorta haritalarının Şubat 1931 tarihli 70 numaralı paftasında Mahpeyker Kösem Valide Sultan'ın Çinili Camii ve Afgani Kalenderhanesi |
 |
Jacques Pervititch'in Sigorta haritalarının Şubat 1931 tarihli 70 ve Mart 1932 tarihli 74 numaralı paftalarını birleştirerek elde ettiğim bu haritada Mahpeyker Kösem Valide Sultan'ın Çinili Camii ve Afgani Kalenderhanesi görülebilmekte. |

Bağlarbaşı
Murat Reis Mahallesi sınırları içerisinde yer alan cami, Sultan
I. Ahmed'in eşi Mahpeyker Kösem Valide Sultan (1589-1651)
tarafından 1638-1640 yılları arasında mimarbaşı Koca Kasım
Ağa'ya (1567-1659) yaptırılmıştır. Osmanlı mimarisinin Barok
öncesi dönemini yansıtan, 9.12 x 9.16 metre ebatlarında kare
planlı, pandantifler ile geçilen tek kubbeli, tek mekanlı, tek
minareli, çok görkemli
olmayan, mutevazı ve küçük bir camidir. Caminin,
Kuzey-Batı köşesinde, müslümanlıkta makbul kabul edildiği
şekilde, son cemaat
yerinin
sağında,
tek
şerefeli
bir minare
yükselmektedir.
Klasik şemaya
uygun olarak yivli, ince bir görünüşe
sahip
ve pabuç,
gövde, şerefe,
petek,
külah
ve alem
kısımlarını
ihtiva edecek şekildeki minare, geç devirde inşaa edildiğinin
göstergesidir. Külahın altında girlandlı bir frizin görülmesi
ve şerefenin altında silmeli ve akant yapraklı bir geç dönem
tezyinatının olması da bu kanıyı desteklemektedir. Minare
muhtemelen bir zelzele sonucu yıkılmış, yeni üsluba uygun
olarak, barok üslup karakter taşıyacak şekilde yeniden inşa
edilmiştir. Minarenin
şerefeye kadar olan kısmı, 18 Temmuz 1964 tarihinde yıldırım
düşmesi
sonucunda
yıkılmış, 1965
yılında Vakıflar
Genel
Müdürlüğü
tarafından onarılmıştır.

Caminin
avlusuna kuzeybatı yönünden, kesme taşlardan yapılmış ve
üstünde kitabesi bulunan yuvarlak kemerli bir cümle kapısından
girilmektedir. Kemerin üzerinde Divan
katiplerinden şair Mehmed Fevzî
Çelebi'nin (?- 1673)
tarafından yazılmış bir kitabe mevcuttur;
“Mâder-i
Sultân
İbrahim Hân,
Hazret-i
Sultân
Ekrem Vâlide.
Bu
binâ-ı
hakkı yaptı hary içün,
Tâ
ola beyt-i ibadet âbide.
Dâvet
ola beş vakitte rahmete,
Menzil
ola abide ve zahide.
Yaptı
Mektep, çeşme, hamam-ü sebil,
Kim
ona Hak lütuf, hem ihsan ede
Ehli
hayrı bunda, taat edeni,
Dahil
et yarab cihan-ı halide.
îya
lafzan ve manen tarihi
Oldu
bin ellide hayrül velide.” Hicri 1050 (1640)
 |
Çinili Cami ve Külliyesinin genel görünümü (fotograflar Mimar Şahika Günten Güney'in Yüksek Lisans tezinden alıntılanmıştır) |
 |
Fotograf: Levent Civelekoğlu, 22 Kasım 2024 |
 |
Fotograf: Levent Civelekoğlu, 22 Kasım 2024 |
|
 |
Fotograf: Levent Civelekoğlu, 22 Kasım 2024 |
|
 |
Fotograf: Levent Civelekoğlu, 22 Kasım 2024 |
|
 |
Fotograf: Levent Civelekoğlu, 22 Kasım 2024 |
|
Yüksek
duvarlarla çevrili bir avlu içerisinde yer alan, avlu cümle kapısı
ile aynı aksta yer alan ve yine yüksek bir platform üzerine oturan
camiye kuzeybatı ve güneybatı yönündeki dokuz basamaklı
merdivenler ile çıkılmaktadır. Kare planlı camiyi kıble yönü
hariç üç yönden saran sekizgen kesitli, başlıkları baklavalı
25 adet ince mermer sütunların taşıdığı ahşap çatılı son
cemaat yeri sarmaktadır. Son cemaat yerinde caminin ana kapısının
olduğu
yöndeki duvarı
da çiniler ile kaplıdır. Caminin kuzeybatı yönünden girilen
cümle kapısı üzerinde de üç beyitlik
sülüs yazı ile, Bolulu Hacı Ali Efendi’nin oğlu, müderris,
sonradan Bayramî tarikatına girmiş, Yenibahçe’de zaviyesi olan,
Davud Paşa Camii’nin vaizi, Divançeleri, tarikatnâmeleri olan,
şâir
Himmet Efendi'nin
(?-1683-84) sülüs
ile yazılan kitabesi
bulunmaktadır;
“Hemişe
hazreti valâ
cenabı Valide Sultan'dır
Hulus
üzre livechillâh hayrat etmedir şanı.
Yapup
bu cami ana nice emlâk vakfetti
Muvaffak
etti hayrata anı tevfiki rabbanî
Tamam
olunca dedi 'Himmeta' tarihini hatif
Bu
cami de olan tast ola makbulü sübhanî.” Hicri 1050 (1640)
 |
Fotograf: Levent Civelekoğlu, 22 Kasım 2024 |
|
 |
Fotograf: Levent Civelekoğlu, 22 Kasım 2024 |
|
Caminin
dış cephesinde duvarların üst kısımlarında geniş sivri
kemerli üçer pencere, alt yarılarında ise kıble duvarı hariç,
kuzey ve güney cephelerde ikişer, diğer cephelerde üçer demir
şebekeli dikdörtgen pencere yer almaktadır. Caminin cephesindeki
duvar örgüsünde, küçük kesme taş aralarında kalın yassı
tuğlaların hatıl gibi kullanılması caminin dış yüzeyine
kırmızı-beyaz renkli dekoratif bir görünüm kazandırmaktadır.
Caminin içinde güney duvarındaki mihrabın iki yanında mermer
çerçeveli bir niş içerisinde yer alan cevizden kündekari kapaklı
iki büyük dolap, diğer duvarlarda da kur'an koymaya mahsus, çini
ile çerçevelenmiş, sivri kemerli çift gözlü ikişer tane niş
bulunmaktadır. Girişte sol köşede yer alan gömme bir merdivenle
çıkılan ve Evliya Çelebi'nin bahsettiğine göre Valide Mahpeyker
Kösem Sultan'ın isteği ile sonradan ilave edilen ahşap bir
kadınlar mahfili yer almaktadır.
 |
Fotograf: Levent Civelekoğlu, 22 Kasım 2024 |
|
 |
Fotograf: Levent Civelekoğlu, 22 Kasım 2024 |
|
 |
Fotograf: Levent Civelekoğlu, 22 Kasım 2024 |
|
Ana
mekan mihrap dahil yerden başlayarak üst pencerelerin altına kadar
Kütahya işi, sır altı tekniğiyle (bu teknikte çini levhalara
önce bir astar çekilir, sonra konturlar çizilir ve konturların
içine istenen renkler doldurulur) beyaz zemin üzerine koyu mavi ile
çizilen konturların içleri donuk mavi, fîrûze, yeşil ve gayet
az olarak da kiremit (daha ziyade kahverengimsi) rengin hâkim olduğu
nar çiçekleri, karanfil, lale, bahar çiçekleri, şakayıklar
ve sümbüllerden oluşan natüralist kompozisyonlu çinilerle
kaplanmış, ayrıca stilize
olarak palmet, rumi, hatayiler ve bulut motifleri de kullanılmıştır.
Bu çinilerin her yerinde renkler ve desenler çok net ve temiz
değildir; bazı yerlerde renkler birbirine karışsa, her levhada
zemin aynı tonda olmasa da ve konturlarda taşmalar olsa da Klasik
Türk çini sanatının son şekillerini teşkil ediyor olmalarından
dolayı ayrı bir önem taşırlar.
 |
Fotograf: Levent Civelekoğlu, 22 Kasım 2024 |
|
 |
Fotograf: Levent Civelekoğlu, 22 Kasım 2024 |
|
 |
Fotograf: Levent Civelekoğlu, 22 Kasım 2024 |
|
Çinili Cami'nin çinileri her ne
kadar artık çini sanatının 16. yüzyıldaki gösterişini
kaybetmiş olsa da, 17. yüzyılda da son bir hamle ile bu sanatın
zenginliğini ve hayal gücünü göstermesi açısından da
önemlidir. Mihrabın iki yanından başlayan ve çini kaplı
duvarların en üst seviyesinde bir kuşak şeklinde, koyu mavi zemin
üzerine beyaz sülüs hat ile yazılmış “Fetih Suresi”nin
yazılı olduğu çini kitâbe kuşağı ana mekânı üç yönden
çevreler. Ayrıca dolaplar ve altı pencerenin alınlıklarındaki
kemerli yapının içerisine yerleştirilmiş çini panolarda da mavi
zemin üzerine iri beyaz nesih hat ile yazılmış “Besmele” ve
“Âyete’l-Kürsî” yer almaktadır. Caminin
kuzey duvarında, yani girişin iki yanında, pencere üzerlerindeki
çiniler kısmen tahrip edilmiştir. Sanat Tarihçisi İbrahim Hakkı
Konyalı “Âbideleri ve Kitabeleriyle Üsküdar Tarihi” adlı
eserinin I. Cildinde çiniler ile ilgili olarak; “Mihrabın içi
tamamen çini kaplı idi. Mihrapta sağındaki çini yazılardan
“Besmele” yazılı olanı tamamen, mihrabın solundaki sıradan
da iki parça vaktiyle çalınmıştır. Pencere kapakları üzerinde
“Kasîdetü’l-bürde” yazılıdır. Son cemaat yerindeki
çinilerin de çoğu çalınmış, yerlerine yama çiniler
konulmuştur.” diye yazar.
 |
Fotograf: Levent Civelekoğlu, 22 Kasım 2024 |
|
 |
Fotograf: Levent Civelekoğlu, 22 Kasım 2024 |
|
 |
Fotograf: Levent Civelekoğlu, 22 Kasım 2024 |
|
Sekizgen
külahı çini ile kaplı olan mermer minber, kaliteli bir işçilik
gösterir. Kubbe ve pandantiflerdeki kalem işi bezemelerle, alçı
şebeke arasına renkli camlar yerleştirilerek yapılan pencere
revzenleri ilk kez 1938 yılında yapılan onarımında
yapılmışlardır. Cami, 1965
yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restore
edilmiştir.
 |
Fotograf: Levent Civelekoğlu, 22 Kasım 2024 |
|
 |
Fotograf: Levent Civelekoğlu, 22 Kasım 2024 |
|
 |
Fotograf: Levent Civelekoğlu, 22 Kasım 2024 |
|
Külliyeyi
çevreleyen avlu duvarı muntazam kesme taşlardan örülmüştür.
Cümle kapısının sağında üç, solunda dört pencere yer
almaktadır. Pencerelerden altısı klasik olarak yatayda beş,
düşeyde sekiz kare oluşturacak şekilde dört ve yedi çubuk demir
parmaklık ile kafes şeklinde şebekelendirilmiştir. Cümle
kapısının sol tarafındaki son pencere ise beyaz mermerden bir
şebeke ile diğerlerinden farklılaştırılmış, şadırvana yakın
olması sebebiyle bir sebile dönüştürülmüştür. Böylelikle
iki farklı unsur, şadırvan ve sebil pratik ve ihtiyaca uygun
olarak, başka bir külliyede görmediğimiz bir şekilde
birleştirilmiştir.
 |
Fotograf: Levent Civelekoğlu, 22 Kasım 2024 |
|
 |
Fotograf: Levent Civelekoğlu, 22 Kasım 2024 |
|
 |
Fotograf: Levent Civelekoğlu, 22 Kasım 2024 |
|
Cami
avlusunun Güney-Doğu köşesinde mahrutî
(konik) ahşap
küllahıyla dikkat çeken bir şadırvan yer almaktadır. Külahın
içi kubbe şeklinde olup, beyaz zemin üzerine mavi ve kırmızı
renklerin kullanıldığı kalem işleri ile tezyin edilmiştir.
Sekizgen bir plan şemasına sahip olan şadırvanın saçağı yine
baklavalı başlıkları olan ince köşeli sekiz mermer sütun
tarafından taşınmaktadır. Üzeri telden bir kubbe ile kapatılan
ve külahtan müstakil olan mermer haznenin ortasında bir fıskiye
yer almakta, abdest alınması için etrafında, sekizgenin 7
köşesinde olmak üzere 14 musluk bulunmaktadır. Haznenin sekizinci
yüzü külliyenin avlu duvarına bitişiktir ve avlu duvarındaki
pencerelerden biri geometrik klasik düzendeki mermer bir şebeke ile
diğer demir şebekeli pencerelerden farklılaştırılarak su vermek
için bir sebile dönüştürülmüştür. Bu mermer şebekenin alt
sırası dört bölmeye ayrılarak Bursa kemerli dört tas gözü
oluşturulmuş, üst kısmı ise yine geometrik bir şebeke ile
bitirilmiştir. Bu sebil penceresinin iç avlu yüzünde, iki yanda
musluk ve tas bağlama halkaları bulunmaktadır.
 |
Fotograf: Levent Civelekoğlu, 22 Kasım 2024 |
|
 |
Fotograf: Levent Civelekoğlu, 22 Kasım 2024 |
|
 |
Fotograf: Levent Civelekoğlu, 22 Kasım 2024 |
|
 |
Fotograf: Levent Civelekoğlu, 22 Kasım 2024 |
|
 |
Sıbyan Mektebi, Çinili Cami ve geri planda çan kulesi ile Surp Garabed Ermeni Ortodoks Kilisesi görülmekte (fotograf, Mimar Şahika Günten Güney'in Yüksek Lisans tezinden alıntılanmıştır) |
Külliyenin
dışında Sıbyan Mektebi'nin dış avlu duvarına bitişik, klasik
mimari üslupta kesme taştan
yapılmış bir
çeşmesi vardır. Çeşme sivri kemerli bir niş içerisine
yerleştirilen bir musluk ve taş bir tekneden müteşekkildir. Ayna
taşı
mermerdir
ve Ortasında
kabartma halinde
rozet yer alır.
Çeşme sade bir görünüşte olup, üstündeki
lotus-palmet frizinin dışında
bir süsleme
unsuru görülmemektedir. Sivri
kemerin üzerinde Divan-ı Hümâyûn katiplerinden, Halvetî
tarikatına mensup, hoş tabiatlı şair olan Fevzî
Mehmed Çelebi'nin (?- 1673) yazdığı bir kitabe yer alır;
“Hazret-i
Sultan-ı Ekrem Valide
Hakk yoluna kıldı bu ab-ı revan
Lule-i
ceşme-i dolar dil-teşne
Akıdur kenduye gorurse reh revan
Kıldı
icra bu sebil-i hayri çün
Ola ecri Selsebil-i cavidan
Reh-revana
der
Andan iç bul taze can
Kabbe’l-Allah
zi-sevab-ı ahiret
Habbeza aynu’l-hayat-ı raygan
Her
gören anı du’a-i hayr ider
Kıl kabul sen ya Mecid ya Müste’an
Es-sebil
ey talib-i ma-i’l-sebil
Afiyetler ola sıhha nufl-ı can
Feyziya’ı
cun mazhar-ı feyz oldu su
Menba feyz oldu tarih ol zeman
H1052
(1642)”

Bu
kitabeden de anlaşılacağı gibi, çeşme camiden iki yıl sonra
yapılmıştır. Avlunun
dışında caminin kuzeybatısında, Çinili Hamam sokak ile
Çavuşdere Caddesi'nin kesiştiği köşede V şeklinde
yerleştirilmiş 9-10 basamakla çıkılan bir set üzerinde Çinili
Medrese yer almaktadır. Merdivenin karşısında tam ortada büyükçe
bir kubbe ile örtülü olan dersane yer almakta, sağ ve solunda
küçük kubbeler ile örtülü üçer hücre bulunmaktadır. Her
hücrede birer ocak ve dolaplar bulunmakta, kesme taştan yapılmış
tüfeklik olarak adlandırılan bacaları medresenin cephesinde,
kubbeler ile birlikte güzel bir görüntü oluşturmaktadır. Yine
Çinili Hamam sokak, Çavuşdere Caddesi ve Çinili Külhanı sokağı
ile çevrili alanın bir kısmını kaplayan alanda, külliyenin en
büyük yapısı olan çifte hamam yer almaktadır. Hamam, Cami ve
medresenin inşasından sonra 1642 yılının ortalarında yine
Mahpeyker Kösem Sultan tarafından yaptırılmıştır. Erkekler
Hamamı'na doğudan, Kadınlar Hamamı'na ise Çinili Hamam
sokağından girilmektedir. Erkekler kısmının karşısında Sultan
Sıbyan Mektebi, Kadınlar kısmının karşısında da, 1138
(1725) tarihinde vefat eden, Ümmi Ahmet Efendi tarafından 1720
yılında yaptırılmış
ve bugün
yalnız hazîresi mevcut olan Ümmi
Ahmet Efendi Tekkesi yer almaktadır. Tekkenin iki
katlı, ahşap semahanesi 1950'li yıllarda, Çinili Hamam Sokağı
üzerinde bulunan iki katlı, ahşap ve büyük şeyh evi ise 1981'de
yıktırılmıştır.
Ümmi Ahmet Efendi'nin kabrinin dört
köşe ve tarik sikkeli şâhidesi iki parça halinde dergâhın
hazîresinde yerde durmaktadır.
 |
Çifte Hamam (fotograf Mimar Şahika Günten Güney'in Yüksek Lisans tezinden alıntılanmıştır) |
Erkekler
Hamamı'nda soyunmalıklar 9,33 x 9,33 metre, Kadınlar Hamamı'nda
ise 10,13 x 17 metre boyutlarındadır. Erkekler hamamına göre
biraz daha büyük olan Kadınlar hamamının halveti sekizgen planlı
bir orta mekana açılan dört eyvan ve dört köşe hücresinden
oluşur. Meydanımsı bir avludan girilen Erkekler hamamında ise tüm
mekan tek bir kubbe altında toplanmıştır. Erkekler Hamamı'nda
örneğine az rastlanır şekilde, kare planlı olan hacmin
köşelerinde alçak bölmelerle halvet hücreleri oluşturulmuş,
yine dört eyvanlı bir düzenleme yapılmıştır. Kapı söveleri
taştan olan hamamın iki yanında odalar bulunmaktadır. Kitabesi
olmayan Erkekler hamamının tek küçük kubbeli camekanlı bölümde
iki katlı ahşap soyunma odaları, ortada ise mermerden yapılmış
fıskıyeli bir havuz yer almaktadır. Beşik tonoz ile örtülü
soğukluk kısmında temizlik yerleri ve hela bulunmaktadır. Büyük
bir kubbe ile örtülü olan halvetin ortasında bir göbek taşı,
dört köşede ise ikişer kurnadan toplam 16 kurna ve içine eşya
konması için nişler bulunur. Kadınlar hamamının soyunmalık
kubbesinde olduğu bilinen çiniler ne yazık ki 1964 yılında
yapılan onarım sırasında kaybolmuştur, elbette bunu anlamak
mümkün değil, nasıl kaybolabilir? çalınmış olması daha akla
yakın geliyor.
Osmanlı
döneminde Valide Sultanların kendilerinin yaptırdığı ya da
onlar için yaptırılmış camiler göz önüne alındığında,
Sultan I. Ahmed'in yasal olarak nikahlı eşi ve Osmanlı tarihinin
belki de en çalkantılı döneminde uzun süre yaşamış ve
iktidarda kalabilmiş, Mahpeyker Kösem Valide Sultan gibi güçlü
bir kadın figürün camisinin, diğer valide sultanların
camilerinin yanında bu derece mutevazı olması bana tuhaf geldi.
I.Ahmed'in vefatından sonra tahta çıkan, akli dengesi yerinde
olmayan kardeşi I. Mustafa'nın 96 gün süren saltanatı ardından
tahta oturan II. Osman'ın (Genç Osman) 4 yıl 2 ay 24 gün
sonrasında kendi oğlu tahta çıkabilsin diye, yaptığı
entrikalar ile tahttan indirilmesine, ardından da Yedikule
zindanlarında önce hapis edilmesine, ardından da boğularak
öldürülmesine sebep olan, sonrasında tüm uğraşına rağmen
tekrar I. Mustafa'nın tahta çıkmasına ve bu kez 1 yıl, 3 ay, 22
gün tahtta oturmasına engel olamayan Mahpeyker Kösem Valide Sultan
sonunda emeline nail olmuş, daha 11 yaşında olan oğlu IV. Murad
tahta çıkmıştı. 16 yıl, 4 ay, 29 gün süren saltanatının 9
yılı Osmanlı tarihinde ilk kez saltanat naibesi olarak annesi
Mahpeyker Kösem Valide Sultan'ın kontrolü altında geçmişti. IV.
Murad'ın Revan Seferi sırasında siroz ya da nikris nedeniyle
sağlığı bozulup 1640'da 27 yaşında vefat etmesi üzerine de
Mahpeyker Kösem Valide Sultan'ın diğer oğlu İbrahim 8 Şubat
1640'da 25 yaşında 18. Osmanlı padişahı olarak tahta çıkmış,
8 yıl, 5 ay, 30 günlük iktidarından sonra tahttan indirilip
kapatıldığı bir odada iki cellat tarafından boğularak
katledilmişti. Ardından da 6 yaşındaki oğlu IV. Mehmed adıyla
tahta çıkan en genç padişah olarak, 5 yılı annesi Turhan
Sultan'ın naipliğiyle 39 yıl Osmanlı İmparatorluğu'na
hükümdarlık etmişti. Mahpeyker Kösem Valide Sultan, Sultan
İbrahim'in eşi ve IV. Mehmed'in annesi olması sıfatıyla Valide
Sultan olan, gelini Turhan Sultan ile yaşadığı otorite
mücadelesinde yenik düşmüş, Lala Süleyman Ağa tarafından
oluşturulan bir ekip tarafından, 2 Eylül 1651'de Harem'de
boğularak öldürülmüştü. Böylece Osmanlı tarihinde katledilen
tek Valide Sultan (Vâlide-i Maktûle) olmuştu. Osmanlı
İmparatorluğu'nun tahtında oturmuş oğullarından ikisinin IV.
Murad'ın ve Sultan İbrahim'in ve torunu IV. Mehmed'in saltanatları
döneminde, 1623-1632, 1640-1647, 1648-1651 yılları arasında
toplam 19 yıl boyunca naip olarak Osmanlı İmparatorluğu'nu etkin
bir şekilde yöneten Mahpeyker Kösem Valide Sultan gibi güçlü
bir kadın figürün camisinin, diğer valide sultanların
camilerinin yanında bu kadar küçük ve gösterişten uzak olması
ilginçtir.


Sultan
II. Bayezid’in eşi, Yavuz Sultan Selim’in annesi Gülbahar Hâtûn
(-1515) için oğlu Yavuz Sultan Selim tarafından Trabzon’da
yaptırılan Gülbahar Hâtûn Camii; Yavuz Sultan Selim’in eşi,
Kanuni Sultan Süleyman’ın annesi Ayşe Hafsa Sultan’ın (-1534)
yaptırdığı Manisa Sultan Camii; Kanuni Sultan Süleyman’ın
eşi, III. Selim’in annesi Hürrem Sultan (1502-1558) için Kanuni
Sultan Süleyman tarafından Cerrahpaşa’da yaptırılan Haseki
Sultan Camii; II. Selim’in eşi, III. Murad’ın annesi Afife
Nurbanu Sultan’ın (1525-1583) Üsküdar Toptaşı’ndaki Atik
Valide Camii; III. Murad’ın eşi, III. Mehmed’in annesi Melike
Safiye Sultan’ın 1597’de başlattığı, Sultan İbrahim’in
eşi, IV. Mehmed’in annesi Hatice Turhan Sultan’ın (1627-1683)
68 yılın ardından 1665’te tamamlattığı Eminönü’ndeki Yeni
Cami; IV. Mehmed’in eşi, II. Mustafa ve III. Ahmed’in anneleri
Emetullah Râbia Gülnûş Sultan’ın (1642-1715) Üsküdar
sahilindeki Valide-i Cedid (Yeni Valide) Camii; III. Mustafa’nın
eşi, III. Selim’in annesi Mihrişah Emine Valide Sultan (-1805)
için oğlu III. Selim tarafından Üsküdar Aziz Mahmud Hüdayi
Mahallesi'nde yaptırılan Ayazma Camii; Sultan II. Mahmud’un eşi,
Sultan Abdülmecid’in annesi Bezmiâlem Valide Sultan’ın
(1807-1853) Dolmabahçe’deki camisi; Sultan II. Mahmud’un eşi,
Sultan Abdülaziz’in annesi Pertevniyal Valide Sultan’ın
(1812-1883) Aksaray’daki Pertevniyal Valide Sultan Camisi ve
Konya’daki Aziziye Camisi gibi bildiğim görkemli Valide Sultan
Camileri arasında, Osmanlı Sarayı'nda yarım asra yakın etkin
olmuş, iki oğluna ve bir torununa “Sahibetü'l-makam
Ümmü'l-mü'minin” sanlarıyla haremde naiplik yapan Mahpeyker
Kösem Valide Sultan'ın Çinili Camii açıkcası bana oldukça
küçük, gösterişten uzak ve mütevazı göründü. Öyle ki
gelini Hatice Turhan Sultan’ın tamamlattığı Eminönü'ndeki
Yeni Cami'nin yanında, Çinili Cami bir küçük mescid gibi
kalmakta.
Afganî Kalenderhânesi
Alman Mavileri Haritasında Çinili Cami ve |
Afganî Kalenderhânesi (tekke)
|
|
 |
Jacques Pervititch'in Sigorta haritalarının Şubat 1931 tarihli 70 numaralı paftasında Afganî Kalenderhânesi |
 |
Fotograf: Levent Civelekoğlu, 22 Kasım 2024 |
|
 |
Afganî Kalenderhânesi Şeyh Evi'nin 2006 yılında ve 2009 yılndaki yangın sonrası görünüşü |
Caminin
Kuzey doğusunda Çavuşdere Caddesi köşesinde restore edilmiş ve
duvarlar ile çevrili, “Afganî Kalenderhânesi" denen ahşap
bir yapı grubu dikkatimi çekti. Allame Caddesi köşesinde yer alan
açıklama tabelasında şunlar yazıyordu;
“...tekkenin
inşa tarihi 1207 (1792-93) olup bânisi bilinmemektedir. Tarikat
yaymak amacıyla kurulan herhangi bir tekkeden farklı olarak, o
dönemde Asya'nın uzak bölgelerinden özellikle hac yolculuğu
sırasında İstanbul'a uğrayan tarikat mensuplarının
barındırılmalarına mahsus diğer bazı kuruluşlar (Özbekler* ve
Hindîler Tekkesi**) gibi Afganîler Tekkesi de Afganistan'dan gelen
'mücerred kalenderler' yani bekâr ve seyyah dervişlerin
barındırılmaları için kurulmuştur. Tekkenin gerek inşa
kitâbesinde, gerekse ilgili kaynakların çoğunda kalenderhâne***
adı ile anılması da bu farklı fonksiyonuna işaret etmektedir.
Saray ve Babıâli nezdinde bir nevi kültür ataşeliği veya
konsolosluk hükmünü taşıyan bir kuruluş olması sebebiyle
tekkenin postuna, kapatılışına kadar yalnız Afganlı mücerred
Nakşibendî şeyhleri oturmuştur. Şeyhlik makamının
Nakşibendiyye'ye verilmesi de bu tarikatın Afganistan'daki güçlü
durumundan dolayıdır. XIX. yüzyılda birkaç defa tamir edilen
tekke, 1925'te kapatıldıktan sonra bir süre daha Afganlı
dervişleri barındırmışsa da daha
sonra metrûk kalarak harap olmuş ve 1942'de büyük kısmı
yıktırılarak kitâbesi Amcazâde Hüseyin Paşa Külliyesi'ne
(Saraçhanebaşı’nda Mimar Ayas mahallesindeki Türk İnşaat ve
Sanat Eserleri Müzesi) götürülmüştür. Tekkede geniş bir mimari program uygulandığı, konaklama ihtiyaçlarına ağırlık verilerek mescid-tevhidhane, şeyh meşrutası, derviş hücreleri, imaret niteliğinde büyük bir mutfak, kiler, taamhane, selamlık köşkü, çeşme, havuz ve hazîrenin yer aldığı bilinmektedir. Bunlardan bugüne kalabilenler ihata duvarı, cümle kapısı, çeşme, hazîre ve meşrutanın bir kısmı ile selâmlık köşküdür.”

Afganî Kalenderhânesi'nin 1925
tarihli, 677 sayılı “Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin Seddine ve Türbedarlıklarla Birtakım
Unvanların Men ve İlgasına
Dair Kanun” ile faaliyetine son verilmişti. Türkiye belediyecilik tarihi ve belediye uygulamaları ile ilgili olarak beş ciltlik "Mecelle-i Umûr-ı Belediyye" (1330-1338/1912-1919) ve 5 ciltlik "Türkiye Maarif Tarihi" (1939-1943), "İstanbul Şehir Rehberi" (1934) gibi eserleri bulunan İstanbul
Vilayeti mektupçusu Osman Nuri Ergin (1883-1961), 1939 tarihli "Türk Şehirlerinde
İmaret
Sistemi" adlı eserinde, yapının içinde hâlâ Afgânî kişilerin yaşamakta
olduğunu
belirtmişti. 1925
tarihli kanunla birlikte Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne devredilen tekke, 1941 yılında
askeri birlikler
tarafından işgal
edilmiş,
yapının mimari ve tarihi açıdan önemli bir unsuru olan
selamlık köşkünde
hayvanlar yerleştirilmişti. Tekkelerin kapatılmasına dair çıkarılan 677 sayılı kanundan sonra kısmen faaliyetine
devam eden Afgânîler Tekkesi, 1939-1941 tarihleri arasında
gerçek anlamda
kapanmış, zaten az sayıda kalan derviş de bu sırada tekkeyi terk etmişti.
 |
Tekkenin Selamlık Köşkü
Fotograf: Levent Civelekoğlu, 22 Kasım 2024 |
|
 |
Fotograf: Levent Civelekoğlu, 22 Kasım 2024 |
|
İstanbul Vilayeti
mektupçusu Osman Nuri Ergin, 1939 tarihli "Türk Şehirlerinde
İmaret
Sistemi" adlı eserinde Afganî Kalenderhânesi ve özellikle de Selamlık Köşkü ile ilgili olarak şunları yazmıştı:
"Efgan
Kalenderhanesine gelince: Burası asla tekke mahiyetini göstermez.
Adeta bahçe ortasında
yapılmış bir otel, altlı
üstlü on kadar oda ile geniş,
ağaçlıklı ve havuzlu bir
avludan bir
de hol denilecek büyük ve süslü bir salondan müteşekkildir.
Bu salonun ortasında müstatil şeklinde
mermer bir havuz ve bunun ortasında da dantel gibi ince işlenmiş
ve oyulmuş mermer
bir fıskiye vardır. Bursa’daki Yeşil
Cami fıskiyesini andırır. Salonun dört bir tarafında
geniş erkân minderleri
vardır. 40-50 kişi ferah
ferah oturabilir. Kalenderhane'nin bütün
ebniyesi (yapıları) gibi bu salonda tahtadan yapılmıştır.
Tavanı ve duvarları boyanmış ve
çiçek resimlerile
süslenmiş. Şimdi
artık haraba yüz tutmuş,
tavan tahtaları dökülmeğe
başlamıştır. Zeminine
renkli mermer parçalarile çok kıymetli bir mozayik yapılmıştır.
İstanbul’da bunun daha
kaba bir eşi ancak
Sultanahmet’te bulunuyormuş."
 |
Sedat Hakkı Eldem'in 1974'de çektiği fotograflarda mermer fıskiye (fotograflar Mimar Şahika Günten Güney'in Yüksek Lisans tezinden alıntılanmıştır) |
Selamlık köşkü içindeki bahsedilen mermer havuzda yer aldığı bilinen güzide bir taş işçiliği sergileyen fıskiye ne yazık ki zaman içerisinde kaybolmuştur. Fıskiyenin 1984-1991 yılları arasında söküldüğü bu tarihlere ait fotoğraflardan anlaşılmaktadır. Zira havuza ait mermer fıskiye 1984 tarihli fotograflarda mevcutken, ne yazık ki 1991 tarihli fotograflarda artık görülmemektedir.
 |
Amcazâde Hüseyin Paşa Yalısı'ndaki mermer havuz ve fıskiyesi (fotograf Nicholas V. Artamonoff) |
Bu mermer havuz ve ortasında yer alan fıskiye bana İstanbul'daki ayakta kalabilmiş en eski konut örneği sayılan 1699 yılında Anadolu Hisarı'nın az kuzeyinde Boğaz kıyısına inşa edilmiş olan Amcazâde Hüseyin Paşa Yalısı'ndaki mermer havuzu ve fıskiyesini hatırlattı.
 |
Alev Çakmakoğlu Kuru'nun 1984 yılında çekmiş olduğu fotograflarda mermer fıskiye (fotograflar Mimar Şahika Günten Güney'in Yüksek Lisans tezinden alıntılanmıştır) |
Havuz içindeki minyatür bir köşk görünümündeki bu mermer fıskiyenin, tekkenin inşa edildiği 18. yüzyılın sonlarında, Osmanlı Mimarisi’ne hâkim olan Barok üsluba uymadığı, bu nedenle de 17. yüzyılın sonlarına ya da en geç Lale Devri’ne tarihlenebileceği belirtilmektedir.
 |
Selamlık köşkünde mermer havuz ve fıskiyenin yer aldığı mekandaki zemin mozaiğinin restorasyon öncesindeki durumu (Fotograflar, Mimar Şahika Günten Güney'in Yüksek Lisans Tezi'nden alıntılanmıştır.) |
 |
Selamlık köşkünde mermer havuz ve fıskiyenin yer aldığı mekanda beyaz, sarı, kırmızı ile mavi renkte mermer ve somaki taşlar ile yapılmış zemin mozaiğinin geometrisi. (Mimar Şahika Günten Güney'in Yüksek Lisans Tezi'nden alıntılanmıştır.) |
 |
Afganî Kalenderhânesi'nin Kitabesi |
1942 yılına kadar cümle kapısı üzerinde yer alan kitabede şu yazmaktadır:
Barekallah bu kalenderhâne
Vakf-olundu mücerret (bekar) Efgâne
Şeyhi Kalender mücerret ola
İde it’am bulunan ihvâne
Derûnunda cümle kalender ola
Vâkfın şartı budur dervişâne
Çıkdı üçler didiler tarihin
Oldu itmam Kalenderhâne
1207
(1792/93)
Vakfiye niteliğindeki bu kitabeden, tekkenin seyyah Afgânîler için inşa edildiği ve şeyh ile dervişlerin seyyah ve bekar olmaları şartı koşulduğu anlaşılmaktadır.
*Özbekler Tekkesi: Üsküdar Sultantepe'de 1752'de Buharalı Nakşibendi dervişler tarafından Ahmet Yesevi geleneğinde kurulmuş, restore edilmiş ve halen ayakta olan bir tekkedir. Bir diğer Özbekler Tekkesi de Kadırga’da Küçükayasofya mahallesinde Şehid Mehmet Paşa Yokuşu’nda Sokullu Mehmed Paşa Külliyesi’nin yanında bulunan Nakşibendiyye’ye bağlı tekkedir ve Orta Asya’dan gelen Nakşî dervişleri için 1104’te (1692-93) İstanbul defterdarı İsmâil Efendi tarafından kurulmuştur. Restore edilmiş ve halen ayaktadır.
**Hindîler Tekkesi: Fatih ilçesinde, Aksaray semtinin Horhor olarak anılan kesiminde semte adını veren Horhor çeşmelerinin yanında yer almaktaydı. Bir diğer Hindîler Tekkesi (Feyzullah Efendi Tekkesi) de, Selâmi Ali Efendi Caddesi'ne açılan Küfeci Çıkmazı üzerinde bulunuyordu ve Tekke, 1161 (1748) tarihinde vefat eden, Şeyh Feyzullah Efendi tarafından kurulmuştu.
*** kalenderhâne: Fakir dervişlerin barınmaları için yapılmış zâviye (küçük tekke).



Afganî Kalenderhânesi yapı
topluluğu, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Hayır İşleri
ve Sosyal Hizmetler Müdürlüğü
tarafından hazırlanmış
olan hayrat sicil kaydında “Numan Bey
Vakfı/Afgan Tekkesi” olarak geçmektedir. Tekkenin El-hac
Es-seyyid Numan Bey’in vakfiyesi ile 1207/1793 tarihinde inşa
edildiğini
belirtmektedir. Tekke, Murat Reis Mahallesi, Çavuşdere Caddesi ile Silahtar Sokağı'nın kavşağında, 182 ada, 34 parselde yer alır. Araştırmacı yazar Cemalettin Server Revnakoğlu'nun (1909-1968) aktardığına göre: Tekke, Çinili Camii önünde yatıp kalkan Ahmet Nasır ve Muhammet Nasır isminde iki Afganlı derviş hakkında iyi düşünceler taşıyan ve onlarda gördüğü manevi fevkaladelikten etkilenen Bağdat Valisi El-hac Es-seyyid Numan Paşa, köşkünü bunlara bağışlaması ile kurulmuştu. Vaktiyle cümle kapısı üzerinde yer alan kitabesi 1942 yılında önce Türk ve İslam Eserleri Müzesi'ne, 1984 yılında da Fatih Saraçhanebaşı'ndaki Amcazade Hüseyin Paşa Medresesi'ne (Türk İnşaat ve Sanat Eserleri Müzesi) nakledilmiştir. Tekkede toplam 10 şeyh vazife yapmıştı. Dergâhın ilk postnişî Horasanlı Şeyh Ahmed Nâsır-ı Afgânî Efendi (v. 1210/1796), son postnişî ise Şeyh Mehmet Efendi'dir (v. 1941′ler). Tekkenin haziresinde tamamı tekke mensubu 12 kabir yer almaktadır. Bunlardan altısı tekkenin ilk dönem şeyhleridir. Kalan altı kabir içinde biri tekkesi belirtilmeyen bir şeyhe (Şeyh Selim), biri dervişliği sarahaten zikredilmeyen (açıkça belirtilmeyen) bir hacıya, dördü de tekkenin ilk dönem (1793-1798) dervişlerine aittir. Hazirede
gömülü olan kişilerin
adları ve vefat tarihleri şöyledir: Eş-şeyh
Ahmet Nasir Afgânî el- Horasanî (1210/1795), El-hac Derviş
Mehmet İbn
Ahmet Nasir
(1210/1795), El-hac Derviş
Abdullah Afgânî (1210/1795), Derviş
Esseyyid Hasan İbn
Mustafa (1210 B. 25/Şubat
1796), Eş-şeyh
el-kâmil el-fazıl el-hac seyyid Mehmet İşret
Efendi Nakşibendî el-
Horasanî (1212/1797), El-hac el-derviş
Zülalî-yi Afgânî (1212/1797), Nakşibendî
Mehmet Emin (1228/1813), Eş-şeyh
el-hac Musa Efendi-yi Afgânî (1248 Cemaziyelevvel 15/Ekim 1832),
Afgânî el-hac Mehmet Gulam Efendi (1250/1834), Eş-şeyh
Mehmet Said Efendi (1274 Safer 21/Ekim 1857), Şeyh
Selim Efendi (1287/1870), Şeyh
Abdullah el-Nakşibendî
(1302 Cemaziyelevvel 20/Mart 1885)
Afganî Kalenderhânesi'nin çeşitli dönemlerinde çekilmiş fotografları: (Mimar Şahika Günten Güney'in Yüksek Lisans tezinden alıntılanmıştır)
 |
1991 |
 |
1991 |
 |
1956 tarihli bir suluboya çalışmada Kalanderhane |
KAYNAKLAR:
1-
Gülçin Erol, Çinili Cami ve Külliyesi, Sanat Tarihi Araştırmaları
Dergisi, Cilt I, Sayı 3, Sf: 37-43, İstanbul Eylül 1988
2-
Ayşım Tüney, Çinili Cami ve Külliyesi, Tez, İstanbul 1963-1964
3-
İbrahim Hakkı Konyalı, Abideleri ve Kitabeleriyle Üsküdar
Tarihi, Cilt I, Üsküdar Belediyesi Kültür Yayınları, İstanbul
Mayıs 2021
4- Mimar Şahika Günten Güney, Afgânîler Tekkesi Restorasyon Projesi, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Teknik Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 30.01.2007