93
YIL ÖNCE BUGÜN,
İNGİLİZ
İŞGALİ ALTINDAKİ İSTANBUL’DA POLİS MÜDÜRİYETİ’NE “HEPİNİZİN KANINI İÇECEĞİM”
DİYE MEKTUPLAR GÖNDEREREK KORKU SALMIŞ, 13’Ü POLİS OLMAK ÜZERE, TOPLAM 21 CANA
KIYMIŞ VE BAŞINA 2 BİN LİRA ÖDÜL KONMUŞ, İLK SERİ KATİL (HİRİSTO ANASTADİYADİS
AHİLYA) HRİSANTOS, ÜNLÜ SİNEMA AKTRİSTİ SELDA ALKOR’UN BABASI, PAPAZKÖPRÜ
KARAKOLU KOMİSER YARDIMCISI MUHARREM ALKOR VE POLİS MEMURU CAFER TAYYAR
TARAFINDAN ÖLDÜRÜLMÜŞTÜ. HRİSANTOS İSTANBUL EMNİYETİ’NİN SABIKA KAYITLARINA
GEÇTİĞİNDE 16, ÖLDÜRÜLDÜĞÜNDE İSE
SADECE 23 YAŞINDAYDI.
1955
yılında vefat eden Komiser Yardımcısı Muharrem Alkor, vefatından 3 yıl önce
1952’de “Hrisantos’u Ben Öldürdüm” adıyla bir kitap yazmış ve olayın tüm
ayrıntılarını anlatmıştı.
Hristanos’un
yakalanması, onun çocukluk arkadaşı balıkçı Agaton Gargaraça 2 bin liralık
ödüle ulaşabilmek için Karakola gelerek Hristanos’un ayağından yaralı olarak
Direkçibaşı Sokağı’nda metruk bir evde saklandığı ihbarı sayesinde mümkün
olabilmişti. Ancak Gargaraça’nın derdini anlatmaya çalıştığı Komiser o akşam
çok içkiliydi ve ihbarı değerlendirmek yerine ihbarcıyı başından savmaya
çalışmış, iş komiser yardımcısı muharrem Alkor ve zar zor toparlanabilen beş
polis memuruna kalmıştı. Bir rivayete göre de, Gargaraça polislerden önce
Hristanos’un şüphelenmemesi ve kaçmaması için önden gitmiş, polislerin kapıda
kim önce girecek tartışmalarını bekleyemeyip, ödülün göz göre göre elinden
kaçabileceğini düşünüp, Hristanos’u kendi silahı ile vurmuştu. Tabanca sesine
polisler eve girdiğinde Hristanos’u kanlar içerisinde yerde yatarken
bulmuşlardı. Kimin öldürdüğü ve ödülü kimin alacağı tartışmaları arasında
ihbarı yapanın kimliğinin gizli tutulması gerekirken muhbir Gargaraça’nın
kimliği sızmış, Hristanos’un ağabeyi Koço Samatya’da bir eve saklanarak ortadan
kaybolan Gargaraça’nın izini sürmüş, evi bulmuş ve bombalamıştı. Bu saldırı
sonrasında Gargaraça ve iki çocuğu ağır yaralanmış ve sakat kalmışlardı.
Bu
olay, Yeşilçam yapımcıları için bir ilham kaynağı olmuş, 1952’de Osman F.
Seden’in senaryosunu yazdığı Kani Kıpçak’ın yönettiği “İstanbul Kan Ağlarken”
ve 1969’da da Kayahan Arıkan’ın Senaryosunu yazıp yönettiği “3 Namus Bekçisi”
adlı filmlerle beyazperdeye taşınmıştı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder