Sayfalar

3 Ekim 2015 Cumartesi

89 YIL ÖNCE BUGÜN, CUMHURİYET DÖNEMİNİN İLK ATATÜRK HEYKELİ, AÇILMIŞTI.



TARİHTEN BUGÜNE DÜŞEN NOTLAR:

3 EKİM 1926,

TÜRKİYE CUMHURİYETİNİN
İLK ATATÜRK HEYKELİ,

YENİ KURULAN
CUMHURİYETİN SIKTIĞI,
   BRONZ YUMRUK…


89 YIL ÖNCE BUGÜN,
3 EKİM 1926, PAZAR GÜNÜ
İSTANBUL SARAYBURNU’NDA
AÇILMIŞTI.



Sarayburnu’na bir Atatürk Anıtı yapılması fikri, Cumhuriyet döneminin ilk İstanbul Belediye Başkanı olan (8 Haziran 1924 - 20 Ocak 1926) Emin Bey’e (Mehmet Emin Erkulseyitoğlu) aittir. Belediye Meclisi tarafından da onaylanan bu önerinin gerçekleştirilmesi için bir komisyon kurularak çalışmalara başlanmış, heykelin yapımı Avusturya’lı heykeltıraş Heinrich Krippel’e verilmiştir. Bronz heykel, Heinrich Krippel’in Viyana’daki atölyesinde yapılmış, dökümü de Viyana’da Vereinigte Metallwerk’de (Birleşik Maden İşletmeleri) yapılmış, parçalar halinde Türkiye’ye getirilmiş ve heykeltıraşın denetiminde yerine monte edilmişti.


25 Ağustos 1925 tarihinde yapımına başlanan anıt, 3 Ekim 1926’da törenle açılmıştı. İstanbul halkı anıta büyük ilgi göstermiş ve gecenin geç saatlerine kadar akın akın seyre gelmişti.


Zamanın parasıyla 15.000 TL.’ye malolan heykel yaklaşık 3 metre boyunda, mermer kaidesi ile birlikte 6 metre yüksekliğindedir.

Anıtta Atatürk, takım elbise içinde, devlet adamı kimliğiyle görülmektedir. Bu, ele alınan dönem içinde Atatürk’ün devlet adamı kimliği ile betimlendiği az sayıdaki örneklerden biridir. Osmanlı İmparatorluğu’nun başkenti İstanbul’da, Atatürk’ü bürokrat kimliğiyle betimleyen bir anıtın dikilmiş olması, bu Anıtın Cumhuriyet ve çağdaşlığı, diğer bir deyişle yeni siyasal rejim ve yaşam biçimini simgeliyor olduğunu düşündürür.
Enteresan olan bir başka nokta da Mustafa Kemal Atatürk’ün bu heykelde bıyıklı olarak tasvir edilmiş olmasıdır.


Heykelin kaidesinin önünde Hattat Kamil Akdik’in yazısı ile “tarihi ihtilas 1336”, arka yüzünde heykelin dikiliş tarihi 1926, yan tarafında ise Cumhuriyet’in ilân tarihi yazılmıştır. Günümüzde malesef hiçbirisi yerlerinde değildir.




Kompozisyonda Atatürk’ün vücudu yay gibi gergin, dinamik duruşu ve mimikleriyle kararlılık ifadesi sergilemekte, sol eli belinde, sağ eli ise yumruk biçiminde sıkılmış, başı dik, kaşları hafif çatık ve gözleri kısık olarak uzaklara çevrilmiştir. Topkapı Sarayı’na dolayısıyla Osmanlı’ya sırtını dönmüş, tüm umuduyla Sarayburnu’ndan karşı kıyıya, Anadolu’ya Ankara’ya doğru bakmaktadır.




CUMHURİYET’İN İLK ATATÜRK HEYKELİ NEDEN İSTANBUL’A VE NEDEN SARAYBURNU’NA YAPILMIŞTI?

Çünkü, İstanbul demek, Osmanlı demekti, Saray demekti, Padişah demekti, Halife demekti... Ankara ise, Cumhuriyet demek, İstiklal demek, Hürriyet demekti...

Heykelle yeni kurulan Cumhuriyetin vermek istediği mesaj çok açık ve netti.

“Cumhuriyete sadık ol İstanbul”

KISACASI BU HEYKEL,
CUMHURİYETİN SARAYBURNU’NDA
SIKTIĞI BRONZ YUMRUKTU.



Atatürk, Cumhuriyet’in ilanından sonra, bilindiği gibi 1924’te boğazdan vapurla geçmesine rağmen, 1 Temmuz 1927’ye kadar İstanbul’a adım atmamıştır.  Atatürk Anıtı ise kendisinden bir yıl kadar önce İstanbul’a ayak basmış ve stratejik öneme sahip bir yere dikilmiştir. Yeni Türkiye’nin kurucusunun ilk yapılan anıtının buraya dikilmiş olması, kültleştirme işlevi yanında siyasal-mekânsal iddiasıyla da önemli bir göstergedir.


Sarayburnu, Haliç’in başlangıcına, Marmara Denizi’ne ve Boğaz’a egemen bir konuma sahiptir. Antik dönemden beri şehrin akropolünün ve Osmanlı İmparatorluğu’nda da sarayın bulunduğu yerdir.
Sarayburnu, Bandırma vapurunun 16 Mayıs 1919’da İstanbul Boğazı’na doğru ilerlerken işgal gemilerince demir atmaya zorlanması bakımından da Anıtın stratejik imgesini pekiştiren bir tarihsel kayıttır. Ayrıca, ilk anıtının açılışına sahne olan Sarayburnu, on iki yıl sonra 19 Kasım 1938’de Atatürk’ün naaşının Ankara’ya naklindeki ilk durak da olmuştu.




Ama ne yazık ki, Cumhuriyet’in bu çok anlamlı ve ilk Atatürk Heykeli’ne gerekli özen gösterilmemekte, sahip çıkılmamaktadır. Marmaray çalışmaları sırasında heykelin bulunduğu alan bir inşaat alanına, etrafı da çöp ve pislik yuvasına dönüştürülmüş, Marmaray inşaatı bitmiş olmasına rağmen hala terk edilmiş ve bakımsız bir şekilde bırakılmıştır.

Anıtın etrafını çevreleyen mermer korkulukların arasındaki
sütunçelerin üzerindeki pirinç dökme şebekeler, bezemeler
ve sütunçelerin arasındaki yine pirinç döküm olarak yapılmış zincirler de
bugün yerlerinde yoklar. Görünen sadece montaj için açılmış olan delikler.






Ayrıca anıtın kaidesinde orijinalinde var olan bazı bronz elemanlar çalınmış, mermer korkulukları kırılmıştır. İster istemez bu durumu görünce insan, Süleyman Apaydın’ın o güzel ve anlamlı şiirini hatırlıyor...



YIKIN HEYKELLERİMİ...
Ey milletim 
Ben Mustafa Kemal'im 
Çağın gerisinde kaldıysa düşüncelerim 
Hala en hakiki mürşit değilse ilim 
Kurusun damağım dilim 
Özür dilerim

Unutun tüm dediklerimi 
Yıkın diktiğiniz heykellerimi

Özgürlük hala 
En yüce değer 
Değilse eğer 
Prangalı kalsın diyorsanız köleler

Unutun tüm dediklerimi 
Yıkın diktiğiniz heykellerimi

Yoksa çağdaş medeniyetin bir anlamı 
Ortaçağa taşımak istiyorsanız zamanı 
Baş tacı edebiliyorsanız 
Sanatın içine tüküren adamı

Unutun tüm dediklerimi 
Yıkın diktiğiniz heykellerimi

Yetmediyse acısı şiddetin savaşın 
Anlamı kalmadıysa 
Yurtta sulh dünyada barışın 
Eğer varsa ödülü silahlanmayla yarışın

Unutun tüm dediklerimi 
Yıkın diktiğiniz heykellerimi

Özlediyseniz fesi peçeyi 
Aydınlığa yeğliyorsanız kara geceyi 
Hala medet umuyorsanız 
Şıhtan şeyhten dervişten 
Şifa buluyorsanız 
Muskadan üfürükçüden

Unutun tüm dediklerimi 
Yıkın diktiğiniz heykellerimi

Eşit olmasın diyorsanız kadınla erkek 
Karaçarşafa girsin diyorsanız 
Yobazin gazabından ürkerek 
Diyorsanız ki okumasın 
Kadınımız kızımız 
Budur bizim alın yazımız

Unutun tüm dediklerimi 
Yıkın diktiğiniz heykellerimi

Fazla geldiyse size 
Hürriyet cumhuriyet 
Özlemini çekiyorsanız 
Saltanatın sultanın 
Hala önemini anlayamadıysanız 
Millet olmanın 
Kul olun 
Ümmet kalın 
Fetvasını bekleyin şeyhülislamın 
Unutun tüm dediklerimi 
Yıkın diktiğiniz heykellerimi


RAHAT BIRAKIN BENİ...








Anıtın Kaidesi üzerinde yer alan pirinçten yapılmış
madalyonlar ve şeritler bugün ne yazık ki yerlerinde yoklar.


















 Sarayburnu Anıtı’nın açılış töreninin ardından, İstanbul Belediye Başkanı (Şehremini) Muhittin Bey (Üstündağ) (29 Ocak 1926 - 4 Aralık 1938), Mustafa Kemal Atatürk’e; 

“Büyük gücünüzün yarattığı derin devrimin uygar meyvelerini birer birer topluyoruz. Bugün size bağlı binlerce kişi heyecan ve sevinç gözyaşlarıyla kutsal sembolünüzü ıslatmak mutluluğuna eriştiler. Minnet ve teşekkür duygularıyla çalkalanan İstanbul çocukları, heykelinizin etrafında dolaşmak mutluluğunu buldular. Bundan doğan mutluluk ve öğüncü sunmaktan memnunluk duymaktayım.”
diyerek bir telgraf çekmiş ve durumdan haberdar etmişti.

Mustafa Kemal Atatürk de bu telgrafa cevaben;  
“Muhterem İstanbul halkının ilk defa heykelimi dikmek suretiyle gösterdiği yüksek kadirşinaslıktan ve resm-i küşat münasebetiyle hakkımda izhar buyurulan necip hissiyattan dolayı samimi teşekkürlerimi arz ederim. Sözün bundan sonrası heykeltıraşlarındır.”


Birçok Atatürk heykelinin heykeltraşları Krippel gibi dünya çapında isim yapmış yabancı sanatçılardı (Pietro Canonica, Anton Hanak, Rudolf Belling ve Josef Thorak) ve eserlerin birçoğu sanatsal yönden başını Ar Dergisi’nin çektiği dönemin “sanat erbabı” sanatçıları
(Ahmed Haşim, Zühtü Müridoğlu ve Nurullah Berk) tarafından eleştirilmiş ve başarısızlıkla suçlanmıştı.

“Bir sanatkâr, ecnebi ise sadece bu yüzden Cumhuriyet ile ortaya konan temel ilkeleri ve Garb’ın tazyikine karşı yapılan bu Türk hamlesini tam olarak hissedemez, bunlardan neşet eden heyecanı içinde duyamaz ve yine bu yüzden eserine bunları hakettiği bir duygu ile aktaramaz.”
diyen Ahmed Haşim devam ederek: 
“Eğer millî heykel sanatçımız yok diyorsak, büyük anıt ve heykel dikilecek yerde, bugün için bir mermer kütlesi ya da bir külçe bronz koyalım ve altına ‘Türk sanatçısı yetişinceye kadar’ diye yazalım.”
der...

Bu, ‘bir ecnebiye heykel yaptıracağımıza hiç yaptırmayalım’ demenin bir başka yoludur aslında.

Heykeltraş Zühtü Müridoğlu da;
 “Ben size Türk şiirini ecnebi mi Türk mü yazmalıdır diye bir sual sorsam ne cevap verirsiniz? Türk harbini nasıl Türk askeri kazandı ise muhakkak ki Türk harsını da Türk sanatkârı yaratır. Madem ki abideler harsımızı gösteren en büyük eserdir. Şu halde bunu bizler yaparız”
diyerek eleştirisini dile getirmişti.


1928 yılında Maarif Vekili Mustafa Necati Uğural Bey’in
Mustafa Kemal Atatürk’e
“Paşam heykeltıraş Canonica’ya bütün vilayetlerimiz için heykelinizi yaptıracağız. Bir anlaşmaya varıyoruz”
demesi üzerine,
Heykeltıraş Kenan Yontunç Bey ise (1904-95)
“Paşam… izin verirseniz sizin heykellerinizi, biz Türk sanatçıları yapalım… İlerde yetişecekler, içlerinden gelecek sevgiyle sizi ebedileştireceklerdir… bizim ediplerimiz, şairlerimiz zayıftır diye bu büyük hamaset destanını D’Annunzio’ya mı yazdıralım?”

deyince
Mustafa Kemal Atatürk,
“Çocuk doğru söylüyor…
Bu işi durdurun, bizimkiler yapsın”
diye emir vermiş, ve Türk heykeltıraşları da o günden itibaren Atatürk heykelleri işi içinde yer almaya başlamışlardı.
Anıtın açılışını gösteren bir karikatür
Ramiz Gökçe, 28 Ekim 1926
Akbaba Dergisi Sayı 401



Anıtın açılış törenini gösteren bir video:





Kaynaklar:
1- Atatürk Heykelleri, Ü. Aylin Tekiner,
 İletişim Yayınları 2010, Sayfa: 69-76

2- Cumhuriyet Dönemi Anıt Heykelleri, Yrd. Doç. Dr. Kıvanç Osma,
Ankara 2003. Sayfa: 32-33






1 yorum:

Adsız dedi ki...

Çok güzel bir çalışma. yarım asır geriye gider olduk. Bu kadar güzel anlattınız kı bu çalışma ile canlı tanıklık bile yapılır. Öyle geliyor ki eski günler günümüzden daha berrak. Eskileri kıskanır olduk. Kötü zamana denk geldik mi ne

Erkan Yılmaz
Trabzon