BAĞLARBAŞI'NDA ART NOUVEAU;
GÜLLÜ KÖŞK ve
ÇİNİLİ KARAKOL...
![]() |
L.C. 1994 |
L.C. 1994 |
Selamsız Ucuz Evleri geride bırakıp Gazi (eski Selamsız) Caddesi'nden aşağıya Üsküdar'a doğru yürümeye devam edince sağ kolda 54 kapı numaralı, pencere ve saçaklarındaki dantel gibi ince ahşap oyma süslemeleriyle, özellikle alt kattaki yuvarlak penceresi art nouveau özellikler taşıyan ve hemen dikkat çekip, hayran bırakan bahçe içerisinde bir köşk ile karşılaşmıştım. Genellikle İstanbul'da kargir binalarda örneklerini görmeye alıştığımız Art Nouveau tarzının bir ahşap yapıda görmek beni fazlasıyla etkilemişti. Biliyorum İstanbul'da başka örnekler de mevcut ancak ben bu derece başarılısına tanık olmamıştım o günlerde (1994).
(Güncel fotograflar 22 Kasım 2024'te tarafımdan çekilmiştir.) |
![]() |
Jacques Pervititch'in Ekim 1930 tarihli Sigorta haritalarının 76 numaralı paftasında Müslüman Mezarlığı'nı batı ucunda (1) ile işaretli Güllü Köşk ve (2) ile işaretli Çinili Karakol görülebilmekte. |
Eski zamanlarda Fevziye Hatun ya da Bülbülderesi Camii |
![]() |
Günümüzde Fevziye Hatun ya da Bülbülderesi Camii, caddeden ve avlusundan. Fotograflar: Hayati İnaç |
Habbezâ kim vadi-i Bülbül'de eshab-ı kerem
Yapdırub bu mabedi el-hak lâtif dil-nüvaz
Münzevî bir zahid-i Hak yine benzer gûyiya
Hakka el açmış bu kabristan içün eyler bin niyaz
Şâhrâh üzre dikilmiş aşk ile eyler nida
Essalâ yâ mü'minîn gel benle eyle keşf-i râz
Re'fetâ itmamına yazdım zehi tarih-i tam
Abida gel cami'-i Feyziyye'de eyle namaz.
1300
Ayrıca Sermet Muhtar Alus da 14 Şubat 1939 Akşam Gazetesi'ndeki köşesinde kaleme aldığı “Üsküdar” başlıklı yazısında: “... Şimdi tramvay işleyen yokuş bozuk mu bozuk. Meselâ Bağlarbaşı'na çıkacaksın talikacılar babalarının nikahını isterler. Çünkü beygirlerin nalı düşer, arabanın makası kırılırdı. Hava kararmışsa mesele daha sarpa sarar, zira etraf haşerelerle dolu. Bülbülderesi, hovardaları, yosmalarıyla ad vermişti. Zurnalar, ince sazlar, hatta cuma selâmlıklarına giden dönen askeri bandolar tarafından yıllarca çalınmış türküsü bile var: Sevdim seni semtinnereli Üsküdar'da Bülbüldereli.” diyerek bahsettiği Bülbülderesi'nin üstü 1910'lu yıllarda Üsküdar-Kısıklı Tramvay yolu inşaatı sırasında kapatılmıştı. 1919 yılındaki Kuzguncuk Dağ Hamam yangını ve tramvayların işlemeye başlaması sonrasında bülbüller o mevkiden büyük ölçüde göç etmişlerdi. İçme suyu da temin edilen Bülbülderesi ve Üsküdar'ın diğer bir deresi olan Çavuş deresi vadilerinde büyük bostanların yeşilliği göz alabildiğince uzanır, bu bostanlarda yetiştirilen kıvırcık salatalar, lahanalar, pırasalar, karnabaharlar, ve ıspanaklar pek lezzetli olurmuş. Ayrıca dere kenarları bayram yeri gibi mesire alanı olarak kullnılırmış. Bu dereler hızlı şehirleşme ile birlikte yol, cadde, kanalizasyon sistemleri için kullanılmaya ve üzerleri bu nedenlerle kapatılması sonucunda bu doğal özelliklerini kaybetmiş, gözden uzaklaşarak unutulup gitmişler ancak şehrin topoğrafyasında halen ayırt edilebilecek ve asla yok edilemeyecek izler bırakmışlardı.
Balyan ailesinin farklı üyeleri başka semtlerde ikamet etseler de Bülbülderesi’ndeki bu göreceli olarak mütevazı konak, uzun yıllar ailenin fiziki ve manevi merkezi olmuş. Konak, Kuzguncuk’a hakim yüksek bir mevkide yer almakta ve Kuzguncuk Deresi’ne setler halinde uzanan bahçeleri varmış. Bodrum katı kargir, üst iki kat ve cihannüması ahşap olan konak, bir dönem okul olarak da kullanılmış, günümüzde ise Kemalettin Eröğe Polis Okulu Müdürlüğü olarak hizmet vermektedir. Konak 1905 yılında el değiştirmiş, sonrasında Amiral Vâsıf Paşa’nın adıyla anılmaya başlanmıştı.
![]() |
Balyan Ailesi'nin İcadiye'deki konağı Büke Uras'ın Balyanlar, Osmanlı Mimarlığı ve Balyan Arşivi adlı kitabından alınmıştır. |
Günümüzde Maçka Taşlık olarak bilinen alanda yapımına başlanmış ancak Abdülaziz'in tahttan indirilmesinden sonra öylece bırakılıp, bitirilememiş olan Aziziye Camisinin temelleri. |
Güllü Köşk'ün hemen solunda en az onun kadar güzel bir kagir konak |
ve
ÇİNİLİ KARAKOL;
Güllü Köşk'ten yine Üsküdar'a doğru bir kaç adım daha atınca, neredeyse köşkle karşı karşıya olan ve sağa doğru giren, Yeni Dersane, eski adıyla Selamsız Mezarlığı sokağının oluşturduğu çatalın köşesinde yer alan Çinili Karakol ile karşılaşmıştım. Karakol Pervititch haritasında görülen, Müslüman Mezarlığı diye tanımlanan ve 50'lerde üzerine Selamsız Ucuz Evler'inin inşa edildiği o büyük üçgen arazinin tam köşesinde yer almaktadır.
Gülhane Parkı'nda 3 Kasım 1839 Pazar günü Hariciye Nazırı Koca Mustafa Reşid Paşa tarafından okunan, Tanzimât-ı Hayriye olarak da anılan Gülhane Hatt-ı Hümâyûnu (Tanzimat Fermanı) ile “...cihanda candan, maldan ve iffetten daha kıymetli bir şey yoktur” ilkesi benimsenerek, mal ve can güvencesi devlet güvencesi altına alınmış, kişi dokunulmazlığı kabul edilmiş, hiç kimsenin bir diğerinin ırz ve namusuna dokunamayacağı vaad edilmişti. Müsadere (zorla alım) usulü kaldırılarak mülkiyet hakkı tanınmış, özel mülkiyetin tanınması ve korunmasının kişi hak ve özgürlükleri açısından son derece önemli olduğu kabul edilmiş, müslim ve gayrimüslim vatandaşlara mal ve mülk sahibi olma ve evladına miras bırakabilme hakkı tanınmıştı. İşte Gülhane Hatt-ı Hümâyûnu'nun ilkeleri ve kapsamı doğrultusunda, 1839-1861 yılları arasında hüküm süren 31. Osmanlı padişahı Sultan Abdülmecid 1842 yılında, Cihan Seraskeri Hasan Rıza Paşa'ya (1809-1877) talimat vererek bu karakolu inşa ettirmişti. Cihan Seraskeri Hasan Rıza Paşa, Mısır Çarşısı esnafından Attar (aktar; her türlü baharat, ot ve kök satan) Memiş Ağa'nın oğlu olarak dünyaya gelmiş, babasının yanında çıraklık yaparken Sultan II. Mahmud döneminde Mabeyn-i Hümâyun'a alınıp kısa sürede “kurenâ-u-yı padişâhî (padişahın yakını) olmuştu. Daha sonra başmabeynci olan Hasan Rıza, Sultan Abdülmecid'in tahta çıkmasıyla 2 Haziran 1839'da vezir rütbesiyle Mabeyn-i Hümâyun müşiri tayin edilmişti. 16 Eylül 1843'te orduda yapılan bazı tasfiyeler ve ordunun ıslahatında, fikirleriyle padişahın takdirini kazanarak Seraskerlik görevine getirilmişti. Hasan Rıza Paşa, hayatı boyunca, 1843 yılından 1876 yılına kadar fasılalarla 8 kez Seraskerlik, 1858-1867 tarihleri arasında yine fasılalarla 3 kez Tophane Müşirliği, yine farklı tarihlerde 4 kez Bahriye Nazırlığı, 1841-1843 yılları arasında ve 1849'da 2 kez Hüdavendigâr (Bursa) ve 1849-1850 yılları arasında da Selanik Valiliği, 1861 yılında Halep Valiliği, yine aynı yıl içinde İzmir ve Konya Valiliği yapmış ve farklı tarihlerde Mecalis-i Âliye'ye memur olarak atanmış, 2 kez de Ticaret Nazırı olmuştu. İbrahim, Ali ve Tahsin adlarında üç oğlu olan Hasan Rıza Paşa'nın oğlu İbrahim Bey, Sultan Abdülmecid'in Üçüncü Kadıefendi Verdicenan Kadıefendi'den olan kızı Münire Sultan (1844-1862) ile evlenmiş, bu evlilikten 1861 yılında Sultanzâde Alaeddin (1861-1915) adında bir torunu olmuştu. Münire Sultan doğumdan bir yıl kadar sonra 29 Haziran 1862'de 18 yaşındayken vefat etmişti. Sultan Abdülmecid'in 22 eşi, eşlerinden de 9 erkek, 21 kız çocuğu olmuştu. Vefatından sonra en büyük şehzade olarak kardeşi Abdülaziz (1830-1876) 25 Haziran 1861'de 31 yaşında, 32. Osmanlı Padişahı olarak tahta oturmuş ancak 14 yıl 11 ay 5 gün sonra 30 Mayıs 1876'da planlanmış bir darbe ile tahttan indirilip kısa bir süre sonra da gözaltında tutulduğu Feriye Sarayı'nda bilekleri kesilmiş olarak bulunmuş, şaibeli bir şekilde ölümü sonrasında Abdülmecid'in erkek çocuklarından dördü; İkinci Kadınefendi Şevkefza Kadınefendi'den olan oğlu V. Murad (1840-1904) adıyla 30 Mayıs-31 Ağustos 1876 tarihleri arasında, ardından üçüncü Kadınefendi Tirimüjgan Kadınefendi'den olan oğlu II. Abdülhamid (1842-1918) adıyla 31 Ağustos 1876-27 Nisan 1909 tarihleri arasında, ardından Gülcemal Kadınefendi'den olan oğlu V. Mehmed Reşad (1844-1918) adıyla 27 Nisan 1909-3 Temmuz 1918 tarihleri arasında, ve en sonunda dördüncü ikbali Gülüstü Hanım'dan olan oğlu da VI. Mehmed Vahideddin (1861-1926) adıyla 4 Temmuz 1918-1 Kasım 1922 tarihleri arasında, sırasıyla 33, 34, 35 ve 36. ve son Osmanlı padişahı olarak tahta çıkmışlardı.
Fotograf: Hayati İnaç |
İki katlı olan Çinili Karakol, tuğla hatıllı olarak kesme taştan yapılmıştır ve giriş cephesindeki iki tarafında onar adet mermer basamak bulunan çift kollu bir merdiven ile çıkılan sahanlıktan cümle kapısına varılır. Sahanlıkta dört mermer sütunun taşıdığı bir çıkma revak oluşturur. Karakol bu sütunlu çıkması ile batıya özgü üslup özellikleri gösterir.
Cümle kapısından bir koridora girilir. İki yanda odalar yer aldığı koridorun bitiminde sonradan eklenen yapıya geçildiğinde kapıdan sonra sağda, büyük ocaklı bir mutfak, su haznesi ve tütekleri hala duran küçük bir hamam vardır. Sol tarafta ise, dört gözlü hela bulunmaktadır. Kapının tam karşısında da el yıkama muslukları mevcuttur. Bu ek binanın arkadaki mezarlığa açılan bir kapısı vardır. Kubbesi yıkılmış olan hamamın külhanı ve su deposu halen durmaktadır.
Yapının düz atkılı, söveli giriş kapısının üstüne ortasında oval tuğralı madalyon bulunan bir kitabe panosu yerleştirilmiştir. Sekiz mısralık kitabenin ortasında Abdülmecid’in tuğrası devlet simgesi olarak kullanılan, güneşi çağrıştıran ve ışınlar yayan bir madalyonun ortasındadır.
Bir kaynakta Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Boğazlar’dan itibaren Hazar Denizi’ne kadarki tüm İngiliz birliklerinin komutasına getirilen ve 1919 yılında Britanya işgal kuvvetleri komutanı olarak İstanbul'a giren Mareşal George Francis Milne (1866-1948) 30 Ağustos 1919'da Harbiye Nezareti'ne bir tezkire ile inzibat memurlarının adedinin azaltılması gerektiğini ve Beyoğlu, İstanbul ve Üsküdar mıntıkalarında otuzar adet askeri inzibatın bulunmasının yeterli olacağını bildirmiş, askeri inzibat memurlarının o bölgelerdeki askeri birliklerle beraber bulunmalarını ve inzibat karakollarının kapatılmasını istemişti. 4 Eylül'de Harbiye Nezareti bu emr-i vakinin uygulanması için İstanbul Muhafızlığı'na emir vermiş, bunu aynı gün bir yazıyla Mareşal Milne'ye de bildirmişti. Bu emir gereğince Erenköy, Haydarpaşa, Hisar, Beykoz, Pendik ve Selamsız karakolları lağvedilmişti. Burada bahsedilen Selamsız Karakolu Çinili Karakol olabilir.
Giriş holünün duvarlarında bulunan çiniler nedeniyle Çinili Karakol olarak adlandırılan binanın içerisine girip fotoğraf çekememiştim, ancak çinilerin varlığını ve neye benzediklerini 2006-2010 yılları arasında Kanal D'de 5 sezon yayınlanan ve Reşat Nuri Güntekin'in aynı adlı kitabından uyarlanan, 174 bölümlük aile ve dram türündeki “Yaprak Dökümü” televizyon dizisinin 118. bölümünde endişeyle çinili karakola düşen sevgilisi “Oğuz”u bekleyen “Leyla”nın sahnelerinde görmüştüm.
![]() |
Bir çok dizide plato olarak kullanılırken hiç bir sakınca görülmezken ne yazık ki içeri girip fotograf çekmeme izin verilmediği için, Çinili Karakol namıyla anılan karakolun o ünlü çinilerini çekemedim. Ben de İnternetten o karakolda daha önce çekilen "Yaprak Dökümü" dizisinden hatırladığım bir kareyi burada kullanarak o ünlü çinilerin neye benzediğini göstermek istedim. Gerçekten güzel çinilermiş bu arada, görmek nasip olmadı... |
1- “Güllü Köşk satılıyor” haberi, Sabah Gazetesi, 16 Şubat 2000
2- Büke Uras, Balyanlar; Osmanlı Mimarlığı ve Balyan Arşivi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Kültür Varlıkları Dairesi Başkanlığı, Korpus Kültür ve Sanat Yayıncılık, İstanbul, Mart 2022
3- Mehmet Nermi Haskan, Yüzyıllar Boyunca Üsküdar Cilt 3, Üsküdar Belediyesi, Üsküdar Araştırmaları Merkezi, Yayın No:3, Temmuz 2001 İstanbul
4- Emine Kırıkçı, Nur Urfalıoğlu, 19. yüzyıl İstanbul'unda Osmanlı Devlet simgelerinin mimaride kullanımı, Yıldız Teknik Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü Doktora Tezi Kapsamında Hazırlanan Yayın, Sigma Journal of Engineering and Natural Sciences 6 (1), 2015, 43-53
Bir sonraki yazı; 30 yılın ardından Üsküdar'ın Bağlarbaşı'sı ve dağarcığımdakiler;
BÖLÜM VI:
SAİNT VİNCENT de PAUL
FRANSIZ MİSYONER OKULU
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder