Sayfalar

14 Ekim 2013 Pazartesi

TARİHTEN BUGÜNE DÜŞEN NOTLAR: 14 EKİM 1971;

42 YIL ÖNCE BUGÜN,
İRAN’DA BÜYÜK İSKENDER TARAFINDAN M.Ö. 330’DA YAĞMA EDİLİP, YAKILIP YIKILAN VE O ZAMANDAN BERİ ÇÖLÜN KUMLARI ARASINDA HÜZÜNLÜ BİR HARABE OLARAK YATAN PERSEPOLİS’TE 

İRAN MONARŞİSİ’NİN 2500. YILI KUTLAMALARI,
İMPARATORİÇE FARAH DİBA PEHLEVİ’NİN 33. YAŞGÜNÜNE DENK GETİRİLMİŞ VE PERSEPOLİS’İN ÖNÜNDEKİ BU GÜN İÇİN ÖZEL OLARAK AĞAÇLANDIRILAN DÜZLÜKTE HAZIRLANAN VE 22 KRİSTAL AVİZENİN AYDINLATTIĞI LÜKS MAVİ-BEYAZ İPEK OTAĞ’DA,

60 TANESİ DEVLET BAŞKANLARI VE KRALİYET MENSUPLARI OLMAK ÜZERE 600 KİŞİNİN KATILIMIYLA GÖRKEMLİ BİR “GALAYEMEĞİ”GERÇEKLEŞTİRİLMİŞTİ.

Şah Rıza Pehlevi’nin Monarşinin İran’daki 2500. yılını kutlamaları için
12 -16 Ekim 1971 tarihleri arasında Şiraz’ın 60 km. kuzeyindeki Persepolis’te düzenlediği etkinliklerin Gala Yemeği’nin Menüsü için Paris’in ünlü lokantası Maxim ile anlaşılmış, Maxim bu iş için Paris’teki restoranını iki haftalığına kapatmıştı.

Yemeğin servisini St. Moritz’in ünlü Palace Hotel’inden gelen 80 İsviçreli şef yapmış, üniformaları Lanvin modaevinden alınmış, yemek takımları Limoges olarak seçilmişti. Yemek, otağın içerisinde yer alan 70 metre uzunluğundaki Şeref Masası ve onun tam karşısına sıralanmış 10 kişilik 46 masada yenmişti. Gala Yemeği’nin Menüsü, mavi ipek ile ciltlenmiş bir kapağın içerisindeki parşömen kağıda basılmış, misafirler imparatorluk arması işlenmiş açık mavi ipek döşemeli sandalyelerde oturmuştu. 5.5 saatten fazla süren Gala Yemeği, modern tarihteki en uzun süren resmi yemek ünvanı ile Guiness rekorlar kitabına girmişti.


Davet şampanya ve imparator havyarı ile doldurulmuş bıldırcın yumurtası ile başlamış, soslu ıstakoz mus, trüf mantarlı kuzu ızgara, 50 adet kızartılmış tavus kuşu ile devam etmiş, tatlı olarak, Vintage 1959 Dom Perignon pembe şampanya eşliğinde kremalı taze porto inciri tatlısı gelmiş, yemek kahve ve yanında konyakla son bulmuştu.


Resmi rakamlar tüm törenlerde harcanan miktarı 17 milyon dolar belirtmiş, ancak gayrı resmi rakamlar 200 milyon dolar gibi inanılmaz bir rakamı telafuz etmişti. İmparatoriçe Farah Diba Pehlevi, törenler sırasında giyeceği tuvaletleri ve mücevherleri yine Avrupa’nın ünlü moda evlerine özel olarak diktirtmiş, takacağı mücevherler de özel olarak hazırlanmıştı.

Farah Diba’nın takacağı mücevherlerden biri olan kıymetli taşlarla süslü “Persopolis Arslanı” kolye Paris’li mücevherci “Van Cleff & Arpel” tarafından özel olarak hazırlanmış ve Tahran’a gönderilmişti.



Yemek sonrasında konuklar, lüks otobüsler ile Persopolis yakınlarındaki bir tepeye götürülmüş, hazırlanan tribünlerden, yıldızların altında M.Ö. 330’da Büyük İskender’in yerle bir ettiği Persopolis’in yanıp yıkılmasını temsilen büyük bir ses ve ışık gösterisini, sonrasında da 800 süvarinin ve 3000 piyadenin katılımıyla Tarih boyunca Pers Ordusu’nun kullandığı silahları ve bu silahların evrimini canlandıran bir geçit törenini, en sonunda da yelkenleri ve tüm aksesuarları ile tekerlekler üzerine oturtulmuş eski savaş gemilerinin geçişi izlenmişti.


Ziyafet Otağı’nın etrafındaki diğer otağlardan birinde de bir kumar salonu bulunmaktaydı ve bazı davetliler yemekten ve özel gösteriden sonra bu çadırda sabaha kadar kumar oynamışlardı.

“Gala yemeği”ne katılan misafirler 250 adet kırmızı Mercedes Limuzin ile karşılanmış, törenlere Habeşistan İmparatoru Haile Selasiye ( ki Otağ’a ilk olarak Farah Diba onun koluna girerek birlikte girmişti),

Yunan Kralı Konstantin, Belçika Kraliçesi Fabiola, Danimarka Kralı Frederik ve Kraliçesi Ingrid, Ürdün Kralı Hüseyin, Hollanda Prensi Bernhart,
Monaco Prensi Rainier, Norveç Kralı, İsveç Veliahtı, SSCB Devlet Başkanı Nikolay Podgorni, ABD Başkan Yardımcısı Spiro Agnew, Yugoslavya Devlet Başkanı Tito, Fransız Başbakanı Jacques Chaban-Delmas, Venezuella Başbakanı’nın yanısıra 20 Kral ve Şeyh,


5 Kraliçe, 21 Prens ve Prenses, 14 diğer Devlet Başkanları, 3 Başkan Yardımcısı, 3 Başbakan ve 2 Dış İşleri Bakanı katılmış, Türkiye’yi Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay temsil etmiş, Şeref Masası’nda yer almış ve kendisine Türkçe bilen garsonlar servis vermişti.









“Time” Dergisi, bu kutlamaları,
“Dünya Tarihi’nin gelmiş geçmiş en büyük cümbüşlerinden biri” olarak nitelemişti.




Böylesine ölçüsüz bir şekilde savurganlık yapılmasını eleştirenlere ise çok sinirlenen Şah Rıza Pehlevi, Le Monde’a verdiği bir demeçte, “Bu parayı ne borç aldık, ne çaldık. Yol, Otel, Su şebekesi ile ilerde bize muazzam bir gelir sağlayacak olan trustik bir enfrastrüktür* kuruyoruz… Halk niçin böyle yakınıyor? 50 Devlet Başkanına verdiğimiz birkaç ziyafet için mi? Ne yapacaktık ki, onlara kuru ekmekle beraber kırmızı turp mu ikram etseydik? Allaha şükür ki İran İmparatorluk Sarayı bugün Maxim’den yemek getirtebilecek parasal güce sahiptir.” demişti.


Şahın bu muhteşem dekorlu gösterisi için düşündüğü bazı faydalar da yok değildi. İlk amacı, kendi yurttaşlarına eski ve köklü bir İmparatorluğun mensubu olduklarını hatırlatmak, birçok badire atlattıktan sonra şimdi yeniden yükselme yolunda bulunduklarını hissettirmekti.



Diğer bir amacı ise dış dünyaya İran’ın artık geri kalmış bir ülke olmaktan kurtulduğunu, ekonomik ve sosyal reformlarla İran’ın Ortadoğu’nun ileri ve güçlü devletlerinden biri olma yoluna girdiğini göstermekti. Yapılan gösterinin TV ve Basın yoluyla bütün dünyaya duyurulması büyük bir reklam olacak, büyük sayıda turist cezbedilecekti.



Ancak öte yandan İran’ın bu parlak ve gösterişli yüzünün ardında demokratik hak ve özgürlükler üzerindeki kısıtlamalar, güdümlü bir parlemento ve kontrollü basın doğal olarak o sıralarda sürgünde bulunan Ayetullah Humeyni için önemli bir koz olmuştu.




Persepolis, İslam devriminden sonra, temsil ettiği köhnemiş değerler nedeni ile mollalar tarafından yıkılmak istenmiş ancak dönemin Fars eyaleti Valisi halkı toplayarak bu yıkıma engel olmuştu.










Persepolis, bugün İran’ın en çok ziyaret edilen turistik bölgesi, ancak eski kentin yıkıntıları Pers İmparatorluğunun görkemini simgelerken hemen önündeki düzlükte bulunan ve 1971 yılındaki kutlamalardan kalan paslanmış beyaz çadır direkleri bir dönemin bitişini simgeleyen son derece çarpıcı simgeler olarak tarihteki yerlerini koruyorlar.



* enfrastrüktür: İktisadi ve felsefi bir terimdir ve Alt-Yapı olarak dilimizde kullanılmaktadır.

İlk kez Karl Marx tarafından açıklanan teoriye göre toplumun din, hukuk, ahlâk, edebiyat ve sanat gibi her türlü manevî değerlerine yön ve şekil veren faktör; o sırada faydalanılan üretim tekniği, yani İktisadî gerçeklerdir. Marx’a göre üretim tekniğinde (enfrastrüktür) meydana gelen bir değişme ve gelişme toplumun üst yapısını (süperstrük-tür) teşkil eden İktisadî ilişkilerin ve sosyal müesseselerin zorunlu şekilde değişmesine yol açmaktadır.

Marx’ın dialektiğine göre tarih boyunca belirli bir zamandaki üretim tekniği sosyal sınıflardan birini avantajlı duruma getirmiş, fakat hâkim duruma geçen bu sınıf devamlı şekilde üstünlüğünü koruyamamıştır. Bunun en önemli sebebi toplumun alt yapısına hâkim olan prodüktif güçlerin zamanla değişmesi ve gelişmesidir.

Enfrastrüktür (altyapı) deyimi günümüzde Marksist anlamından farklı şekilde kullanılmaktadır. Tatbiki iktisatçılara ve özellikle millî ekonomik plânlar yapan uzmanlara göre bir ülkenin İktisadî hayatını geniş ölçüde etkileyen yol, enerji, sulama gibi yatırımlar; alt–yapı tesislerinin kurulmasına imkân vermekte ve diğer alanlardaki yatırım faaliyetini yakından etkilemektedir.

2 yorum:

ARİA dedi ki...

cok güzel bir yazıydı. teşekkürler.

Rasul dedi ki...

okumasi keyifli bir yaziydi ellerinize saglik