TARİHTEN BUGÜNE DÜŞEN NOTLAR:
10 KASIM 1953;
60 YIL ÖNCE BUGÜN,
CUMHURBAŞKANI CELAL BAYAR’IN VE HALKIN KATILDIĞI
GÖRKEMLİ BİR TÖREN İLE ATATÜRK’ÜN NAAŞI ETNOGRAFYA MÜZESİ’NDEN ANITKABİR’E
NAKLEDİLMİŞTİ.
“Hocam, 10 kasım günü Atamızın naaşını Anıtkabir’e taşıyacağız. Bunun için bir komite kurduk, naaşı geleneklere uygun olarak toprağa defnedeceğiz. Ancak bozulmadan korunduğunu belgelemek için muayene etmenizi rica ediyoruz” demişti;
Ankara Valisi Kemal Aygün, 8 Kasım 1953 günü gece saat 23:00’de Ankara Tıp Fakültesi Histoloji ve Embriyoloji Kürsüsü Başkanı Prof. Dr. Kamile Şevki Mutlu’yu ev telefonundan arayarak...
Ankara Valisi Kemal Aygün, 8 Kasım 1953 günü gece saat 23:00’de Ankara Tıp Fakültesi Histoloji ve Embriyoloji Kürsüsü Başkanı Prof. Dr. Kamile Şevki Mutlu’yu ev telefonundan arayarak...
Prof. Dr. Kamile Şevki Mutlu (1906 - 1987) |
O sırada kırk derece ateşle yatan Prof. Mutlu önce bu görevi reddetmiş, başka meslektaşlarının yapmasını rica etmiş, ancak Valinin israrlarına dayanamayarak kabul etmişti. Ulu Önder Atatürk’ün 15 yıl süre ile kaldığı Ankara Etnoğrafya
Müzesindeki geçici kabri, Meclis Başkanı Refik Koraltan, Başbakan Adnan Menderes, Genelkurmay Başkanı Nuri Yamut, Eski Meclis Başkanı Abdülhalik Renda, Cumhurbaşkanlığı Genel Katibi Nurullah Tolon, Eski Genel Katip Kemal Gedeleç, Ankara Valisi Kemal Aygün ve Belediye Başkanı Atıf Benderlioğlu’nun da hazır bulunduğu protokolün nezaretinde 9 Kasım 1953'de açılmıştı. Kabrin açılmasında, Erkek Teknik Sanat Okulu ve
Yapı Enstitüsü öğretmen ve öğrencileri de görev almıştı.
Kabrin açılmasına saat 09:05’de başlanmış, kabri üstten
ve yandan çevreleyen mermer levhalar birer birer çıkarılmış, kabrin üzerideki 80
cm. kalınlığındaki toprak tabaka alınarak, daha sonra Anıtkabir’deki ebedi istirahatgahına konulmak üzeri kağıt torbalarda toplanmıştı.
Toprağın altındaki döşeme de kaldırılarak geçici kabri boydan boya kaplayan çelik kapaklar dışarı çıkarılmış, Mustafa Kemal Atatürk'ün Türk Bayrağına sarılmış gül ağacından yapılmış tabutu ile karşılaşılmıştı. 500 kg. ağırlığındaki tabut; sal tertibatı yapılmış olan vinçle yukarı çekilerek, kaldırılmış ve sonra salonun zeminine yerleştirilmişti.
O sırada Başbakan Adnan Menderes “Hanımefendi buyurunuz” diyerek Atatürk’ün kızkardeşi Makbule Atadan’ı tabutun yanına götürmüştü.
Toprağın altındaki döşeme de kaldırılarak geçici kabri boydan boya kaplayan çelik kapaklar dışarı çıkarılmış, Mustafa Kemal Atatürk'ün Türk Bayrağına sarılmış gül ağacından yapılmış tabutu ile karşılaşılmıştı. 500 kg. ağırlığındaki tabut; sal tertibatı yapılmış olan vinçle yukarı çekilerek, kaldırılmış ve sonra salonun zeminine yerleştirilmişti.
O sırada Başbakan Adnan Menderes “Hanımefendi buyurunuz” diyerek Atatürk’ün kızkardeşi Makbule Atadan’ı tabutun yanına götürmüştü.
Daha sonra tabutun vidaları sökülmüş, tabutun içerisindeki kurşundan yapılmış sanduka gaz birikmesi ihtimali hesaba katılarak, bir matkap ile delinmişti. Madeni sandukanın içerisi özel bir solüsyon ile ıslatılmış tahta talaşı ile doldurulmuştu ve delinme anında ne bir koku ne de bir gaz çıkmıştı. Sanduka açılarak talaş naaşın ayak ucuna toplanmış, bu sırada talaşın arasında ağzı sıkıca kapatılmış içi sıvı dolu bir şişe bulunmuştu.
Bu talaşa emdirilen solüsyondan bir numuneydi ve üzerine bir etiket ile terkibi yazılmıştı. Naaş, kahverengi bir muşamba ile kaplıydı ve içerisinde beyaz kefene sarılmış olarak Ata’nın naaşı vardı. Kefenin sargıları açılırken herkes nefesini tutmuş, Prof. Kamile Şevki Mutlu 15 yıl sonra ilk kez Atatürk’ün yüzüne bakmıştı. “Naaş çürüyüp bozulmuş, çıkan gazlar tabutu patlatmış, nöbetçi er kokudan bayılmış” gibi dolaşan rivayetlerin aksine Atatürk’ün naaşının derisi kahverengi bir renk almış olmasına rağmen yüz hatları bozulmamış, dağılmamıştı.
Prof. Mutlu o an gördüklerini daha sonra,
“Yüzünü örten ıslak pamuk kitlesi kaldırılınca Ata’nın heykel gibi duran yüzü ile karşılaştım. Uzun sarı saçlarından ince bir tutam, sol göz kapağının üzerine düşmüştü. Atatürk Dolmabahçe Sarayı’ndaki yatağında uyuyor gibiydi.” diyerek anlatmıştı.
Atatürk’ün naaşının Anıtkabir yapılana dek korunabilmesi için “tahnit” denilen özel bir işlem yapılmıştı. Gülhane Askeri Akademisi Patolojik Anatomi Profesörü Dr. Lütfi Aksu tarafından gerçekleştirilen bu işlem sırasında naaşa, şırınga ile özel bir formül enjekte edilmiş ve üzerine terkibinin yazıldığı iki adet küçük şişe Ata’nın naaşının koltuk altlarına yerleştirilmiş ve bu sayede naaş öldüğü günkü haliyle korunabilmişti. Ancak İslam dini kurallarına göre cenazenin toprağa defni şart koşulduğundan, geçici tahnitin bozulması ve cesedin çürümeye başlaması için nakilden bir gün önce Başbakan Adnan Menderes’in huzurunda tabut açılmış ve tahnitin bozulmaya ve cesedin çürümeye başlaması sağlanmıştı. Bu nedenle Atatürk’ün naaşını dağılmadan önce son görenler o törene katılanlar olmuştu. O tarihte Etnografya müzesi’nde asistan olarak çalışan Osman Ersoy ve Halide İntepe o gün ile ilgili izlenimlerini şu şekilde aktarmışlardı:
Bu talaşa emdirilen solüsyondan bir numuneydi ve üzerine bir etiket ile terkibi yazılmıştı. Naaş, kahverengi bir muşamba ile kaplıydı ve içerisinde beyaz kefene sarılmış olarak Ata’nın naaşı vardı. Kefenin sargıları açılırken herkes nefesini tutmuş, Prof. Kamile Şevki Mutlu 15 yıl sonra ilk kez Atatürk’ün yüzüne bakmıştı. “Naaş çürüyüp bozulmuş, çıkan gazlar tabutu patlatmış, nöbetçi er kokudan bayılmış” gibi dolaşan rivayetlerin aksine Atatürk’ün naaşının derisi kahverengi bir renk almış olmasına rağmen yüz hatları bozulmamış, dağılmamıştı.
Prof. Mutlu o an gördüklerini daha sonra,
“Yüzünü örten ıslak pamuk kitlesi kaldırılınca Ata’nın heykel gibi duran yüzü ile karşılaştım. Uzun sarı saçlarından ince bir tutam, sol göz kapağının üzerine düşmüştü. Atatürk Dolmabahçe Sarayı’ndaki yatağında uyuyor gibiydi.” diyerek anlatmıştı.
Atatürk’ün naaşının Anıtkabir yapılana dek korunabilmesi için “tahnit” denilen özel bir işlem yapılmıştı. Gülhane Askeri Akademisi Patolojik Anatomi Profesörü Dr. Lütfi Aksu tarafından gerçekleştirilen bu işlem sırasında naaşa, şırınga ile özel bir formül enjekte edilmiş ve üzerine terkibinin yazıldığı iki adet küçük şişe Ata’nın naaşının koltuk altlarına yerleştirilmiş ve bu sayede naaş öldüğü günkü haliyle korunabilmişti. Ancak İslam dini kurallarına göre cenazenin toprağa defni şart koşulduğundan, geçici tahnitin bozulması ve cesedin çürümeye başlaması için nakilden bir gün önce Başbakan Adnan Menderes’in huzurunda tabut açılmış ve tahnitin bozulmaya ve cesedin çürümeye başlaması sağlanmıştı. Bu nedenle Atatürk’ün naaşını dağılmadan önce son görenler o törene katılanlar olmuştu. O tarihte Etnografya müzesi’nde asistan olarak çalışan Osman Ersoy ve Halide İntepe o gün ile ilgili izlenimlerini şu şekilde aktarmışlardı:
“Sağlığında görmemiştim Atatürk’ü... Korkunç heyecanlıydım. Biz çalışanlar, asistanlar, memurlar sıra ile katafalka çıktık, oldukça sararmış ve küçülmüş bir çehre... 1-2 günlük sakalı vardı. Kaşları fevkalade iyi şekilde farkediliyordu.” -Osman Ersoy-
“ Tabut kapanmadan en son gittim baktım. Başı yana doğru eğikti. Yüzü hiç bozulmamıştı. Azıcık sakalları çıkmıştı. Hani insan hasret giderek ölürse gözleri aralık kalırmış ya, öyle aralıktı gözleri... Ama bir ölü yüzü yoktu. Uyuyor gibiydi.” - Halide İntepe-
(Kaynak: Atatürk araştırmacısı Prof. Dr. Utkan Kocatürk’ün
Prof. Dr. Kamile Şevki Mutlu ile yaptığı sohbetten aktardıklarından)
Prof. Dr. Kamile Şevki Mutlu ile yaptığı sohbetten aktardıklarından)
Daha sonra Prof. Mutlu kenarda bekleyen komite üyelerini tabutun başına çağırmış ve tek tek tabutun içerisine bakmalarını istemişti. İlk Başbakan Adnan Menderes bakmış, çok heyecanlanmış, rengi sapsarı olmuş, Ata’nın yüzüne bakamamış, katafalktan inip müzenin kapısına doğru uzaklaşmıştı. En son kalan Abdülhalik Renda naaşa bakar bakmaz tabutun yanına yığılıvermişti. Herkes tek tek gördükten sonra naaş tekrar solüsyonla ıslatılmış, başı pamuklarla örtülmüş ve tekrar beyaz kefene sarılmıştı.
Naaş yeni bir tabuta yerleştirilip tekrar 15 yıl boyunca yattığı gül ağacı tabutun içerisine yerleştirilmiş, üzeri bayrakla örtüldükten sonra kapağı kapatılmıştı. Kabrin açılmasında hazır bulunan resmi heyet tarafından bir protokol hazırlanarak imzalanmış, Kız Teknik Öğretmen Okulu öğrencilerinin hazırladığı Türk Bayrağı, katafalkın üzerine serilmişti.
Ulu Önder Atatürk'ün aziz naaşının önünde, 9 Kasım’a kadar yüksek öğretim öğrencileri, subaylar, sivil erkan ve generaller saygı nöbeti tutmuşlardı.
Naaş yeni bir tabuta yerleştirilip tekrar 15 yıl boyunca yattığı gül ağacı tabutun içerisine yerleştirilmiş, üzeri bayrakla örtüldükten sonra kapağı kapatılmıştı. Kabrin açılmasında hazır bulunan resmi heyet tarafından bir protokol hazırlanarak imzalanmış, Kız Teknik Öğretmen Okulu öğrencilerinin hazırladığı Türk Bayrağı, katafalkın üzerine serilmişti.
Ulu Önder Atatürk'ün aziz naaşının önünde, 9 Kasım’a kadar yüksek öğretim öğrencileri, subaylar, sivil erkan ve generaller saygı nöbeti tutmuşlardı.
Törene katılacak olan resmi heyet, 10 Kasım 1953 günü
saat 09:00’da, Etnografya Müzesi önüne gelmiş, Saat 09:05’de müzenin önündeki
boru ile “Ti” işareti verilmesiyle birlikte Ankara
tepelerinde top atışı başlamış ve tüm törene katılanlar saygı duruşunda
bulunmuştu. Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı'ndan 12 er, Mustafa Kemal Atatürk'ün Türk
Bayrağına sarılı tabutunu omuzlar üzerine kaldırıp Etnografya Müzesi
önünde bekleyen top arabasına yerleştirmiş, 136 genç asteğmenin çektiği top
arabası saat 09:20’de müze önünden hareket etmişti.
Töreni icra için oluşturulan birlik; tören komutanı,
karargahı Kara Harp Okulu Bandosu ve sancağı, Harp Okulu Alayı Flamaları, Hava
Harp Okulu'ndan bir bölük, toplu halde bayrakları taşıyan gençler ile bir izci
alayından oluşmuştu.
12 general top arabasının iki tarafını çevrelemiş, Atatürk'ün İstiklal Madalyası, siyah kadife bir yastık üzerinde bir amiral
tarafından taşınmıştı.
Top arabasının arkasından protokole dahil zevat geliyor, bu arada Hava Kuvvetlerine bağlı uçaklar da havadan korteje katılıyordu.
Top arabasının arkasından protokole dahil zevat geliyor, bu arada Hava Kuvvetlerine bağlı uçaklar da havadan korteje katılıyordu.
Kortej yol boyunca ilerlerken, Türk Hava Kurumunun uçakları Atatürk’ün bir portresini Ankara semalarında dalgalandırıyor, naaşın üzerine ufak paraşütlere bağlı çiçek demetleri atılıyordu.
Kortej 12:15’de Anıtkabir'e ulaşmış, Aslanlı Yol’un başlangıcındaki alanda top arabasının yanaşacağı ve tabutun indirileceği merdivenler hazırlanmıştı. 12 er Atatürk’ün naaşını omuzlarına alarak Aslanlı Yol’da ilerlemeye başlamıştı. Tabutun sağ ve solunda 12 general yürüyor, yolun iki tarafına yerleştirilmiş kız ve erkek izciler ellerindeki çiçekleri tabutun geçeceği yola serpiyorlardı.
Atatürk’ün naaşı mozolenin Şeref Holü’ne çıkan merdivenlerin başına geldiğinde, merdivenlerin iki yanında üçer sıra nöbet tutan izciler O’nu selamlamışlardı. Tabut 12:50’de Şeref Holüne çıkan merdivenlerin ortasındaki Hitabet Kürsüsünün arkasında hazırlanmış olan koyu vişne rengi katafalk üzerine konmuştu.
Saat 12:55’de Cumhurbaşkanı Celal Bayar, katafalkın arkasında Türk Milletine hitaben yaptığı konuşmasını;
“Atatürk, şimdi seni kurtardığın vatanın her köşesinden gelen topraklarla gömüyoruz. Fakat hakiki yerin Türk Milleti'nin minnet dolu sinesidir. Nur içince yat”
sözleri ile tamamlamıştı.
Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve diğer zevat da mezarın etrafında yer almışlardı. Kabirin etrafında Ankara ve yurdun dört bir köşesinden getirilmiş olan topraklar bulunuyordu ve kabire ilk toprağı Cumhurbaşkanı Celal Bayar atmış, diğer zevat da onu izlemişti. Defin işlemi tamamlandıktan sonra, Şeref Holü’nde lahitin önünde saygı duruşunda bulunulmuş, Etnografya Müzesi’nde geçici kabrin açılışında hazır bulunan heyet tarafından defin tutanağı hazırlanarak imzalanmıştı.
4 yorum:
Ellerine kollarına sağlık
ruhun şad olsun mustafa kemal atatürk
Nurlar içinde yat buyuk insan
Rahmetli annem o gün 23 yaşındaymış ve hatırlıyordu. Hep ağlamışlar sanki o gün ölmüş gibi ağladık demişti. Anneannem de annem ağlamaktan bayılacak diye korkmuş. Bugün yine ziyaret ettik, o zaman etrafı bomboşmuş, şimdi bina, ev dolu. Nur içinde yatsın, borcumuzu ödeyemeyiz. Elinize sağlık.
Yorum Gönder