Sayfalar

14 Mart 2012 Çarşamba

İstanbul’un Yitik Hazinelerinin Peşinde (1)

Fatih Sultan Mehmet Portresi,
Gentile Bellini derken;
ARCADIUS SÜTUNU da nereden çıktı?

Fatih Sultan Mehmet’in Gentile Bellini tarafından 1480 yılında yapılmış ve günümüzde Londra’da National Gallery of Art Koleksiyonunda sergilenen o ünlü portresi ile ilgili araştırma yaparken, karşılaştığım bazı bilgiler benim önümde yeni kapılar açtı ve merakım beni bu güne kadar bilmediğim İstanbul’un bugün varlığını büyük ölçüde kaybetmiş büyük bir mücevheri ile karşı karşıya getirdi. 1591 yıl önce, günümüzün Cerrahpaşa semtinde Bizansın başkenti Contantinapole’ün bir Forum’u Arcadius Forumu yer almakta ve bu forumun ortasında da İmparator I. Theodosius’a adanmış bir sütun; Arcadius Sütunu durmaktaymış...

Bir benzeri bu gün Roma kentinde Piazza Colonna’da tüm görkemiyle ayakta duran Roma İmparatoru Marcus Aurelius için Senato ve Roma halkı tarafından 180-196 yılları arasında inşa edilerek armağan edilmiş Marcus Aurelius Sütunu görüntüleri bugün sadece kaidesi kalan Arcadius Sütunu’nun ne kadar güzel olabileceği konusunda sanırım yeterince bir bilgi vermiştir. Ayakta kalabilseymiş, bugün İstanbulda da böyle bir güzelliğe sahip olabilirmişiz.

Roma Piazza Colonna’da 1816 yıldır hala ayakta kalabilmiş Marcus Aurelius Sütunu ve kabartmalardan detay.

Arcadius Sütunu, dört köşe bir kaide üzerinde 35 m. yüksekliğindeymiş, Romadaki benzeri ile hemen hemen aynı boyutlardaymış. Arcadius Sütunu, 7 tepeli Constantinopole’ün  7. Tepesinde Xerelophos’da bulunan Arcadius Forumunun bir parçası olarak inşaa edilmiş. Bizans İmparatoru I. Theodosius (büyük) için, onun onuruna, oğlu Arcadius tarafından 402 yılında yapımına başlanmış ve 421 yılında bitirilmiş. İmparator Arcadius, sütunun en üstündeki platformun üzerine de babası I. Theodosius’un bir heykelini yerleştirmiş. 

Sütunun kaidesinin binalar tarafından çevrelenmiş halinin Batı cephesinden görünüşü.
Sütunun kaidesinin bugün Cerrahpaşa Caddesi Haseki Kadın sokak üzerinde görülebilen Batı cephesi
Sütunun Batı cephesinin 1936 Martında çekilmiş siyah beyaz bir fotoğrafı, Nicholas V. Artamonoff koleksiyonu
Ne oldu da, o görkemli sütundan bugüne
sadece kaidesi gelebildi?

Önce 542 yılının 16 Ağustos’unda depremde Theodosius heykelinin sağ kolu koparak düştü, ardından 740 yılının 26 Ekim’inde heykel tümüyle yere düştü, ancak sütun bu depreme de dayandı, ayakta kaldı. Ardından 1660, 1663 ve 1693 tarihli yangınlarda sütun büyük zarar gördü. Yangınlarda özellikle birşey olmayacağını düşündüğümüz mermer çok zarar görür, ben de bunun aksini düşünürdüm, ne zaman ki öğrencilik yıllarında yaz aylarında çalıştığım Afrodisias Antik Kenti kazılarında Prof. Kenan Erim’in kazılarda ortaya çıkarttığı bir Nike heykelinin yüzünde yangının izlerini gösterdi o zaman anladım ki mermer bile olsa bir yangın mermerden bile olsa bir yüze ancak bu kadar tahribat verebilir. Aynen yanmış bir insan yüzündeki izler kadar gerçek ve acımasız bir şekildeydi o izler, güzelim Nike heykelinin yüzünün yarısı sanki kavrulmuş, erimiş gibiydi.

1719 depreminde ise sütunun gövdesi çok ağır bir hasar gördü, hatta Osmanlı kaynaklarına göre yıkıldı; Ancak batılı kaynaklar sütunun yıkılışı ile ilgili olarak farklı tarihler vermekte; İngiliz diplomat M. Montague sütunun 1715’te yıkıldığını, Sandurch Kontu R. Pococke ise 1740 yılında gövdenin parçalarını ayakta gördüğünü belirtmekte. Neticede kabaca sütunun 16. yüzyılın ilk yarısında yıkıldığını söyleyebiliriz. Yıkılan sütundan kalan kaide kısmının ise kah konut, kah depo olarak kullanılarak bugüne kadar gelmiştir.

Arcadius sütunu ile ilgili somut bilgiler veren bilinen en eski kaynak; Petrus Gyllius’un  1561 de basılmış olan “The Antiquities of Constantinople” adlı kitabıdır. Gyllius, 1544-1548 ve 1550-1551 yılları arasında Fransa Kralı Francis I tarafından İstanbul’a gönderilmiş ve bu dönemlerde İstanbul’da yaşamıştır. Gyllius, bir çok kaynakta sütunun I. Theodosius’un Gotlara karşı kazanmış olduğu zafere ithafen inşaa edildiğini söylemesine karşılık söz konusu eserinde I. Theodosius’un İskitler* (sakalar) ve bazı barbar kavimler karşısında kazanmış olduğu zafere ithaf edildiğini yazmaktadır.
* iskitler (sakalar) M.Ö. VII. yüzyılda Avrupa ve Asya’nın batı kesiminde Tuna ve Volga nehirleri arasındaki bölgede yaşamış Orta Asya’dan göçmüş bir kavim.

Petrus Gyllius, The Antiquities of Constantinople, London 1729

Sütunun 15. ve 16. yüzyıllarda hala ayakta olduğunu o dönemlerde yapılmış haritalarda ve çizimlerde görebilmekteyiz.

1479 - Giovanni Andreas di Vavassore gravürü, The O.J. Sopranos Collection

1480 - Christoforo Buondelmonti, “Liber insularum Archipelagi”,
Düsseldorf Üniversite ve Devlet Kütüphanesi
1572 - Georg Braun & Frans Hogenberg. Byzantivm nunc Constantinopolis,
from Civitates Orbis Terranum
Cologne ( 32x48.5 cm ), The O.J. Sopranos Collection
1573 - Simon Pinargenti , The Hebrew University of Jerusalem Library
1580 - Sebastian Münstler “Cosmographia” , Basel, ( 20.2x38.1 cm.)

1580 - Sebastian Münstler “Cosmographia” (Detay)
1597 - Giacomo (Jacomo) Franco 1597, “Viaggio de Venetia a Constantinopoli per Mare” kitabından

Haritaların dışında o dönemlerde bir şekilde İstanbul’a yolu düşmüş Avrupalı yazarların, ressamların, bilim adamlarının da çok ilgisini çeken Arcadius sütunu ile ilgili çizimler de bırakmışlardır günümüze. 
Melchior Lorichs (1527- 1583 / 1588) İstanbul Panoraması 1559,
Bibliotheek der Rijksuniversiteit, Leiden

Danimarkalı Melchior Lorichs’in 1559 yılı Constantinopole Panoramasında sol tarafta ,1574 tarihli Freshfield Albümü olarak bilinen çizimlerde sütunun doğu, batı ve güney cephelerini görebilmekteyiz.



Freshfield Album (1574) Trinity College, Cambridge
1610’da Sandys’in güneybatıdan yaptığı çizimlerde 13  adet sarmalıyla birlikte, ayrıca 1650 yıllarında çizilmiş bir osmanlı minyatüründe de sütun ve civarındaki yapılanmaları görülebilmekteyiz.

1610 Sandys, güneybatıdan görünüm.

Avrat Pazarı Sütunu Minyatür (XVII y.y) Venezia, Museo Correr

Louis François Cassas’ın 1784’te, yaptıgı çizimlerde de sütunun yıkıldıktan sonraki durumunu görebilmekteyiz.
Louis François Cassas (1756-1827) Avrat Pazarı Sütunu (1784), Biblioteca Apostolica Vaticana
Louis François Cassas (1756-1827) Arcadius Sütunu Kaidesi Detay (1784),
Biblioteca Apostolica Vaticana
Louis François Cassas (1756-1827) Arcadius Sütunu Kaidesi Detay

Louis François Cassas (1756-1827) Arcadius Sütunu Kaidesi ve yapılaşma
1893 - Almanya Saksonya’lı tarihçi ve mimar Cornelius Gurlitt (ihtiyar) (1820-1901) tarafından yapılmış çizimler
1893 - Cornelius Gurlitt (ihtiyar) (1820-1901) tarafından çizilmiş Arcadius Sütunu rekonstrüksiyonu.
Arcadius Sütunu’nun Kuzey Güney kesitini ve taş sıralarını ve 13 sarmalı gösteren çizimleri.
Kaidenin Doğu-Batı ve Kuzey-Güney kesitleri.
XVI. yüzyılda Kaidenin Batı cephesi üzerinde yer alan kabartmalar. (çizim, anonim)
Günümüze kalan alt kaide bölümü Haseki Kadın sokağında, iki yapı arasında sıkışmış bir durumdadır. Sokağa bakan batı cephesi önünde sık bir bitki örtüsü ile kaplı ve bir kaç tane de ağaç vardır.Güney ve Kuzey cepheleri bitişik yapılar nedeniyle kapalıdır. Doğu yönünde ise alçak bir yapı bloğu kaideye dayanmaktadır.

Kaidenin Doğu’dan görünümü, Haseki kadın sokağından Güney yönündeki bitişik binanın altındaki bir geçitten kaidenin arka tarafına geçilebilmekte.





Bugün GoogleMap üzerinde Arcadius Sütunundan kalan kaidenin yeri

Kaidenin vaziyet planı.

Kaide ile sütun arasındaki torus’un (taurus) ayrıntılı çizimi.

Bir kenarı yaklasık 6 m. olan kare planlı kaide, üst torus ( kaide ile sütun arasında kalan şişmiş bir iç lastiğe benzer parça, taurus) ve ilk kabartma bantının alt kısmı durmaktadır. Alt yapının yüksekliği 10.8 metredir. Yedi mermer katmandan oluşmaktadır. Kar beyaz rengindeki mermerler büyük bir olasılıkla Marmara Adası’ndan getirilmiştir. Alt kare yapının üzerinde çapı en fazla 5.40 m olan dairesel planlı bir mermer blok durur, yüksekliği ise 1.490 m.dir. Kapanmış olan Kuzey yönünden bir kapı ile alt yapının içine girilebilmekteydi. Sütun içerisinde 223 basamaklı dairesel taş bir merdivenden en üstteki balkona kadar çıkılabildiği ve o balkonda da üzerinde I. Theodosius’un heykelinin yer aldığı bir heykel kaidesinin varlığını çizimlerde görebilmekteyiz. 
Arcadius Sütunu’nun Louis François Cassas’ın ve Gentile Bellini’nin yapmış olduğu çizimlerden yararlanılarak hazırlanmış bir bakır baskı.
Sütunun kabartma dahil genişliğinin yaklaşık 4.10 metre olduğu düşünülmektedir. Sütunun 1715’te yıkılmasından sonra kabartmalara ne oldugu bilinmemektedir. Ancak, bir kısmı yapı malzemesi olarak yeniden kullanılmıs, bir kısmı alanda toprak altında ve bir kısmının da saraya götürülmüş düşünülmektedir. Spiral olarak sütunun cephesinde yer alan kabartmaların Arcadius’un İskitlere karşı kazanmış olduğu zafer ile ilgili olduğu sanılmaktadır.
Forum Arcadius’un XV. yüzyılda tahmini görünümü
( Illüstrasyon: Antoine Helbert - Byzance Architecture )

A.Taddei, Arcadius Sütununun ara frizinin başlangıç bölümünden bir parça
Gelelim Arcadius Sütunu ile Fatih Sultan Mehmet Portresinin ünlü ressamı Gentile Bellini arasındaki ilişkiye;

Bugün ne yazık ki bütününe sahip olamadığımız, ancak ondan kalan nacizane bir kaideye bile gereken önemi veremediğimiz Arcadius Sütunu’nun neye benzediği ile ilgili ve varlığı ile ilgili birçok belgenin içerisinde biri var ki, belki de o değerli mücevheri bugün daha iyi tanıyabilmek ve anlayabilmemize en çok yarayan, işte o belge de 1479 yılının Eylül ayının sonlarına doğru İstanbul’a Fatih Sultan Mehmet’in portresini (portrelerini) yapmak üzere gelmiş olan Gentile Bellini’ye ait olan desenler...


Bellini İstanbul’da Sultan’ın büyük misafirperverliği ile karşılanmış, Sultan dışında diğer saray ilerigelenlerinin de himayesini ve yardımlarını görmüştür. Bellini sarayda resim yapmasının yanısıra, vaktinin bir kısmını da şehri incelemeye ve hayranlık duyduğu Bizans sanatını incelemeye de ayırmıştır. İşte bu incelemeleri sırasında karşılaştığı ve o sırada henüz yıkılmamış ayakta olan Arcadius Sütununa hayran kalmış ve Sütun üzerindeki kabartmaların hemen hemen tümünün bir anlamda fotoğrafını çekmiş, resimlemiştir. Bazı kaynaklar bunu bir görev olarak onu İstanbul’a gönderen Venedik Dükü Giovanni Mocanige’nin verdiğini kaydetmektedir. Başka kaynaklarda ise daha akla yakın gelen, bunu Bellini’nin diğer meslektaşları gibi kendi sanat zevkini tatmin etmek için ve faydalı gördüğü eski eserlerin kopyalarını almak ve sonradan kendi yapacağı tablolarda yararlanacağı etütlere sahip olmak amacıyla yapmış olabileceği yönündedir. Her ne nedenle olur ise olsun, Gentile bellini bugün kendisini hayırla yad etmemize neden olabilecek bir davranışta bulunarak bize en az Fatih Sultan Mehmet Portresi kadar değerli bir belgeyi hediye etmiştir.



Büyük bir ihtimalle 1480 yılının Kasım ayında bitirdiği Sultan portresi sonrasında geriye dönmesine izin verilen Gentile Bellini, başka bir çok deseni ile birlikte bu Arcadius Sütunu ile ilgili desenleri de beraberinde götürmüştür. Son derece önemli olan bu resimler bir şekilde 17. yüzyılda Fransa’ya ulaşmıştır. Bu arada Bellini’nin bir çok eserinin ve bazı tablolarının talihsiz bir yangın sonucu yitirildiğini de bilmekteyiz. Demek ki ve ne şanslıyız ki Arcadius Sütunu ile ilgili olan desenler bu yangında yitirilmemiş ve bir şekilde Fransa’ya ulaşabilmiş. Bir söylentiye göre bu desenlerin asıllarının Paris’te Kraliyet Güzel Sanatlar Akademisi’nde özenle korunduğu şeklindedir. Öte yandan başka kaynaklar ise onların desenlerin asılları olmadığı 16. yüzyıl sanlorında ya da 17. yüzyılda yapılmış kopyaları olduğu yönündedir. Başka kopyaların da yine Paris’te Louvre Müzesinde olduğu da bir başka iddiadır.



Aşağıda görülen 2 adet desen, Louvre Müzesinde bulunan bir yandan orijinal diğer yandan kopya oldukları iddia edilen Gentile Bellini’nin Arcadius Sütunu Rölyefleri ile ilgili çizimlerdir. Ancak daha sonra ileride göreceğiniz örnekler dikkate alındığında bunların baskı değil el çizimi oldukları şüphe götürmemektedir. Ancak bu yine de bunların Gentile Bellini’nin orijinal çizimleri mi yoksa başka bir sanatçı tarafından yine el ile çizilmiş olan kopyaları mı olduğu sorusuna cevap verememektedir.




Gentile Bellini’nin Louvre Müzesinde olduğu söylenen orijinal veya kopya Arcadius Sütunu rölyef desenlerinden.

1714-1717 yılları arasında “ Memoirs of Literature” ismiyle bir periyodik kaleme alan Fransız asıllı İngiltere’ye iltica etmiş olan Huguenot ( Fransız Reformist Protestan Kilisesi üyesi) ve yazar  Michael de la Roche (1710-1731) 1714 yılında kaleme aldığı periyodikte Arcadius Sütunu ile ilgili olarak şöyle bir not düşmektedir;

“ Arcadius Sütunu olarak adlandırılan ve aynı isimli yere dikilen bir başka sütun da zaferini kutsamak ve babasını onurlandırmak için bu iki imparator tarafından dile getirilen en önemli yapılardandır. Bu sütun halihazırda Constantinople’da görülebilir. Bu tüm boyutları ile Gyllius tarafından tarif edilmiş ancak yanlışlıkla Theodosius Sütunu ( Forum Theodosius’daki Sütun) ile karıştırılmıştır. Bu rölyefler ancak tam olarak ünlü Venedikli ressam Gentile Bellini tarafından İstanbul’da bulunduğu sırada ve Sultan Mehmed II onu geri göndermeden önce tasvir edilmiştir. Peder Menestrier (Claude François 1631-1705) onları gravür haline getirtti ve geniş açıklamalar ekledi. ( kitap olarak; “ Columna Theodosiana” First Publication, Paris, 1702’de yayınladı. ) Ancak, antika meraklıları bu ilk gravürlerden pek memnun olmadığı için ve Constantinopole’ün antik anıtlarının içinde en değerlisinin bu olduğunu düşündüklerinden, Peder Menestrier,  *Banduri’ye Paris Kraliyet Resim Akademisinde özenle korunan Gentile Bellini’nin çizimlerinden yeni gravür kalıpları hazırlattı. ve her bölüm için kısa açıklamalar ekledi.”


* Banduri: Domni Anselmo Maria Banduri; Ragusi Cumhuriyeti’nden ( 14 . yüzyılın başlarında Dalmaçya kıyılarında Dubrovnik şehrinde kurulmuş ve 1365 yılında Napoleon Bonaparte döneminde Fransız orduları tarafından zaptedilinceye kadar Osmanlı İmparatorluğu’nun himayesindeki ve tamanen ticaret ile uğraşan ve Venedik’le rekabete girecek kadar gelişmiş bir Şehir Devleti.) Benedikten bilgin, Arkeolog ve Numismatolojist.


1888 yılında basılmış Louis Thuasne’in “ Gentile Bellini et Sultan Muhammed II” Notes sur le séjour de peintre Vénetien à Constantinople (1479-1480) ”  ( 1907 yılında Osmanlıca’ya Ahmed Refik tarafından tercüme edilmiş, 2012’de de Osmanlıca’dan Türkçeye Önder Kaya tarafından çevrilmiş “Fatih ve Bellini” , Yeditepe Yayınları sf. 50 ) kitabında:

“... P. Menetriye 1702 senesinde bu resimleri on sekiz levha olarak kazıtmış ve bu resimler o tarihten itibaren çeşitli dönemlerde basılmıştır. Resimlerin asıllarına gelince bunlara ne olduğu bugün bilinmemektedir.” denilmektedir.

İşte o bahsi geçen gravür baskılar:


Bunlar daha önceki satırlarda 2 örneğini gördüğümüz Louvre Müzesindeki çizimlerden oldukça farklı, biraz daha detaylı ve daha kaliteli çizimler. Veya belki de Peder Menestrier’in yaptırmış olduğu ilk gravür baskıların örnekleri, daha sonra göreceğimiz örneklerle kıyaslandığında belki de bu sadeliği nedeniyle antika meraklılarının beğenisini kazanmamış olan baskı örnekleri olabilirler. Bu baskılar ile ilgili olarak bulabildiğim örnek sayısı 18 değil ve en önemlisi de en son göreceğimiz örnekteki gibi belli bir sırayı takip eder ve birbirini tamamlar şekilde panel panel değil sanki uzun bir şerit halinde de ondan parça parça fotoğraflanmış gibi bir etki bırakmakta. Tabii ki Bellini’nin bu desenlerin orijinallerini ne şekilde kağıda geçirdiğini bilemiyoruz, son yapılmış gravürlerdeki gibi panel panel mi yoksa bir bant şeklinde mi çalıştığı konusunda her hangi bir bilgi ne yazık ki yok elimizde. Belki de Peder Menestrier bunları bir kitap olarak yayınlamak niyetiyle gravürlerini yaptırdığı için 18 adet Panel olarak çalıştırmış olması da akla en yakın gelen düşünce.


Panel I, II (Bu numaralamalar bir sonraki örneklerdeki Panel numaraları ile karşılaştırabilmek için konmuştur)
Panel IV
Panel V
Panel V ve VI
Panel VI
Panel XI
Panel XII


Peder Claude François Menestrier “ Columna Theodosiana”, Paris 1702,
Heidelberg Universitätsbibliothe

Peder Menestrier  tarafından Banduri’ye yaptırılmış olan gravürlerin basılı olduğu kitap sayfalarından Paneller:

Bunlar gerçekten de el çizimi değil bir gravür baskısı ki bu tekniğinden de rahatlıkla anlaşılabilmekte. Her panel bir sonrakinin başına eklendiğinde tamı tamına desen devamlılığı farkedilebilmekte kolaylıkla. Her panelde resimlerin içerisinde yer alan figürlerden önemlileri numaralandırılarak dipnotlarda açıklamalar yapılmış. Bunların bazılarını becerebildiğim oranda türkçeleştirmeye çalıştım, ancak bu konuda ne bir uzmanım ne de bir iddiam var, bu sadece amatörce bir gayret sadece.
 
PANEL I. İmparator Arcadius tarafından dikilmiş olan, Theodosius’un görüntüsünün de olduğu Constantinopole Sütunu yanısıra İmparator tarafından inşaa edilen başka binalar da görülebilmekte.
(1) Constantinopole İmparatoru Arcadius’un Theodosius’un ölümünün beşinci yılında yaptırdığı Arcadian Hamam, mermer sütunlar, heykeller ve “exomauerat”lar. (?) (2) Muhafız askerler (3) Yük taşıyan hayvanların İskit (saka) veya Got bakıcıları.




































PANEL II.
(4) Constantinopole şehrinin eski parlak tasvirlerinde belirtildiği gibi İmparator Arcadius’un beşinci eşi Eudoxia için Eudoxian hamamları inşa edilmişti. (5) İskitlerin avlamak için kendilerini feda ettikleri tanrıçanın kutsal geyiğine Diana rahibi yol açmakta.
























PANELIII.
 (6) Theodosius ya da Büyük Theodosius’un İmparatorluğunun 15. yılına ithaf edilmiş Tauri (boğa) Forumu. (7) Öküzlerin çektiği arabada *konsül ve birileri daha.8) Muhafız asker ve kamp dışından bir başka arkadaşı tökezleyerek içeri geldi.  (* Eutropis, İmparatorluk ordusu ve paralı askerlerin komutanı iken Arcadius’un en yakın danışmanı, sonrasında da konsül oldu. )


PANEL IV.

(9) Olayın Roma tarafına atfedilen Arcadian hikayesini yazan *Synesius: “ Büyük Theodosius, eşleri ve çocukları ile yine merhametine yenik düşerek, ayaklarının dibinde secdeye varıp af dileyen İskit (saka) şeflerinin ardından, onlara çeşitli ödüller vermekle kalmamış, onların şehrin sosyal toplumuna kabul edilmelerine de önayak olmuştur.”



























* Synesius: (373-414) Libya Pentapolis‘i ** şehirlerinden Ptolemais’li bir Yunanlı piskopostur. 398 yılında Libya Pentapolis’i tarafından Constantinopole İmparatorluk Sarayı için elçi olarak seçilmiş, başkente altın tacı teslim etmek ve ülkesine vergi affı elde edebilmek için gönderilmiştir. İmparator Arcadius’a hitaben “De regno” adında bir konuşma hazırlamıştır. Bu konuşma, bilge bir hükümdarın çalışmaları için güncel tavsiyelerle doluydu ve imparatorun birincil önceliğinin yolsuzlukla ve Bizans ordusu içine sızmış barbarlarla savaş olduğuna işaret eden cesur ifadeler içeriyordu.
** Libya Pentapolis’i : Penta, beş; polis, şehir anlamına gelmektedir. 5 şehirden oluşan coğrafi bir birliği, şehir devletini ifade eder. Libya Pentapolis‘i; Cyrene(limanı Apollonia), Ptolemais, Barca, Balagrae, Berenice (bugün adı: Bingazi) şehirlerinden oluşur.

PANEL V.
(10) Some of the chiefs of the Scythians, the city received the nauarunt of a soldier, and the best acts of war, with many honors are the various beneficiaries, and therefore need, mounted and armed, are represented. (11)























PANEL VI.
























PANEL VII.























PANEL VIII.
(16) Büyük İskit ve Got savaş suçları nedeniyle zaferi paylaşan Romalı soylular, (17) Sık sık yaşanan depremlerle sarsılan ve onların sonucu kırılan bir sütun parçasının yerinde bir çok figür yokolmuş ve görüntülenememekte, (18) İmparatorun korunması gözetilerek İskit mahkumlarının atları ve onların hizmeti İskitlere bırakılmıştır.
























PANEL IX.
(19 İskitler için kutsal olan Perşembe gününde, ulusal kahramanları develerin üzerinde sanki süslenmişler gibi, kütüğe benzer bir şekilde sarmalanmış ve bağlanmış olarak görülmekteler. (20) Yaya olarak rahipler onları izliyor.
PANEL X.
(21) Atların süslemelerinden ve kartal miğferlerinden anlaşılıyor ki İmparator Theodosius  ve yenilen gotları ve barbarları temsil eden General Gratius; Belki de Theodosius’un bu şekilde davranmasının nedeni devletin barışçıl olduğunu göstermek istemesidir. (31) Tarım işçiliğine gönderilen barbar yerliler.

PANEL XI.
(23) Savaştan ve büyük Tiranı yendikten sonra Büyük Theodosius tarafından inşa edilen Zafer takları ya da Altın Kapı, (24) Muhafızlar, (25) Muhafızların komutanı atlı şövalye.
PANEL XII.
(26) Kalkan ve silah*lar ile yüklü hayvanlar. (27) Savaşta esir düşmüş İskitler görünümde özgürlükleri karşılığında kürek çekmek ve Romalı askerlere fon (gelir) sağlamak üzere sahipleri tarafından toplandı ve tedavi ettirildi.                                                                       

* Desenlerde at sırtında taşınan silahların görüntüsü bana antik Roma’da Lictorlerin kullandığı Fasces’leri hatırlattı. Fasces, hakimiyetin sembolü olan bir balta ve çevresi silindir oluşturulacak şekilde kırmızı kurdele ile bağlanmış huş çubuklarından oluşan bir demetti ve güç ve yetkiyi simgelerdi.

Görevi Roma Cumhuriyeti ve Roma İmparatorluğu döneminde üst düzey görevlilerin güvenliğini sağlamak olan sivil hizmetli sınıfı olan Lictorlar bu Fascesleri taşırlardı. Desenlerde genellikle askerlerin silahlarını ellerinde ve bellerinde görmekteyiz. Atların sırtında yüklü olanlar benim düşündüğüm gibi Lictorların Fascesleri olabilir.



PANEL XIII.
(27) Küreğe mahkum edilen savaştan kaçmış erkekler ve İskit esirler, (28) Askeri müfrezenin hizmetine verilen İskit kadın esirler, (29) Hayvanlara yüklenmiş bagajlar, (30) Ata binmiş oyan piyade subayını takip ediyorlar.
PANEL XIV.
(31) Sık sık yaşanan depremler ve ilgisizlik nedeniyle kırılan sütunun bu parçası için Gunther* Constantinopolis Tarihi adlı kitabının XXI. bölümünde der ki: yıkılan bu figürler Yunan nazarının bir ön görüsüdür, aynı şekilde taş ve demir çekiçlerin de ve Latin kehanetini çağrıştıran bir uğursuzluğun da işareti sayılır...
* Gunther : Pairis’li Gunther (1150-1220) Alman bir Manastır Rahibi ve yazardır. Kitaplarını Latince yazmıştır. Onun en iyi bilinen çalışması şiir ve nesir karışımıyla kaleme aldığı 4. Haçlı Seferinde “Constantinople Tarihi”dir. Bunu Pairis Manastırının ( Kuzeydoğu Fransa’da Alsace bölgesinde Orbey’de bir manastır) başrahibi Martin hesabına yapmıştır. Ve kitap Constantinopole kuşatmasını ve yağmalanmasını da içerir.

PANEL XV.
(32) Theodosius’un 9. bölgesindeki ambar (ahır) O antik kenti tanımlar, (33) Theodosius pazarı yanındaki, bazı şehirliler tarafından Troadenses denilen Portiko (galeri)
PANEL XVI.
(35) İskitler keçi beslemeye meraklıdır, ancak keçi burada başka bir şeyi temsil etmektedir; Plinius* İskitleri keçi olarak isimlendirir. (36) İskitli isyancılar savaş zamanında esir alınarak küreğe mahkum edildiler. (37) Büyük Theodosius tarafından İskitlerden ele geçirilen çeşitli ganimetler.

* Plinius: bilim tarihindeki yerini, dönemine ait bilgileri derlemek amacıyla kaleme aldığı , insanlık tarihinin ilk ansiklopedisi sayılan dev yapıtına borçludur. Naturalis Historia (Doğa Tarihi) adı altında birleştirilmiş otuz yedi kitaptan oluşan bu yapıt, 500’e yakın Yunanlı ve Romalı yazarın bıraktığı 2 bini aşkın kitabın içeriğinden özetlenmiş yoğun bir bilgi derlemesidir. Yunanca bitki ve hayvan adlarının Latince karşılıklarını veren terimleme çalışmaları yapıtın ününün bugüne değin süregelmesini sağlamıştır.
PANEL XVII.
(37) Büyük Theodosius tarafından İskitlerden ele geçirilen çeşitli ganimetler, (38) Bu figür bir kadını göstermekte ancak bazı düşüncelere göre Constantinapolis şehrini değil, ama belki bir zaferi yada herhangi bir gücü gösteriyor olabilir, (39) Theodosius’un İskitlere ve Gotlara karşı savaşının resmedildiği Arcadius Sütununun mimarı.
PANEL XVIII.
(40) Portus Theodosiacus* (liman) kapısı, (41) Roma İmparatorluğu’nun savaş zamanında çeşitli yerlerde esir alınmış ve tarıma gönderilen İskitler (sakalar), (42) Limandaki Theodosiaci İskelesi, (43) İskit esirleri getiren gemi, (44) Ve bu Labarum**un dikili olması hıristiyan İmparator’un askerlerle birlikte olduğunun kanıtıdır.

* Portus Theodosiacus: Mısır’dan gelen tahıl yüklü gemiler yüklerini bu limana boşaltıyorlardı. Bu Limanın adına 420’lerde yazılmış Notita’da rastlıyoruz. Limanı koruyan iki mendirek vardı. Biri bugünkü Davutpaşa’ya doğru, diğeri ise Yenikapı’nın güneyine doğru uzanıp batıya dönüyordu. Her iki mendirek de deniz ve kara surlarının birleştiği noktaya yakın gözetleme kuleleriyle korunuyordu. Mısır’ın 641’de Arapların eline geçmesiyle tahıl sevkiyatı durmuş ve liman da bu yüzden önemini kaybetmiştir.  Günümüzde Marmaray projesi kapsamında yapılan inşaatlar sırasında bu limanla ilgili önemli buluntulara rastlanmış, hala kazıları devam etmektedir.

**Labarum: Grek alfabesindeki chi(X) ve Pho (P) harflerinin içiçe geçmesiyle oluşturulan erken dönem hıristiyanlığının sembollerinden birisidir. İsa’nın latince isminin (Christus) çok sayıdaki görünümünden biridir labarum. I. Konstantin döneminden başlayarak, çeşitli Roma ve Bizans İmparatorları tarafından kullanılan bir semboldür, ve Ortodoks inancının önemli göstergelerinden biridir. Varlığı orada İmparator’un varlığına da işarettir aynı zamanda.