Kadıköyü’nde resmi adı Rasimpaşa Mahallesi olan, ancak 15. ve 16. yüzyıllarda bahçeli köşklerin varolduğu yerleşim alanında, 1774-1789 yılları arasında, I. Abdülhamit tarafından un ihtiyacını karşılamak amacıyla 4 adet yeldeğirmeni yaptırılınca semtin adı Yeldeğirmeni olarak anılmaya başlar.
Yeldeğirmeni'nde 1800 yılların ikinci yarısında yerleşim hızlanmış, 19.
yüzyılın son yirmi yılında önemli bir gelişmeler boy göstermiştir. 1873
yılında Kuzguncuk'taki 591 binanın tamamen kül olduğu yangından sonra Kuzguncukta yaşayan Museviler, Yeldeğirmeni'ne gelmiş ve 1899'da burada havralarını kurmuşlardı.
|
Uzun Hafız sokak 52 numarada yer alan ve İzzettin sokağa kadar devam eden parselde yer alan Sinagoga iki sokağı birbirine bağlayan bir yaya geçidinden giriş yapılmaktadır. |
Rumların da rağbet ettikleri bir yerleşme olan Yeldeğirmeninde 1898'de Ayios Yeorgios Rum Ortadoks
kilisesi de açılmıştı.
|
Yeldeğirmeni Karakolhane Caddesi No:58 |
Aynı yıl Haydarpaşa Garı ile diğer liman tesisleri ve demiryolu inşaatının başlamasıyla da işletmede çalışan Almanlar da Yeldeğirmeni'nde inşaa edilen yeni apartmanlara (Valpreda Apartmanı vb.) yerleşmişlerdi.
Hatta ilkokullarını (günümüzde Osmangazi İlkokulu) bile
inşaa etmişlerdi.
|
Alman Okulu’nun inşaa edildiği yıllardaki görüntüsü (Çatıyı gizleyen güzelim çatı parapet duvarı günümüzde ne yazık ki yok)
|
|
İskele sokak 40 numarada yer alan, 1902-1914 yılları arasında Alman Mühendislerin kendi çocukları için yaptırdıkları bu okul, 1918 işgal İstanbul’unda Osmanlı-İngiliz Okulu, 1935 yılında da ilk Türk Koleji olmuştu. 1940 yılında 11. İlkokul adını alan okul 1950 yılından beri Osmangazi İlkokulu olarak faaliyetini sürdürmektedir. |
Yeldeğirmeni, İstanbul'da ilk apartmanların yapıldığı yerlerden biri olarak da önemlidir.
Mütareke ve Cumhuriyet'in ilk yıllarının tanınmış simalarından
Doktor Celal Muhtar'ın Taşlı Bayır ve İskele sokaklarının kesiştiği köşede yer alan Taşlı Bayır sokak No:16 daki 6 katlı apartmanı da o yıllarda yapılmıştır ve semtin tek Türk apartmanıdır.
|
1936 tarihli J. Pervitich haritasında Celal Muhtar Apartmanı |
Doktor Celalettin Muhtar Özden, 1865 yılında İstanbul’da doğmuştur ve Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane baş katibi ve aynı zamanda Harbiye Mektebi Edebiyat muallimi Mehmet Muhtar Efendi’nin oğlu, Mustafa Kemal Atatürk’ün Doktorlarından Profesör Dr. Akil Muhtar Özden*in ağabeyidir.
Celalettin Muhtar Özden, Galatasaray Sultanisini (1875-1881) bitirmiş, Mekteb-i Tıbbiye-i Askeriye’de (1881-87) okuyarak yüzbaşı rütbesiyle mezun olmuş, 1887-89 yılları arasında İstanbul Kuduz Müessesesinde görev almıştı. 1889 yılında ihtisas yapması için Fransa’ya gönderilmiş, Paris’te St. Louis Hastanesinde cildiye ihtisası yapmış, College de Fnace ve Pasteur Enstitüsü’nde histoloji, patolojik anatomi ve mikrobiyoloji kurslarına katılmış, Pasteur Laboratuvarlarında yaptığı deri hastalıkları ve frengi konusundaki araştırma, buluş ve çalışmaları dikkat çekmiş, 1892’de Fransız Dermatoloji ve Sifilografi Cemiyeti onur üyeliğine seçilmişti.
İstanbul’a dönerek 1892-1924 yılları boyunca Mekteb-i Tıbbiye’de Cildiye hocalığı yapmıştı. 1903 yılında açılan Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane**nin ilk kuruluşunda yer alan dört klinikten biri olan Cildiye ve Efrenciye Kliniğinin kurucusu da oydu. Padişah II. Abdülhamid’in saray hekimliğini de yapan Celalettin Muhtar Özden, İkinci Meşrutiyetten sonra 1911’de Hilâl-i Ahmer (Kızılay) Genel Merkez üyeliğini sürdürmüş, 1913-25 yılları arasında da Kızılay’ın Umumi Müfettişi olmuştu. 1918’de İaşe Nazırlığına getirilen Celalettin Muhtar Özden, Balkan harbi sırasında büyük göç dalgasının yarattığı ihtiyaçların karşılanmasında ve Kurtuluş Savaşı boyunca Anadolu’ya gönderilen yardımların düzenlenmesi gibi önemli bir görevi de üstlenmişti. Çalışmalarını fahri olarak yürütüp, maaşını hayır işlerine bıraktığı gibi yeni yaptırmış olduğu evini de (ki bu ev Yeldeğirmeni’ndeki apartmanı olabilir) göçmenlerin hizmetine tahsis etmişti.
Dr. Celalettin Muhtar Özden, hekimliğiyle de dünya tarihine geçmişti. Celalettin Muhtar, Tinea pedis et mannum*** olarak bilinen mantar enfeksiyonunu, tricophysis adı ile tanımlayan, etkenini, seyrini, ayırıcı tanı ve tedavisini bildiren kişiydi. 1890 yılında, bu lezyonların tricophyton türü mantarlar tarafından oluşturulduğunu gösterdiğinde, ayak tabanı ile el ve ayak parmakları arasında görülen bu rahatsızlık henüz tanınmıyor ve egzema, frengi veya dizidroz gibi tanılar ile ele alınıyordu. Celalettin Muhtar 1892 yılında yayınladığı bir makale ile buluşunu tanıtmış ve Dünya literatüründe yerini almıştı. Bu buluşu sayesinde I. Dünya savaşı sırasında Alman ve Fransız ordularında askerler arasında pek yaygın olan bu mantar enfeksiyonu tedavi edilebilmiş ve askerlerin uzun süreler hastanede yatmaları önlenmişti.
1937’de görme yeteneğini tümüyle yitiren Dr. Celalettin Muhtar Özden bilimsel çalışmalarına devam etmiş, 26 Ekim 1947’de 82 yaşında İstanbul’da vefat etmişti.
*Prof. Dr. Akil Muhtar Özden: (1877-1946)
İstanbul Askeri Tıbbiye,
Paris ve Cenevre Tıp Fakülteleri mezunudur. Tıp Fakültesi Hıfzıssıhha
Muallimliği, Askerî Tıbbiye Farmakodinami Fenni Tedavi ve Tedavi Seririyatı
Müderrisliği, İstanbul Üniversitesi Farmakodinami ve Tedavi Kliniği Ordinaryüs
Profesörlüğü, Kızılay Cemiyeti Umumi Merkez 2. Reisliği, Milletlerarası Kızıl
Haç Konferansı Delegeliği, Yazarlık, TBMM VIII. Dönem İstanbul
Milletvekilliği yapmıştır.
Mustafa
Kemal Atatürk’ün doktorlarından biri olan Akil Muhtar Özden, 10 Kasım 1938
günü Atatürk’ün son dakikalarında yanında bulunan tıbbi heyetin içerisinde de
yer almış, vefatın ertesinde düzenlenen raporu imzalayan 10 Tıp mensubundan
biri olmuştur.
Akil Muhtar Özden,
ölümünden sonra, 1982 yılında son 60 yılın en değerli 5 doktorundan biri olarak
ödüle layık görülmüştür.
** Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane: Ülkemizin bu ilk modern tıp okulu, daha sonra Mekteb-i Tıbbiye-i Adliye-i Şahane ismini almış ve İstanbul’un çeşitli yerlerinde hizmet vermiştir. Bugün Marmara Üniversitesi Haydarpaşa Kampüsü olarak hizmet veren ve görkemli mimarisi ile dikkat çeken yapı da, Sultan II. Abdülhamit döneminde 1894 yılında inşasına başlanmış ve Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane ismi altında tıp fakültesi olarak inşa edilmiştir. Bina 1903 yılında eğitime açılarak eğitime başlanmıştır.
***Tinea pedis et mannum: Tek başına ortaya çıkabileceği gibi daha çok tinea pedis ile birlikte görülmektedir ve bu durum “tinea pedis et manum” ya da “Celal Muhtar Hastalığı” olarak isimlendirilmektedir. Zaman zaman çok kaşıntılı bir tablo ortaya çıkabilse de hastalar genellikle subjektif bir fizik yakınmadan çok kozmetik nedenlerle başvurmaktadırlar.