Beyoğlu’nda
bir Levanten aile;
Décugis’ler
1820’lerde, Fransa, Provence-Alpes-Côte d’Azur, Bouches-du-Rhône yerleşim bölgesinde, Marsilya’nın 20 kilometre kadar doğusundaki Gémenos köyünde, dünyaya gelmiş olan François Decugis ve eşi Rosa Alméras’ın tek oğulları olan Hippolyte François Décugis,
bir Levanten aile;
Décugis’ler
1820’lerde, Fransa, Provence-Alpes-Côte d’Azur, Bouches-du-Rhône yerleşim bölgesinde, Marsilya’nın 20 kilometre kadar doğusundaki Gémenos köyünde, dünyaya gelmiş olan François Decugis ve eşi Rosa Alméras’ın tek oğulları olan Hippolyte François Décugis,
2 Şubat 1851’de, Cezayir’in 1962’de Fransız işgalinden kurtulup, bağımsızlığını kazanana dek Phillippeville olarak bilinen, Akdeniz kıyısındaki Skikda sahil kasabasında dünyaya gelmişti.
Baba François Décugis, Cezayir’den sonra İstanbul’a gelip yerleşmiş ve ticaret hayatına atılmıştı. 18 Temmuz 1872 yılında daha 50 yaşındayken İstanbul’da vefat edince de tek çocukları olan Hippolyte François Décugis daha 21 yaşındayken bu işin başına geçerek devam ettirmişti. Avrupa’dan getirtilen değerli antikalar, Fransız Theodore Haviland marka porselen çay, kahve ve yemek takımları ve Fransız Baccarat marka kristal sofra takımları ve avizeler, yine Fransız C. Christofle marka gümüş çatal bıçak takımları, gümüş sürahi ve tepsi gibi ürünlerin ithalatını ve satışını yapan “Eşya-yı Nefise-i saire Mağazası”nın temellerini, büyük bir ihtimal ile baba François Décugis atmış, onun ölümünden sonra da oğlu Hippolyte François Décugis işin başına geçerek, devam ettirmiş ve hem işi hem de aile servetini büyütmüştü.
1881 yılında, henüz daha 30 yaşındayken Alexandre Vallauri’ye ailesi için Pera’da özgün bir kagir konak yaptırabilmesi, Hippolyte François Décugis’in babasının vefatından sonra geçen bu kısa sürede oldukça büyük bir servete sahip olabildiğinin açık göstergesidir.
Avrupa’ya seyahat eden ilk ve tek Osmanlı Padişahı ünvanına sahip olan, Sultan Abdülaziz Avrupa’ya yaptığı bu seyahati sırasında, gezdiği 1867 Uluslararası Paris Sergisi’nden birçok Sèvres porseleni satın almıştı.
O dönemde, Avrupa’dan özel sipariş verilerek porselen sofra takımları, kristal bardak ve kadeh ve gümüş dekoratif eşyalar getirtmek zengin İstanbul’lular arasında moda haline gelmişti.
Hippolyte François Décugis (1851-1942) |
Décugis Konağı Alexandre Vallauri tarafından bodrum üzerine 3 katlı olarak tasarlanmış,
ancak büyük bir ihtimalle konak Décugis ailesinin elinden çıktıktan sonra üzerine 2 kat daha ilave edilmiştir. |
1885 Şark Yıllığı’nda H. Décugis reklamı. |
1893-94 Şark Yıllığı’nda H. Décugis adresi; Grand Rue de Pera 464 |
1894 Şark Yıllığı’nda H. Décugis adresi; Grand Rue de Pera 468 |
1894 Şark Yıllığı’nda H. Décugis reklamı. |
1894 Şark Yıllığı’nda H. Décugis adresi; Grand Rue de Pera 471, 473. Bu arada bu sayfada Dom: (domestique-ev) olarak da Rue Nerguiz (Nergis sokak) 32 görülebilmektedir. |
1938 Şark Yıllığı’nda H. Décugis reklamı; Adres Grand Rue de Pera 473. |
1955 yılına ait H. Décugis Mağaza Kartı. Bu kartta da adres, 473 İstiklâl Caddesi, Beyoğlu-İstanbul olarak görülmektedir. |
O dönemde, Avrupa’dan özel sipariş verilerek porselen sofra takımları, kristal bardak ve kadeh ve gümüş dekoratif eşyalar getirtmek zengin İstanbul’lular arasında moda haline gelmişti.
Bir Müzayede evi kataloğunda yer alan 58 x 85,5 cm. boyutlarındaki oval formlu
bu Gümüş Kaplama Tepsi, H. Décugis “metal blanc*” damgalıdır. Merkezde kalem işçiliği ile yapılmış şems motifi ve etrafı Aznavur** işçilikli tepsinin bitkisel motifli çift kulpu gövdeye vida ile perçinlenmiştir. * metal blanc: Bizde Alman Gümüşü olarak adlandırılan, %20 nikel, %60 bakır ve %20 çinkodan oluşan ve nikel gümüşü de denilen bir alaşımdır. Dekoratif amaçlarla ve sofra eşyası yapımında kullanılır. Çoğu gümüş eşya da, burdaki tepside olduğu gibi daha ucuz olmasından ötürü, “metal blanc” ile yapılır, üzeri elektroliz yoluyla saf gümüş ile kaplanır. Christofle 1878 yılından itibaren, Fransa’nın Pasifik Okyanus’undaki sömürgesi Yeni Kaledonya adasından çıkarttığı nikel madenini “metal blanc” beyaz metal olarak adlandırıp, Paris yakınlarındaki Saint-Denis’te açtığı yeni dev fabrikasında kaplama ürünleri için ana metal olarak kullanmaya başlamıştı. |
Christofle’ın insiyali |
Bir müzayede Kataloğundan Christofle marka, H.Decugis damgalı ikili çatal bıçak seti. |
Çatal üzerinde H. Decugis damgası yanısıra, kare içerisinde keçi başı ve ALFENIDE* markası. Alfenide damgalı ürünlerde kare içerisinde keçi başı amblemi 1888-1931 yılları arasında kullanılmıştır. *ALFENIDE: Christofle, tasarladığı çatal bıçak takımlarının gümüş kaplamalı alaşımını 1878 yılı öncesinde Halphen’den temin ediyordu. Alfenide bu alaşım için Halphen’in kullandığı bir isimdi ve bu isim Christofle’a aitti. Christofle bu ismi 1935 yılına kadar kullanmıştı. |
Gümüş bir ürün altında Christofle damgası |
Saraydaki Hanım sultanlar ve devlet erkanının, paşaların hanımları, Paris modasının da etkisiyle lüks tüketim mallarına rağbet eder, özellikle Galata ve Beyoğlu’nda faaliyet sürdüren yerli ve yabancı tüccarlardan satın alarak saraya, köşklere ve konaklara getirtir olmuşlardı.
Dolmabahçe Saray Koleksiyonunda, Hippolyte François Décugis’in Züccaciye mağazasından alınmış, çoğunluğunu Fransız porselenlerinin oluşturduğu pek çok yemek ve çay takımı bulunmaktadır.
John Théodore Botter’in yaptırtığı 477 kapı numaralı (ancak haritada 473-475-477 olarak gözükmekte) Botter Apartmanı,
Art Nouveau mimari tarzının İstanbul’daki en önemli örneklerinden birisi, hatta birincisidir.
Çeşitli kaynaklar Botter Apartmanı’nın kullanımı konusunda farklı görüşler öne sürmektedir. Bazı kaynaklarda, Botter Apartmanı’nın ön cephesinde bir çıkma ya da cumba olmadığı için mimar Raimondo D’Aronco’nun bu monotonluğu bozmak amacıyla John Théodore Botter’in birinci kattaki (dükkan üzeri) atölye ve kabul salonlarının önünde cephe genişliğince çok hafif dışbükey planlı bir balkon tasarladığından ve bu balkonun döşemesinin de eğrisel olarak alt kattan yukarı uzanıp üzerinde lamba görevi de gören, çiçeksi motiflerle süslü, dört adet dikme ile cepheye taşıtıldığından bahseder.
Kısacası John Théodore Botter’in atölye, teşhir ve kabul salonlarının birinci katta olduğunu belirtir. Öte yandan başka kaynaklar da John Théodore Botter’in atölye, teşhir ve kabul salonlarının zemin katta (dükkan) olduğunu belirtir.
Prof. Dr. Afife Batur;
Bu yaşadıklarına rağmen, Türkiye’de yaşamaya devam eden Ermeni asıllı Ohannes Garavaryan’ın daha sonraki yıllarda yaşadığı ve ondan sonraki hayatını Türkiye’den çok uzakta ve hasret içerisinde yaşamasına neden olan olaylar da işin bir başka acı yanıydı... Yıllardan 1967’dir muhtemelen, yine Ohannes Garavaryan, “Gurbette Kırk Yıl” yazısı içerisinde bu duruma neden olan durumu şöyle anlatmıştı;“Bir yılbaşı öncesi, mağazamızın vitrinini Noel çamlarıyla süslemiştim. Öyle Paris’teki, Berlin’deki gibi değil. Daha mütevazi, daha çekingen, daha sade bir şekilde dekora etmiştim. Öyle Noel Baba, ne de çıngıraklar falan da koymamıştım.
Bir gün geçti üstünden. Bir bekçiyle polis geldi. Bakışları kinliydi:
‘Burası Hıristiyan memleketi değil! Nedir bu vitrin böyle? Başına bir iş gelmeden edebinizle kaldırın onları derhal!’
‘Hayır!’ diyemedim. Korkumdan dilim tutuldu.
‘Tamam efendim! Derhal kaldırırız!’
Ellerimle kurduğum dekoru, gene kendi ellerimle kaldırdım. Bu olay benim dayanma gücümü yıktı, sabır taşımı çatlattı, bardağımdaki suyu taşırdı.
Bu olaydan sonra ülkemi, yurdumu, vatanımı terk etmek zorunda kaldım.”
Evet, asıl hedefteki azınlıklar Rum asıllı aileler, onların evleri, iş yerleri ve ibadethaneleriydi, Rum asıllı olmadıkları için belki de Décugis ailesinin ne mağazalarına ne de evlerine saldırılmamıştı ancak, o gün Ermeni Ohannes Garavaryan’ın yaşadıklarını, gördüklerini Décugis ailesi de yaşamış, görmüş, rahatsızlık duymuş ve o endişeli ruh hali ile Ohannes kadar uzun süre dayanamamış, kurulu düzenlerini bozup, satıp, savıp kısa süre içerisinde Türkiye’yi terketmek zorunda kalmışlardı.
Uzun yıllar kullanılmadan kaderine terk edilen Décugis Konağı, 1987 yılında Taşınmaz Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu tarafından tescil edilmiş ve aynı yıl bir restorasyon geçirmişti. Konağa dördüncü ve beşinci katlar bu restorasyon sırasında eklenmiş olabilir. Restorasyon sırasında katlardaki büyük mekanlar da ikiye bölünerek iki oda haline getirilmişti. 2001 yılında Arguş ailesi tarafından satın alınan Décugis Konağı, 28 yaşındaki Ebru ve 24 yaşındaki Duygu Arguş kardeşler tarafından, Mimar Sinan Üniversite’sinden uzman bir ekipten destek alınarak restore ettirilmiş ve tarihi binalara verilen özel bir belge ile Galata Antique Hotel adıyla işletmeye açılmıştı. İki kız kardeş inşaat ve restorasyon devam ederken konak hakkında bilgi toplamaya çalışmışlar, tapuda konağın sahibinin adına rastladıklarındaki duygularını ise,
“Binanın sahibini bulunca,
dedemizi bulmuş gibi sevindik”
diyerek ifade etmişlerdi.
H. Décugis damgalı Porselenlerden örnekler |
Sır altı tekniğiyle porselen ürünün altına basılmış yeşil Haviland France insiyalinin yanısıra, kırmızı ile Haviland & C°. Limoges ve HTE. Décugis Constantinople insiyallerinin bir arada kullanıldığı bir örnek. |
Dolmabahçe Sarayı Depo Müzesi’nde sergilenen 19. yüzyıl Fransız, Theodore Haviland Limoges Çay Servis Takımından bir detay.
H. Décugis’ten alınmış, tepsi, fincan, demlik, servis kaşıkları, şeker maşası ve şekerlikten oluşan ve Rokoko özellikler taşıyan bu porselen çay servis takımı, Fransız Thedore Haviland Limoges markasını taşır. İçerisi kırmızı kadife kumaş kaplı özel bir muhafaza içinde saklanan takım, natüralist üslupta, beyaz zemin üzerine pembe renkte gül motifleriyle dekorlanmış ve sırüstü tekniği ile sırlanmıştır.
H. Decugis’in ithal ettiği Gümüş ya da Porselen ürünlerin çoğunda, üretici firmanın damgası ya da insiyalinin yanısıra, Hte. Décugis Constantinople damgası ya da insiyali yer almaktadır.
Hippolyte François Décugis, ticarette bir uzmandı ve dürüstlüğü ve iş ahlakı ile ünlenmişti. Grande Rue de Pera’da Tünel Meydanı yakınındaki ve İstanbul’daki Art Nouveau tarzı binaların en güzel örneklerinden biri olan No:471’deki apartmanın altında yer alan züccaciye mağazanın adı, bazı kaynaklarda “Constantinople-Pera” olarak görünse de, Şark Yıllıkları’nda H. Décugis adı dışında bir mağaza adına rastlanmamaktadır. Satmış olduğu geniş ürün yelpazesine Dolmabahçe Sarayı da dahil, Pera Palas Oteli, Markiz Pastanesi gibi mekanlarda ve o dönemin çoğu zengin evlerinde ve büyük konaklarda rastlamak mümkündü. Günümüzde yapılan bazı açık arttırmalarda da hâlâ H. Décugis damgalı ürünlere rastlamak mümkün olmaktadır.
|
Hippolyte François Décugis, 11 Mayıs 1878’de İstanbul 31 Temmuz 1861 doğumlu Marie “Louise” Elvire Prieur ile evlenmiş, Décugis çiftinin 1879’da Marguerite Henriette, 1880’de Berthe Louise, 1890’da Thérèsa Eugènie adlarında üç kızları, 1882’de François Charles, 1884’de Henri Victor, 1885’te Hippolyte Louis adlarında üç oğulları olmuş, oğullarından François Charles 3 yaşında, kızlarından Thérèsa Eugènie ise daha bir yaşını doldurmadan vefat etmişti.
Décugis’ler 8 Haziran 1889’da daha önceleri Fenerbahçesi’nde Belvü Oteli ve Gazinosu’nun tam karşısına denk düşen sahil kısmı dar, geriye doğru derinlemesine uzun olan, büyük arazi sahibi Alman Banker Hermann Joseph Oppenheim’e ait 3572,5 metrekarelik bir bölümünü 30.000 kuruşa satın almış ve deniz tarafına tek katlı arkasına da iki katlı kargir villalar yaptırmıştı. Décugis ailesinin her yaz taşındıkları bu villaların son derece güzel tanzim edilmiş ve bakımlı bahçeleri vardı ve nadide çiçek ve ağaçlar ile süslenmişti. Her iki villanın da önlerinde yemyeşil sarmaşıklar ile bezenmiş çardakları vardı.
Décugis’ler 8 Haziran 1889’da daha önceleri Fenerbahçesi’nde Belvü Oteli ve Gazinosu’nun tam karşısına denk düşen sahil kısmı dar, geriye doğru derinlemesine uzun olan, büyük arazi sahibi Alman Banker Hermann Joseph Oppenheim’e ait 3572,5 metrekarelik bir bölümünü 30.000 kuruşa satın almış ve deniz tarafına tek katlı arkasına da iki katlı kargir villalar yaptırmıştı. Décugis ailesinin her yaz taşındıkları bu villaların son derece güzel tanzim edilmiş ve bakımlı bahçeleri vardı ve nadide çiçek ve ağaçlar ile süslenmişti. Her iki villanın da önlerinde yemyeşil sarmaşıklar ile bezenmiş çardakları vardı.
Kadıköy yakasının yaz aylarındaki en eğlenceli ve gözde mekanı Belvü Gazinosuydu. Fenerbahçesi’nin delikanlılarının ve genç kızlarının müzik, dans, mehtap, deniz ve renkli ışıklar arasındaki gönül ilişkilerinin, aşkların, kıskançlıkların, ihtiras ve arzuların zaman zaman zirveye ulaştığı, aranan, sabırsızlıkla gitmek için akşam saatlerinin iple çekildiği bir açık hava gazinosuydu Belvü. Décugis ailesi Fenerbahçesi’nde geçirdikleri yaz aylarından birinin akşamında, ailenin küçük oğlu Hippolyte Louis, evlerinin tam karşısındaki Belvü Otelini ve gazinosunu işleten Andrea ve Aleko adlarındaki Rum ortaklardan Aleko Kurukli’nin herkesin dikkatini çekecek kadar güzel ve alımlı Rus asıllı karısını görmüş ve ona tutulmuştu. Platonik olarak başlayan bu ilişki bir aşka dönüşmüş ve bir süre sonra ailenin tüm itirazlarına rağmen Hippolyte Louis, Aleko’nun karısı ile evlenmiş ve bir süre sonra da çiftin Rose* adında bir kızları olmuştu.
* Décugis Aile Soyağacında, Rose Décugis’in babası olarak 1885 doğumlu Hippolyte Louis Décugis gözükürken, her nedense (aile bu evliliği onaylamadıklarından ve Aleko’nun Rus asıllı karısını oğullarına yakıştırmamanın ötesinde, onu hiçbir zaman aileden saymadıklarından olsa gerek) annesi olarak 1861 doğumlu babaannesi Marie “Louise” Elvire Prieur gözükmektedir.
O yılların Fenerbahçesi’ni gösteren bir yağlı boya tablo. Ermeni asıllı Osmanlı ressamı Megerdich Jivanian (Mıgırdıç Civanyan, 1848-1906) Sultan Abdülmecid dönemi saray müzisyenlerinden “Ustu Civan” lakablı kemancı Hovhannes Ağa’nın beşi erkek, yedi çocuğundan biri olan Mıgırdıç, ne okuyabilir, ne de verildiği çıraklıklarda uzun süre sebat etmez, onun için varsa yoksa sadece resim vardır. O sıralarda İstanbul’da halkın büyük beğenisi kazanmış olan Hovhannes Kasparyan Kumpanyası ile tesadüfi karşılaşması onun hayatını değiştirir. Tiyatro gösterilerinin dekorlarına yardım etmekle başlayan serüveni, sahip olduğu beceriyle onun Çırağan Sarayı inşaatında tezyinatçı olarak Ermeni ve Avrupalı ustalarla çalışma fırsatını doğurur. Bu arada bir yandan resimlerini de yapan Mıgırdıç özel bir sergi açmak için yeterli parası olmadığından yaptığı tablolarını koltuğunun altına sıkıştırıp, Grand Rue de Pera’da Rus Konsolosluğu’nun yanında, bir duvar altında, kaldırım üzerinde, halkın göreceği bir şekilde dizerek satar ve geçimi sağlar. Onu ve sanatını, “Bir İstanbul Ressamı: Mıgırdiç Civanyan” adlı kitabında (2006) Mayda Saris çok güzel tanımlıyor: “Sınır tanımaz hayal gücünün etkisiyle, şaşırtıcı ve ilginç oyunları gerçekleştiren yetenekli ressam, İstanbul'da gün batımında yaşanan romantizmi tuvaline aktarırken, ışığı kendine özgü yorumlayarak yapıtlarında gizemli bir atmosfer yaratmayı başardı.” |
Hippolyte François Décugis’in büyük kızı Marguerita Henriette, 5 Eylül 1899’da Jules Henri Bourdon ile evlenmişti. Jules Henri Bourdon, Louis Lebon ile birlikte “Confiserie et Patisserie de St. Petersbourg” Restoranını açan ortağı Charles Théophane Bourdon’un oğluydu. Charles Théophane Bourdon’un 15 Kasım 1863’de doğan ve fazla yaşamayan ilk oğlu Charles Louis Bourdon’un 24 Kasım 1863’te St. Antoine kilisesinde yapılan vaftiz törenindeki tanıklardan biri ve aynı zamanda vaftiz annesi ise Louis Lebon’un eşi ve aynı zamanda da mimar Alexandre Vallaury’nin baba bir üvey ablası Caroline Vallauri Musante idi. Öte yandan Alexandre Vallaury’nin 1842 İzmir doğumlu ağabeyi Pietro Vallauri 25 Haziran 1896’da İda Mallin ile evlendiğinde damadın şahidi Charles Théophane Bourdon olmuştu. Bu da göstermektedir ki Vallauri, Lebon, Bourdon ve Décugis aileleri birbirleri ile yakın ilişkiler içerisinde olan ve sık görüşen ailelerdi.
Fenerbahçesi’nde Alman Banker Hermann Joseph Oppenheim’e ait büyük arazilerin fener burnuna doğru olan sahil kesimindeki iki dönümlük denize paralel uzun bir parsel de, Oppenheim’in 14 Temmuz 1876’da vefatından sonra, Paris’te yaşayan dul eşi Antoinette Chabert (1828-1890) ve kızları Marie Anne Béatrix (1859-1928), Antoinette (1868-1926), Hélène Marie Ernestine (1883-1903) ve oğulları Robert Emmanuel Pacifique (1863-1918) tarafından, 1884 yılında Londra doğumlu Hollandalı John Théodore Botter’e (çoğu kaynakta Jean Botter olarak görünür), 60.000 kuruş karşılığında satılmıştı. Osmanlı Sarayı’nda saray terzisi olan ve daha ziyade şehzadelere giysiler hazırlayan John Théodore Botter ile eşi Maria Snoeck’in beş çocukları olmuştu. 1882’de doğan oğulları Jean Théodore çok yaşamamış, aynı yıl içerisinde vefat etmişti. Daha sonra Peter ve Charles adında iki oğulları, Louise ve Marie Joséphine isimli iki kızları olmuştu. İçerisinde eski bir ev bulunan sahildeki bu uzun araziye John Théodore Botter, biri kendisi ve karısı Maria Snoeck için, üçü de çocukları; 8 Ocak 1898’de Cesar Marius Joffredy ile evlenen kızı Louisa, ilk evliliğini 7 Ekim 1896’da Alfred Joseph Rizzo, ikincisini 7 Ocak 1899’da da William Smith Layte ile yapan kızı Marie Joséphine ve kardeşinin dul kalan karısı 22 Mart 1878 İstanbul doğumlu Blanche Marie Marguerite Aublé ile 5 Haziran 1906’da evlenen oğlu Charles için olmak üzere, yanyana dört köşk yaptırtmıştı.
Blanche Marie Marguerite Aublé, 23 Ocak 1901’de Peter Botter ile evlenmiş, ancak Peter 1906’da vefat edince dul kalmış, çok geçmeden de kayınbiraderi Charles ile evlenmişti. John Théodore Botter’in yaptırdığı dört köşkün tamamının malzemeleri İtalya’dan getirtilmişti.
John Théodore Botter’in Fenerbahçesi’ndeki kendisi ve çocukları için yaptırdığı yazlık köşlerinin dışında Pera’da Tünel Meydanına çok yakın Rus Konsolosluğu’nun (günümüzde Narmanlı Han) karşı sırasında, İtalyan mimar Raimondo D’Aronco tarafından tasarlanan ve 1900-1901 yıllarında inşaa edilen Art Nouveau mimari tarzında bir Apartmanı daha vardı.
Fenerbahçesi Botter Köşkleri (sağ ve sol baştaki hariç) (Botter Köşkleri ile ilgili daha ayrıntılı bilgi için:http://lcivelekoglu.blogspot.com/2013/11/ekstasyonlar-2-feneryolu-tren-istasyonu.html |
Fenerbahçesi’ndeki Botter köşklerinden, bahçesindeki mermer “Balıkçı Kız” heykeli ile ünlü olan John Théodore Botter ile eşi Maria Snoeck’e ait olan köşk. |
Mimar Raimondo D’Aronco’nun Botter Apartmanı çizimi |
Botter Apartmanı Fotoğraf, “Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi”nden alınmıştır ve Erkin Emiroğlu’na aittir. |
1895 yılında İstanbul Saint-Joseph Fransız Lisesi’nde eğitim görmüş olan Hırvat asıllı Topoğraf Jacques Pervititch tarafından Türkiye Sigortacılar Daire-i Merkeziyesi adına Ağustos 1932’de tanzim edilmiş 50 numaralı Beyoğlu-Metro Han-Kumbaracı paftasında Botter Apartmanı (kırmızı ok ile işaretli). Bu haritada Botter Apartmanı 473-475-477 numaralar ile işaretlenmiş. |
Botter Apartmanı İstiklal Caddesi cephesi |
Raimondo D’Aronco tarafından 1900-1901 yıllarında tasarlanıp inşaa edilen Art Nouveau Botter Apartmanı ve altında bir zamanlar Décugis Mağazası’nın yer aldığı dükkan |
Botter Apartmanı uzun bir süredir, birinci kat balkonunun çökme tehlikesi nedeniyle bu şekilde çelik konstrüksiyon ile desteklenmiş ve tahta perde ile çevrilmiş olarak, bir gün restore edileceği günü beklemekte. |
Art Nouveau mimari tarzının İstanbul’daki en önemli örneklerinden birisi, hatta birincisidir.
İstiklal Caddesi üzerinde yer alan Art Nouveau Botter Apartmanı’nın bu fotoğrafta görünen giriş kapısı detayı bile, onun ne derece önemli ve nadir bir sanat eseri olduğunun kanıtıdır. |
Böyle müstesna, değer biçilmez bir Art Nouveau Apartmanın altında Décugis ailesinin züccaciye dükkanını hayal etmek, gözünde canlandırmak bile insanı heyecanlandırıyor. Bir an için bu olağanüstü mermer işçiliği ile sarmaşık güllerinin sardığı Apartman girişinin hemen 1-1,5 metre sol tarafında, pırıl pırıl temizlenmiş camekanın içerisinde teşhir edilen , Havilland Limoges Porselenleri, Baccarat Kristalleri ve Cristofle Gümüşlerini canlandırdığınızda ortaya çıkan manzarayı tarif etmekte ben zorlanıyorum.
Kısacası John Théodore Botter’in atölye, teşhir ve kabul salonlarının birinci katta olduğunu belirtir. Öte yandan başka kaynaklar da John Théodore Botter’in atölye, teşhir ve kabul salonlarının zemin katta (dükkan) olduğunu belirtir.
Prof. Dr. Afife Batur;
“Özgün planlarından yapının en ilginç kesiminin zemin ve ara kat olduğu anlaşılmaktadır. Zemin katın caddeye bakan bölümünde Botter Moda Evi’nin satış ve teşhir salonları bulunmaktaydı. Bu salonlara karşılıklı yerleştirilmiş bir çift eğrisel konumlu merdivenle bağlanan ve defile için kullanılan daire planlı bir asma kat vardı. Duvarları ayna ve kumaş kaplı ve aydınlığa açılan pencereleri renkli vitraylarla bezeliydi. Büyük bir lüks ve zarafetle düzenlenip döşendiği söylenen bu bölümler, 1960’ta bir banka şubesine dönüştürülerek ortadan kaldırıldı...”
diyerek, ikinci görüşü desteklemekteydi.
Bu iki fikir birbirleriyle kat konusunda çelişir gibi gözükmektedir. Ben bir an için her iki görüşün de doğru olabileceğini düşünüyorum.
Şöyle ki; Botter Apartmanı’nın 1900-1901 yıllarında inşaa edildiğini ve 1905 tarihli Charles Edward Goad haritasında altının (dükkan katının) Züccaciye Décugis olarak belirtildiğini hesaba katarsak, bu ancak şu şekilde mümkün olabilir.
1900-1905 yılları arasında John Théodore Botter, Prof. Dr. Afife Batur’un belirttiği gibi zemin katını atölye, satış ve teşhir mekanı olarak kullanmış ancak daha sonra 1905’ten (en geç) itibaren bir üst kata taşınarak zemin kattaki mekanı (dükkan) Décugis ailesine Züccaciye olarak işletmek üzere kiralamış olabilir.
Bunu çeşitli yıllara ait Şark Yıllıkları’nı araştırdığımızda da açıkça görebilmekteyiz, 1909 yılı Şark Yıllığı’nda J. T. Botter, Grand Rue de Pera 477 adresinde görünürken, H. Décugis Züccaciye Mağazası, Grand Rue de Pera 471,473’te görünmektedir.
1938 yılına baktığımızda da J. T. Botter’in İstiklal Caddesi Botter Han. No:1’de, H. Décugis’in ise yine İstiklal Caddesi, 473’te olduğunu görmekteyiz.
1938 yılı Şark Yıllığı’nda Botter J. (üstte) ve H. Decugis (altta) adres bilgileri. |
Décugis’lerin Grand Rue de Pera 473’deki (bazen 471) mağazasının yanısıra bir diğer mağazası da Perşembe Pazarı’nda Ömer (günümüzde Ömerağa) sokak No:8 ve No:13’de yer almaktaydı.
Hippolyte François Décugis’in torunu, Hippolyte Louis Décugis’in kızı Rose, ilk evliliğini 9 Nisan 1908’de Ewald Louis Gaspard Aublé*(27 Mayıs 1876) ile, ikincisini ise 15 Ekim 1922’de de Kadıköy’de Rum Ortodoks ve Fransız uyruklu mimar Théodore Theodorides ile yapmıştı.
*Ewald Louis Gaspard Aublé, John Théodore Botter’in iki oğlu Peter ve Charles ile evlilik yapmış olan Blanche Marie Marguerite Aublé’nin ağabeyidir.
28 Ağustos 1916’da Hippolyte Louis Décugis’e bir kararname ile Légion d’honneur Şövalye ünvanı verilmişti.
Belvü Oteli ve Gazinosunun tam karşısındaki Alptekin sokağının güney kaldırımında yer alan Décugis villalarının yanısıra, Hippolyte François Décugis sokağın kuzey kaldırımındaki ve yine Oppenheim’e ait olan, sokak boyunca derinliğince uzanan dört dönümlük araziyi de satın almıştı. Hermann Joseph Oppenheim’e ait iki evden biri bu arazideydi. O ev yıkarak yerine arazinin ortasına denk gelen ve sokağa paralel olarak iki katlı, kagir, kırmızı renkli ve tarzından dolayı İngiliz Evi olarak anılan bir villa inşaa ettirilmişti. Mülkiyeti Décugis’lere ait olan o villada, Rose ve kocası Théodore Theodorides yaşamışlardı.
Belvü Oteli ve Gazinosunun tam karşısındaki Alptekin sokağının güney kaldırımında yer alan Décugis villalarının yanısıra, Hippolyte François Décugis sokağın kuzey kaldırımındaki ve yine Oppenheim’e ait olan, sokak boyunca derinliğince uzanan dört dönümlük araziyi de satın almıştı. Hermann Joseph Oppenheim’e ait iki evden biri bu arazideydi. O ev yıkarak yerine arazinin ortasına denk gelen ve sokağa paralel olarak iki katlı, kagir, kırmızı renkli ve tarzından dolayı İngiliz Evi olarak anılan bir villa inşaa ettirilmişti. Mülkiyeti Décugis’lere ait olan o villada, Rose ve kocası Théodore Theodorides yaşamışlardı.
Hippolyte François Décugis’in eşi Marie “Louise” Elvire Prieur, 23 Şubat 1933’te, 71 yaşında İstanbul’da vefat etmiş ve Feriköy Katolik Mezarlığına defnedilmişti.
Hippolyte François Décugis, eşi Marie “Louise”in vefatının ardından onun üzüntüsüyle kendini konağına kapatmış ve kapılarını hiç kimselere açmamıştı. Eşinin yasını tutmak için Fransa’dan sipariş ederek getirttiği özel yapım kepenklerle konağın tüm pencerelerini kapattırmış, tüm odaları karanlığa gömmüş ve eşinin yasını bu şekilde tutmuştu. Hippolyte François Décugis 13 Mart 1942’de, 91 yaşında İstanbulda vefat etmiş ve eşinin yanına Feriköy Katolik Mezarlığına defnedilmişti. Annesinin vefatından ve babasının da kendisini konağa kapatmasından sonra işlerin tamamen başına geçen Hippolyte Louis Décugis, İstanbul’daki Christofle Evi’nin resmi temsilcisi de olmuştu.
Baba Hippolyte François Décugis’in vefatından sonra konak oğlu Hippolyte Louis Décugis’e kalmış, 1955 yılının 6-7 Eylül günlerinde özellikle Rumlar başta olmak üzere İstanbul’da yaşayan azınlıklara karşı yapılan organize toplu saldırılardan (pogrom*) sonra da, konağı satarak Fransa’ya göç etmiş, çok geçmeden 1 Kasım 1957’de, 72 yaşında Paris’in banliyösü Neuilly-sur-Seine’de vefat etmişti.
Décugis ailesinin kapatmak zorunda kaldığı Botter Apartmanı altındaki “Eşya-yı Nefise-i saire Mağazası” da 1960’larda bir Bankanın şubesine dönüştürülmüştü.
*pogrom: dinsel, etnik veya siyasi nedenlerle bir azınlık gruba karşı yapılan şiddet hareketleridir. Bu şiddet hareketleri, genellikle evleri, işyerlerini veya ibadet yerlerini tahrip etmek, insanları dövmek, yaralamak, tecavüz etmek veya öldürmekten oluşur.
Belki de 6-7 Eylül olayları yaşanmamış olsaydı, muhtemelen Décugis ailesi, kurulu düzenlerini bozmayacak ve tıpkı Beyrut’ta 1867’den günümüze faaliyetini sürdürebilen Au Gant Rouge (Kırmızı Eldiven) gibi ticari faaliyetlerine devam edeceklerdi.
Çok değil, 6-7 Eylül Pogrom’undan yaklaşık 210 gün öncesinde bir alacak verecek hesabı adına 5 Nisan 1955 tarihinde mağaza kartı arkasına yazılarak imza edilmiş küçük bir not, aslında hayatın endişesizce devam ettiğine, işlerin doğal akışı içerisinde sürdürüldüğüne dair önemli bir ipucudur.
Olaylar sırasında yaşananların, vehametini ve şiddetin sonrasında yaşanan acılarını anlatan, bir tanığının ifadesinden 6-7 Eylül Pogrom’u;
O günlerde 18 yaşında bir delikanlı olan ve Kapalıçarşı, Kalpakçılar Caddesi’nde Beyazıt Kapısı’na yakın olan Büyük Çeşme’nin karşısında, Ermeni asıllı Hagop Usta’nın düğmeci dükkanında tezgahtar olarak çalışan, ve olay günü ustasının rahatsız olan eşini Yalova Kaplıcaları’na götürmesi nedeniyle dükkanı yalnız açan ve idare eden Ermeni asıllı Ohannes (Onnig) Garavaryan (1937-2018) o günü ve Tünel Meydanı civarındaki yaşadıklarını, gördüklerini, korkularını, endişelerini Kemal Yalçın’ın 8 Eylül 2001’de Agos Gazetesi’nde kaleme aldığı “Gurbette Kırk Yıl” başlıklı yazısında anlatmıştı.
Baba Hippolyte François Décugis’in vefatından sonra konak oğlu Hippolyte Louis Décugis’e kalmış, 1955 yılının 6-7 Eylül günlerinde özellikle Rumlar başta olmak üzere İstanbul’da yaşayan azınlıklara karşı yapılan organize toplu saldırılardan (pogrom*) sonra da, konağı satarak Fransa’ya göç etmiş, çok geçmeden 1 Kasım 1957’de, 72 yaşında Paris’in banliyösü Neuilly-sur-Seine’de vefat etmişti.
Décugis ailesinin kapatmak zorunda kaldığı Botter Apartmanı altındaki “Eşya-yı Nefise-i saire Mağazası” da 1960’larda bir Bankanın şubesine dönüştürülmüştü.
*pogrom: dinsel, etnik veya siyasi nedenlerle bir azınlık gruba karşı yapılan şiddet hareketleridir. Bu şiddet hareketleri, genellikle evleri, işyerlerini veya ibadet yerlerini tahrip etmek, insanları dövmek, yaralamak, tecavüz etmek veya öldürmekten oluşur.
Çok değil, 6-7 Eylül Pogrom’undan yaklaşık 210 gün öncesinde bir alacak verecek hesabı adına 5 Nisan 1955 tarihinde mağaza kartı arkasına yazılarak imza edilmiş küçük bir not, aslında hayatın endişesizce devam ettiğine, işlerin doğal akışı içerisinde sürdürüldüğüne dair önemli bir ipucudur.
6-7 Eylül pogrom’u öncesinde , 5 Nisan 1955 tarihinde, mağaza kartı arkasına yazılmış bir alacak verecek notu. |
6-7 Eylül Pogrom’u sonrasında İstiklal Caddesi Tünel Meydanı’ndan Narmanlı Han’a doğru. Sağda kırmızı ok ile işaretli dükkan Décugis Mağazasıdır. |
Düğmecinin karşısındaki çeşmenin önünde eski elbise satarak geçimini kazanan Hagop Ustanın ahbabı Hasan, Onnig’e gelişen olayların ilk haberini veren olmuş, onu bir an önce dükkanın kepenklerini kapatarak Kurtuluş’taki evine doğru yola çıkmaya ikna etmişti.
Köprü kapalı olduğu için karşıya bir kayık kiralayarak geçmek zorunda kalan Onnig;
“Normal zamanlarda 3,5 lira olan geçiş ücreti hemen yirmi liraya çıkmıştı. Parayı pulu düşünecek zaman değildi. Battık, batıyoruz derken Karaköy iskelesine ayak bastım. Hemen Yüksek Kaldırım’a doğru koşturdum. Bir an evvel Kurtuluş’taki evimize ulaşmak istiyordum.
Gördüğüm manzara korkunçtu! Ellerinde baltalar, balyozlar, büyük büyük sopa ve demir çubuklar olan gözü dönmüş insanlar, grup grup dükkânlara, mağazalara saldırıyor. Kepenkleri, camları, kapıları kırıyor, içindekileri yağmalıyor ya da sokağa atıyordu.
Yoldan yürümek imkânsızdı. Korkumdan bir grubun içine girdim. Onlarla birlikte yürümeye başladım. Her grubun başında emir veren bir kişi vardı. Yağmacılar başkanlarının emrine uyuyor, her dükkânı değil, önceden işaretlenmiş belli dükkânları, mağazaları kırıp yıkıyor, içindekileri yağmalıyorlardı. Bazı gruplar ise sadece kepenkleri, camları kırıp döküyor, ama yağma yapmıyordu. Ben gruptan gruba geçerek Tünel’e kadar varabildim.
Tünel çıkışının önündeki meydanda askerler sıra sıra, ellerinde silahlarla bekliyorlardı. Gözlerinin önünde dükkânları kırıp yıkan, malları yağmalayanlara hiç karışmıyorlardı.
‘Ne bekliyorsunuz? Bu yağmacılara, bu çapulculara neden engel olmuyorsunuz?..’ diye soranlara;
‘Henüz bize durdurun emri gelmedi!..” cevabını veriyorlardı.
Duracak zaman değildi. Tünel’den Taksim’e doğru, İstiklal Caddesi’ndeki işaretli tüm dükkânları, mağazaları, işyerlerini, kuyumcuları, beyaz eşya satan mağazaları grup grup olmuş binlerce yağmacı kırıp yıkıyordu. İstiklal Caddesi’nde yerleri top top kumaşlar, elbiseler, sokağa atılmış mallar kaplamıştı. Ben gene gruptan gruba geçerek, yağma, küfür, kırma, yıkma sesleri içinde yürüyerek Taksim’e ulaşabildim.”
Yoldan yürümek imkânsızdı. Korkumdan bir grubun içine girdim. Onlarla birlikte yürümeye başladım. Her grubun başında emir veren bir kişi vardı. Yağmacılar başkanlarının emrine uyuyor, her dükkânı değil, önceden işaretlenmiş belli dükkânları, mağazaları kırıp yıkıyor, içindekileri yağmalıyorlardı. Bazı gruplar ise sadece kepenkleri, camları kırıp döküyor, ama yağma yapmıyordu. Ben gruptan gruba geçerek Tünel’e kadar varabildim.
Tünel çıkışının önündeki meydanda askerler sıra sıra, ellerinde silahlarla bekliyorlardı. Gözlerinin önünde dükkânları kırıp yıkan, malları yağmalayanlara hiç karışmıyorlardı.
‘Ne bekliyorsunuz? Bu yağmacılara, bu çapulculara neden engel olmuyorsunuz?..’ diye soranlara;
‘Henüz bize durdurun emri gelmedi!..” cevabını veriyorlardı.
Duracak zaman değildi. Tünel’den Taksim’e doğru, İstiklal Caddesi’ndeki işaretli tüm dükkânları, mağazaları, işyerlerini, kuyumcuları, beyaz eşya satan mağazaları grup grup olmuş binlerce yağmacı kırıp yıkıyordu. İstiklal Caddesi’nde yerleri top top kumaşlar, elbiseler, sokağa atılmış mallar kaplamıştı. Ben gene gruptan gruba geçerek, yağma, küfür, kırma, yıkma sesleri içinde yürüyerek Taksim’e ulaşabildim.”
diyerek anlatmıştı o saatleri...
6-7 Eylül Pogrom’u sonrasında İstiklal Caddesi Tünel Meydanı’nda Narmanlı Han önü. Az önceki fotoğrafın farklı bir açıdan ve daha yakından çekilmişi. Sağda kırmızı ok ile işaretli dükkan Décugis Mağazasıdır. |
Fotoğraf: Hayati İnaç |
Bir gün geçti üstünden. Bir bekçiyle polis geldi. Bakışları kinliydi:
‘Burası Hıristiyan memleketi değil! Nedir bu vitrin böyle? Başına bir iş gelmeden edebinizle kaldırın onları derhal!’
‘Hayır!’ diyemedim. Korkumdan dilim tutuldu.
‘Tamam efendim! Derhal kaldırırız!’
Ellerimle kurduğum dekoru, gene kendi ellerimle kaldırdım. Bu olay benim dayanma gücümü yıktı, sabır taşımı çatlattı, bardağımdaki suyu taşırdı.
Bu olaydan sonra ülkemi, yurdumu, vatanımı terk etmek zorunda kaldım.”
Az önceki iki fotoğrafın ters yönden, büyük bir ihtimalle de İsveç Konsolosluğu önünden çekilmiş hali. Décugis Mağazası biraz daha sağda kalmaktadır. |
Evet, asıl hedefteki azınlıklar Rum asıllı aileler, onların evleri, iş yerleri ve ibadethaneleriydi, Rum asıllı olmadıkları için belki de Décugis ailesinin ne mağazalarına ne de evlerine saldırılmamıştı ancak, o gün Ermeni Ohannes Garavaryan’ın yaşadıklarını, gördüklerini Décugis ailesi de yaşamış, görmüş, rahatsızlık duymuş ve o endişeli ruh hali ile Ohannes kadar uzun süre dayanamamış, kurulu düzenlerini bozup, satıp, savıp kısa süre içerisinde Türkiye’yi terketmek zorunda kalmışlardı.
Uzun yıllar kullanılmadan kaderine terk edilen Décugis Konağı, 1987 yılında Taşınmaz Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu tarafından tescil edilmiş ve aynı yıl bir restorasyon geçirmişti. Konağa dördüncü ve beşinci katlar bu restorasyon sırasında eklenmiş olabilir. Restorasyon sırasında katlardaki büyük mekanlar da ikiye bölünerek iki oda haline getirilmişti. 2001 yılında Arguş ailesi tarafından satın alınan Décugis Konağı, 28 yaşındaki Ebru ve 24 yaşındaki Duygu Arguş kardeşler tarafından, Mimar Sinan Üniversite’sinden uzman bir ekipten destek alınarak restore ettirilmiş ve tarihi binalara verilen özel bir belge ile Galata Antique Hotel adıyla işletmeye açılmıştı. İki kız kardeş inşaat ve restorasyon devam ederken konak hakkında bilgi toplamaya çalışmışlar, tapuda konağın sahibinin adına rastladıklarındaki duygularını ise,
“Binanın sahibini bulunca,
dedemizi bulmuş gibi sevindik”
diyerek ifade etmişlerdi.
Décugis Konağı, İllüstrasyon Alicia Aradilla Fotoğraf, Galata Antique Hotel tanıtım sayfasından alınmıştır. |
Décugis Ailesinin
Kışlık Konağı
Beyoğlu’nun eski Kabristan, günümüz Meşrutiyet Caddesini, Ensiz Sokağa bağlayarak Tünel Meydanına ulaştıran merdivenli Nergis Sokağının köşesinde yer alan ve girişi de sokak üzerinde olan, 10 numaralı 3 katlı kâgir konak, Fransız Décugis Ailesi için, Alexandre Vallaury tarafından tasarlanmış ve 1881 yılında inşaa edilmişti.
150 metrekarelik köşe parselin tamamına oturan ve bir bodrum üzerine üç katlı olarak inşaa edilen konak aynı zamanda Alexandre Vallauri’nin ilk konut uygulamalarından birisidir.
1905 tarihli Charles Edward Goad haritasında, Décugis Konağı (kırmızı ok ile işaretli). |
1895 yılında İstanbul Saint-Joseph Fransız Lisesi’nde eğitim görmüş olan Hırvat asıllı Topoğraf Jacques Pervititch tarafından Türkiye Sigortacılar Daire-i Merkeziyesi adına Ekim 1932’de tanzim edilmiş 51 numaralı Beyoğlu-Şişhane-Karakol paftasında Décugis Konağı (kırmızı ok ile işaretli). |
Ekim 1932 tarihli Jacques Pervititch haritaları 51 numaralı Beyoğlu-Şişhane-Karakol paftasında Décugis Konağı (kırmızı ok ile işaretli). |
1950 tarihli Yüksek Mimar Suat Nirven’in Beyoğlu-Tünel-Galatasaray haritasında Nergis Sokağı 10 numaralı Décugis Konağı (kırmızı ok ile işaretli). |
çatısı kiremit ile kaplanmıştı. Tüm cephelerde giriş katı ve girişin altında kalan kısımlar taş kaplanmış, diğer katlarda taştan pencere süveleri, kemerleri, pilaster* şeklindeki köşe kolonları hariç sıva ile sıvanmıştı. Giriş katındaki pencereler basık kemerli, Nergis Sokağına bakan güney cephesindeki birinci kat pencereleri düz ancak üzerleri üçgen alınlıklı, ikinci kat pencereleri ise düzdü. Meşrutiyet Caddesine bakan batı cephesinde ise pencereler birinci katta yuvarlak kemerli, ikinci katta ise hem yuvarlak, hem de üzerleri üçgen alınlıklıydı. Meşrutiyet Caddesine bakan batı cephesinde iki kat yüksekliğindeki cumba ve köşelerdeki pilaster şeklindeki köşe kolonları, birinci kat altı ve saçak seviyesindeki yatay silmeler ile çerçevelenmişti.
*Pilaster, mimaride duvara yapışık sütun şeklinde kullanılan bir inşaat tekniğidir. Yapılarda süs öğesi olarak kullanılır. “Sütunce” ya da “Pillar” olarak da anılan bu teknik, dört köşeli sütun, duvara yapışık ve yarısı duvara gömük olarak kullanılmasıdır. Bazı durumlarda pilaster yarı yuvarlak şekilde de uygulanabilir. Genellikle Binaların önyüzünde (cephe) görsellik yaratmak için, bazı durumlarda da kapı veya pencerelerin yanlarında süs amaçlı olarak da kullanılır.
Fotoğraf: Hayati İnaç |
150 metrekarelik köşe parselin tamamına oturan ve bir bodrum üzerine üç katlı olarak inşaa edilen konak aynı zamanda Alexandre Vallauri’nin ilk konut uygulamalarından birisiydi.
Girişten altı basamak ile çıkılarak ulaşılan koridorun sağ tarafında üç kollu bir merdiven tüm katlarda devam eder, koridorun solunda, Meşrutiyet Caddesine bakan iki oda yer alırdı. Yapının servis mekanları kuzeydoğu köşesinde ve aydınlıktan ışık alırdı. Birinci ve ikinci katlar aynı plan şemasına sahipti ve köşeye denk gelen oda girişin üzerini de kullanarak “L” biçiminde bir salona dönüşürdü. İki kanatlı kapılar ile ayrılan odalar, kapılar açılarak birleştirildiğinde tüm kat geniş bir salon haline gelebilirdi. Tabii ki bu anlatılanların hepsi binanın orijinal halindeki plan şemasıydı, büyük bir ihtimal ile bugün Otel olarak kullanılmak üzere mekanların birçoğunda değişiklik yapılmış olmalıdır.
Décugis Konağının ön cephesinde, Meşrutiyet Caddesi ile Nergis Sokağı kesiştiği köşede yer alan A. VALLAURİ Arte. imzası |
Décugis Konağının ön cephesinde, Meşrutiyet Caddesi ile Nergis Sokağı kesiştiği köşede yer alan A. VALLAURİ Arte. imzası |
Konağın inşa tarihi ile ilgili yine farklı tesbitler vardır. Bazı kaynaklar Nergis Sokağı’ndaki giriş kapısı üzerindeki kemer kilit taşında yazan 1881’i esas alırken, başka kaynaklar da Kabristan Sokağı (Meşrutiyet Caddesi) cephesinde 1. kat pencerelerinden en sol baştaki pencerenin kemer kilit taşı üzerinde yazan 1895 tarihini kabul etmektedir.
İnşaatın 1881 yılında başlayıp 1895 yılında bitirilmiş olduğu düşüncesi bana çok mantıklı gelmiyor, zira az değil söz konusu olan 14 yıllık bir süreç. Ancak ben, bir kaynakta rastladığım “Alexandre Vallaury’nin İstanbul’da aldığı ilk iş, Fransız Levanten bir aile olan Décugis’ler için tasarlamış olduğu neo-rönesans üslûbundaki kışlık konaktır.”
Giriş kapısı üzerinde 1881 tarihi |
Fotoğraf: Hayati İnaç
Birinci kat (en sol) penceresi üzerinde üzerinde 1895 tarihi |
sözüne ve böyle bir kitabe için kapı üzerinin daha uygun olduğu düşüncesine dayanarak, 1881 tarihini kabul ediyorum.
Ayrıca 1894 tarihli Şark Yıllığı’nda H. Décugis mağaza adresi; Grand Rue de Pera 471, 473. diye belirtilirken, bunun yanısıra, Dom: (domestique-ev) olarak da Rue Nerguiz (Nergis sokak) 32 numaranın belirtiliyor olması, konağın inşaa tarihinin 1895 olamıyacağının da bir kanıtıdır.
Elbette pencere üzerindeki kilit taşında yazan 1895 tarihinin de bir anlamı olmalıdır. Belki konağın inşasından 14 yıl sonra yapılan bir tevsii ya da tadilatın tarihi olabilir.
Ayrıca 1894 tarihli Şark Yıllığı’nda H. Décugis mağaza adresi; Grand Rue de Pera 471, 473. diye belirtilirken, bunun yanısıra, Dom: (domestique-ev) olarak da Rue Nerguiz (Nergis sokak) 32 numaranın belirtiliyor olması, konağın inşaa tarihinin 1895 olamıyacağının da bir kanıtıdır.
Elbette pencere üzerindeki kilit taşında yazan 1895 tarihinin de bir anlamı olmalıdır. Belki konağın inşasından 14 yıl sonra yapılan bir tevsii ya da tadilatın tarihi olabilir.
Fotoğraf: Hayati İnaç
Décugis Konağı’nın Batı cephesi,
Meşrutiyet Caddesine bakmaktadır. |
NeoKlasik, NeoBarok ve NeoRönesans elemanların bir arada kullanılması yapıya eklektik bir görünüş vermektedir. Meşrutiyet Caddesi’ne bakan batı cephesinde geleneksel Türk mimarisi ile bağlantı sağlayan ve Barok taş konsollarla desteklenmiş iki kat yüksekliğindeki cumba oldukça belirgin bir ögedir. Bu durum klasik sütun başlıkları, rozetler, grifon ve mask gibi batılı öğelerle dengelenmiştir.
Cephede asimetrik olarak görülen cumbanın konumunu, tam karşısına denk gelen Kıblelizade sokağı ve Haliç manzarası belirlemiştir.
Fotoğraf: Hayati İnaç
Kıblelizade Sokağı içerisinden Décugis Konağı’nın görünüşü.
Konağın üzerindeki iki kat ve teras, konak Décugis ailesi
tarafından satıldıktan sonra ilave edilmiştir.
|
Meşrutiyet Caddesi cephesi, güney kısmında, zemin kat penceresinin ekseninde yer alan ve iki kat boyunca yükselen cumba ile, farklı bir karakter kazanmıştır.
Fotoğraf: Hayati İnaç
|
Cumba, yoğun bir bezeme anlayışıyla ele alınarak cephedeki vurgusu arttırılmıştır. Cumbanın cephe yüzeyiyle buluştuğu köşelerde, binanın gövdesine yerleştirilmiş yivli pilasterler tekrarlanmaktadır. Cumbanın köşesindeki pilasterler birinci katta İyonik sütun başlıklarıyla ikinci katta ise Korint başlıklarıyla sonlanır.
Cumba, kenarlarda bitkisel bezemeli iki iri Barok taş konsol üzerinde taşınır, cumbanın taban yüzeyinde ise yanyana üç rozet kabartması sıralanmaktadır. Cumba’nın altında kalan zemin kat penceresinin kemer kilit taşında belirgin olarak evin sahibi olan Hippolyte Louis Décugis’in isminin baş harfleri (HD) kabartma olarak işlenmiştir.
Cumbanın altındaki pencere kemerinin kilit taşında Hippolyte Décugis adının ilk harflerinden H ve D insiyalleri (insignia) |
Cumbanın birinci katında, yuvarlak kemerli bir niş (aedicula, edikula, edikül) içerisine yerleştirilmiş bir pencere ile pencerenin iki yanında Toksan başlıklı birer yarım ve birer de çeyrek pilaster yer alır. Niş kemerinin içindeki yarım daire duvar yüzeyi (tympanum) nervürlü bir taş dokusu ile doldurulmuştur. Kemerin üstündeki üçgen boşluklar profillerle belirginleştirilmiş, ortasına da Barok bir rozet yerleştirilmiştir. Cumbanın birinci kat bitimi meander desenli bir friz ile belirginleştirilmiştir.
Batı Cephesindeki iki kat yüksekliğindeki cumba |
Cumbanın birinci katı |
Cumbanın ikinci katında ise birinci kata benzer bir şema uygulanmış ancak, bu kez üslup değişikliği yapılarak farklılaştırılmıştır. Yine yuvarlak kemerli bir niş (aedicula, edikula, edikül) içerisine yerleştirilmiş bir pencere ile pencerenin iki yanında sıralanan birer yarım ve birer de çeyrek pilaster kullanılmışsa da, bu kez hem pilesterlere yiv açılmış hem de sütun başlıklarında İyonik sütun başlığı tarzı tercih edilmiştir. Bu katta da niş kemerinin içindeki yarım daire duvar yüzeyi (tympanum) nervürlü bir taş dokusu ile doldurulurken, bu kez yuvarlak kemer yerine alçak üçgen bir alınlık, onun üzerinde de dişli frizli bir korniş ile cumba katı sonlandırılmıştır.
Batı Cephesindeki iki kat yüksekliğindeki cumba
|
Üçgen alınlığın orta noktasında ise palmet desenli bir mahya akroteri bulunmaktadır. Üçgen alınlığın üst üçgen boşluklarında ise sırtları birbirlerine dönük iki Grifon kabartması dikkat çeker. Konağın saçak silmesinin altında kalan rozetler üzerinde yüksek kabartma tekniğiyle yapılmış insan portreleri vardır.
Konak, Meşrutiyet Caddesi tarafından mobilya satış mağazası olarak kullanılan bir bodrum kat üzerinde üç kat olarak inşa edilmişti. Tasarım, bir kaide ve bir üst kısımdan oluşur. Kaide kısmı zemin katını, üst kısım ise birinci ve ikinci katı içine alır. Rustik taş örgüsüyle ele alınmış kaide kısmı, yapıyı sararak iki cephede de devam eden, dikdörtgen taş dizilerinden oluşmuş, geniş bir silmenin üzerine oturur.
Kaidenin sade ele alınmış mimari elemanları ve rustik taş dokusuna karşılık üst kısmın daha detaylandırılmış ve sıvalı cephe yüzeyi bu iki kısım arasındaki kontrastı çok belirginleştirir. Meşrutiyet Caddesi üzerindeki Batı cephesinde kullanılan taşlar, girintili çıkıntılı bir dokuyla işlenerek irili ufaklı derin böcek yeniği bir desen yaratılmış, bu yolla ışık gölge etkisi arttırılarak kaide daha fazla vurgulanmıştır.
Décugis Konağı’nın Nergis sokağından girişi, kapının üzerinde 1881 tarihi görülebilmektedir. |
Meşrutiyet Caddesi, güney cephesi cumbalı bölüm hariç tutulduğunda üçe bölünmüş gibidir.
Cumbanın sağında bir birim solunda iki birim gibi. Bu bölümlemeyi iki kat boyunca devam eden pilasterler belirginleştirmekte ve iki kat arasında sürekliliği sağlamaktadır.
Bu pilasterler ikili bir özellik gösterir, geniş ve düz bir pilasterin iki yanında daha ince ve daha az derin olan yivli birer pilaster daha yer alır. Geniş ve düz olanın üstünde akantus yaprağı sırası ile yivlerden oluşan geniş bir sütun başlığı yer alırken sağ ve solundaki yivli ve ince pilasterlerin üzerinde korint sütun başlıkları vardır.
Konağın tüm pencereleri hem cephelerde hem de iki katta birbirlerinden farklılaştırılmışlardır.
Girişin yer aldığı batı cephesi Rönesans cephe düzenini yansıtırken, güney cephesi (Meşrutiyet Caddesi) Rönesans cephe düzeni Barok bezemeler ve rozetlerle dengelenmiş, cephenin, pencereler, çıkma ve pilasterler dışında kalan yüzeylerinin sadeliği kat silmesinin altında tekrarlanan üç rozet kabartmasıyla kırılmış,
cepheler üç kademeli bir kornişten oluşan saçakla sonlandırılmıştır.
Bu yazımda da değerli katkılarını esirgemeyen
değerli arkadaş, Hayati İnaç’a teşekkür etmek isterim.
Kaynaklar:
1- Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi,
Kültür Bakanlığı ve Tarih Vakfı’nın ortak yayını. İstanbul 1993
2- 150 yılın sessiz tanıkları, Saray Porselenlerinden İzler
“Dolmabahçe Sarayı 150 yaşında”,
TBMM Milli Saraylar Yayını,
Haziran 2007, İstanbul
3- “Otel olan Galata konağının hüzünlü hikayesi”,
Özkan Güven, Milliyet 18 Mart 2004
4- Rakı Ansiklopedisi, Overteam Yayınları
5- “Annuaire Oriental” Şark Yıllıkları, SALT-Research
6- Galata ve Pera, Nur Akın, Literatür Yayınları, 2002
7- Alexander Vallaury’nin Mimarlığı: Genel Bakış
Seda Kula Say, Mimar ve Doktora Adayı, İstanbul Teknik Üniversitesi
8- Vallauri’nin Klasisist Cepheleri, Alkım Doğan Kılıç, İstanbul 2006
Yüksek Lisans tezi, İstanbul Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü
9- Türk Mimarisi’nde İz Bırakanlar I,
T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Ankara, 2015