Sayfalar

29 Aralık 2015 Salı

29 ARALIK; 190 YIL ÖNCE BUGÜN, NAPOLYON’UN RESSAMI DİYE DE TANINAN JACQUES-LOUİS DAVİD ÖLMÜŞTÜ.

TARİHTEN BUGÜNE DÜŞEN NOTLAR:
29 ARALIK 1825

190 YIL ÖNCE BUGÜN,
NAPOLYON’UN RESMİ RESSAMI DİYE DE TANINAN, NEOKLASİK DÖNEMİN ÖNEMLİ FRANSIZ RESSAMLARINDAN
JACQUES-LOUİS DAVID
77 YAŞINDA BRÜKSEL’DE
VEFAT ETMİŞTİ.
Öz Portre, Jacques-Louis David, 1794
Louvre Müzesi Koleksiyonu
30 Ağustos 1748’de doğan Jacques-Louis David, Neoklasik akımda 1780’lerde Rokoko tarzında, Venedik renkleriyle yaptığı tarihsel resimleriyle tanınmış, Fransız sanatının 19. yüzyıldaki temsilcisi olmuştu.

Yakın dostu ve Fransız Devrimi’nin liderlerinden, hukukçu ve politikacı Maximilien François Marie Isidore de Robespierre (1758 - 1794) ile, Fransız Devrimi’nin aktif bir destekçisi olmuş, Robespierre’in devrilmesi sonucu hapse de girmişti.

Le Sacre de Napoléon (Napolyon’un taç giyme töreni), ressamın 1805-1807 yılları arasında yaptığı en çok bilinen ve 1808 de ilk kez sergilenen tablosudur. Şu an Louvre Müzesi koleksiyonu içerisinde yer alan bu büyük boyutlu tablonun bir kopyası da Versay Sarayı’ndadır.
Le Sacre de Napoléon
629 x 979 cm
Louvre Müzesi Koleksiyonu



Versay Sarayı’ndaki kopyası
Tablo “Napolyon’un taç giyme töreni” olarak
adlandırılmış olsa da, aslında Notre Dame Katedrali’nde düzenlenen ve 2 Aralık 1804 tarihli bu taç giyme törenini işleyen tabloda Napolyon, eşi Joséphine de Beaharnais’e taç giydirmektedir.


Tabloda, I. Napolyon’un ve Joséphine de Beaharnais’in yanısıra, Napolyon’un annesi Maria Letizia Ramolino, ağabeyi Joseph Bonaparte, küçük kardeşi Louis Bonaparte, Louis Bonaparte ve Joséphine’in kız kardeşi Hortense de Beauharnais’in oğulları genç Napoléon-Charles, Napolyon’un kızkardeşleri Elisa, Pauline ve Caroline, ikinci konsül Jean-Jacques-Regis de Cambacérès, üçüncü konsül Charles-François Lebrun, Savaş Bakanı ve Napolyon’un Kurmay Başkanı Louis-Alexandre Berthier, Dışişleri Bakanı Talleyrand, kız kardeşi Caroline'in eşi ve Napoli Kralı Jochim Murat, Papa VII. Pius gibi şahısların yanısıra bir de Osmanlı Devlet adamı vardı.
Tabloda arka sıralarda sarığı ile dikkat çeken bu kişi, kinciliği ve acımazsızlığı ile isim yapmış, ulema sınıfından bir devlet adamı olan, III. Selim döneminde önce 1802’de başmühasip payesi ile, Paris Büyükelçisi Mehmet Said Galip Paşa’nın yanına orta elçi olarak atanmış, daha sonra da 1803-1806 yılları arasında Osmanlı Devleti’nin Paris elçiliği görevini yürütmüş olan,
Mehmed Sait Halet Efendi’dir (1760-1823).


Mehmed Sait Halet Efendi 1806’da Paris Büyükelçilik görevinin bitiminde İstanbul’a dönmüş, Kabakçı Mustafa İsyanı ve Alemdar Olayı sonrasında Sultan II. Mahmut, Halet Efendi’nin Bağdat’taki başarılı görevinden haberdar olmuş ve 1811’de onu tekrar rikab-ı humayun kethudası yaparak kendi maiyetine almış ve gizli yazışmalarla görevlendirmiş, 1815’de de padişahın başkatibi sıfatını almış ve büyük bir nüfuz kazanmıştı. 1823’e kadar sürdürdüğü bu görevi sırasında, II. Mahmut’un kendisine zararlı bulması üzerine Konya’ya sürülmüş ve ardından da başı kestirilerek öldürülmüştü.

Sokrates'in ölümü, Jacques-Louis David, 1787
 129.5 x 196.2 cm
New York, Metropolitan Sanat Müzesi Koleksiyonu


Jacques-Louis David’in çok bilinen tablolarından birisi de 1787 yılında yapmış olduğu 
Sokrates’in Ölümü adlı yağlı boya tablosudur.
Atina’lılara karşı düşüncelerini açıkça ifade etmesi ve gençlerin ahlakını bozduğu gerekçesi ile sürgüne ya da baldıran zehiri içerek kendini öldürmeye makhum edilen Sokrates, ölümü tercih etmişti. Tabloda sanatçı, bir yatağın üzerinde oturan Sokrates’i, yatağın ucunda keder içinde oturan yaşdaşı, öğrencisi ve yakın dostu Kriton’u, Sokrates’in dizini tutan Platon’u, kırmızı elbiseli ve baldıran zehiri dolu kupayı Sokrates’e utanç içerisinde yüzünü kapatarak uzatan bir öğrencisini (müridi) bir arada tasvir etmişti. Sokrates göğü işaret eden eliyle, adeta bu haksızlığın tanrılar katında hesabının sorulacağını işaret etmektedir.
Sokrates'in Ölümü, Mark Antokolsky, 1875
Rusya
Sokrates’in öldürülmesi 19. yüzyılda daha birçok sanatçı tarafından da işlenmiş popüler bir temadır.
Sokrates’in Ölümü, Giambettino Cignaroli (İtalyan), 1759


Sokrates’in Ölümü, Jacques-Philip-Joseph de Saint-Quentin (Fransız) 1738
Paris, École Nationale Supérieure des Beaux-Arts Koleksiyonu


Sokrates’in Ölümü, Jean-François Pierre Peyron (Fransız), 1787
Kopenhag, National Gallery of Denmark Koleksiyonu



























Jacques-Louis David’in yine çok tanınan tablolarından birisi de 19. yüzyılın önde gelen edebiyat ve siyaset çevrelerinin ilgisini çekmiş, Paris sosyetesinden varlıklı Madam Récamier’in (Juliette Récamier / Jeanne-Françoise Julie Adélaïde Récamier) portresidir. Neoklasik giysiler ve “à la Titus” tarzı kısa ve kıvırcık saç modeli ile resimlediği Madam Récamier’in portresine 1800’de başlayan ressam tabloyu 1802’de bitirebilmişti.

La Grande Odalisque, Jean Auguste Dominique Ingres, 1814
Tuval üzerine yağlı boya, 88,9 x 162,56
Louvre Müzesi Koleksiyonu
Tablo’nun kompozisyonu daha sonra 1814’te Ingres’in yaptığı “La Grande Odalisque” Büyük Odalık tablosuna da ilham kaynağı olmuştu.  
Madam Recamier, Jacques-Louis David, 1800-1802
Tuval üzerine yağlı boya, 174 x 224 cm.
Louvre Müzesi Koleksiyonu

 
Madam Recamier portresi, daha sonra 1949’da ünlü Belçika’lı Sürrealist ressam René Magritte tarafından da biraz hicvedilerek tekrar resmedilmişti.

Perspektive: Madam Recamier by David, René Magritte, 1949
Tuval üzerine yağlı boya, 60 x 80 cm.
Özel Koleksiyon




Rene Magritte resmetmekle kalmamış, aynı tabloyu, bronzdan 1967 yılında heykel olarak da yapmıştı.

Madame Récamier, René Magritte, 1967
Bronz kanape ve tabut. Teksas, Houston Menil Koleksiyonu






Jacques-Louis David’in başyapıtlarından biri sayılan bir başka tablosu ise, çok yakın arkadaşı olan, Fransız Devrimi’nin Robespiere ile birlikte en önemli düşünce ve eylem adamlarından birisi ve radikal tutumu ile tanınan Fransız bilim adamı ve hekimi
Jean-Paul Marat’ın 13 Temmuz 1793’de Charlotte Corday adlı Jironden* sempatizanı bir kadın tarafından evinde küvetinin içerisinde bıçaklanarak öldürülmesi ertesinde yaptığı “Marat’ın ölümü” adlı tablosudur.


*Jironden: isimlerini Bordeaux kentini de içine alan “Gironde” bölgesinden almış olan, Fransız devrimi sırasında krala yakın durmuş ve mecliste burjuvazinin sesi olarak yer almış, parti olmasa da bir parti kadar iyi organize olmuş bir örgüttü.

“Marat'ın Zaferi”, Jean-Paul Marat, 13 Nisan 1793 tarihinde Jirondenler tarafından Devrim Mahkemesi’ne verilmiş, ancak ertesi gün beraat etmişti. Onu karşılamaya gelen halk ona defneden yapılmış bir taç giydirmiş ve omuzlarına alarak taşımıştı.
(Anonim gravür, 1793)

Jean-Paul Marat
Bir gün öncesinde evinde ziyaret ettiği arkadaşının ertesi gün öldürülmesi sanatçıyı çok etkilemiş ve yakın arkadaşının ölümünü belgelemek ve bunu ölümsüzleştirmek istemişti.
Marat’ın ölümü, Jacques-Louis David, 1793
 165 x 128 cm
Brüksel, Belçika Kraliyet Güzel Sanatlar Müzesi Koleksiyonu
Tablo’da, Fransız Devrimi sırasında polisten kaçarken saklandığı kanalizasyonlarda bir çeşit deri hastalığı kaptığı için evinde su dolu bir küvetin içerisinde yatarak kendisini rahatlatmaya çalışan ve yazılarını yazan Marat, bıçaklandığı banyo küvetinin içerisinde yazıları ve yazı takımı ile bir arada betimlenmiştir.

Tabloda Marat’ı öldüren suç aleti bıçak, Marat’ın yere düşmüş ve en büyük silahı olan elindeki tüy kalemle neredeyse yanyana resmedilmişti. Yazı tahtasının üzerinde kalan elinde ise Corday’ın eve girmek için kullandığı not durmaktaydı. Notta;
“Benim büyük umutsuzluğum, sizin hayırseverliğinize ulaşmama vesile olacaktır”
yazmaktaydı.

Yazı masasının üzerinde Marat’ın yazmakta olduğu yarım kalan notta ise;
“Bu çek, kocası bu ülkeyi savunurken ölmüş beş çocuk annesi kadına verilecektir.”
yazıyordu. 

Normandiya’lı Marie Anne Charlotte Corday adlı kadın, elinde önemli kanıtlar ve bir liste olduğunu, bunları Marat’a vermesi gerektiğini söyleyerek evine gelmişti. Marat, eşinin itiraz etmesine rağmen kadını banyosunda kabul etmiş, konuşmuş, sonrasında da Corday elbisesinin altına sakladığı bir bıçağı Marat’ın göğsüne saplamıştı. Ölümcül yarasına rağmen karısına seslenmesine rağmen, ona sesini duyuramamış ve kısa sürede kan kaybından küvetin içerisinde ölmüştü.
Marie Anne Charlotte Corday
(1768-1793)

Marie Anne Charlotte Corday,
Marat'ın ölümünden 4 gün sonra,
17 Temmuz 1793’te, giyotinle idam edilmişti.
Corday'i yargılanırken gösteren karikatür, James Gillray, 1793




Marat’ın ölümünü, Fransız ressam Paul-Jacques-Aimé Baudry de 1861’de, hemen hemen aynı kompozisyonla, ancak tek farkla, tabloya Corday’i de ekleyerek resmetmişti.
Paul Jacques Aimé Baudry, “Marat’ın ölümünden sonra Charlotte Corday”, 1861
Nantes Güzel Sanatlar Müzesi Koleksiyonu



Elbette, Napolyon’un resmi ressamı olarak Jacques-Louis David’in Napolyon için yapmış olduğu tabloları unutmamak gerek.
Napolyon Tuileries Sarayında, çalışma odasında, Jacques-Louis David, 1812
Tuval üzerine yağlı boya, 203.9 x 125.1 cm
Washington D.C. National Gallery of Art Koleksiyonu

(Tablonun ikinci versiyonu, 1979’dan beri Versay Sarayı Koleksiyonundadır.)

Jacques-Louis David’in en ünlü Napolyon tablosu da elbette 5 adet kopyası ile

Mayıs 1800’de Alplerde Saint-Bernard geçidini geçen Napolyon’u at üzerinde betimlediği

“Napoleon Crossing the Alps”

  tablosudur.


Napolyon sanatçıya, aynı tablodan bir adet Saint Cloud Şatosu için, bir adet XIV. Louis tarafından savaş gazileri için yaptırılan Les Invalides kompleksi için, bir adet de Milano’daki Cisalpine Cumhuriyet Sarayı için yapmasını emretmişti. Beşincisi ise ölümüne kadar sanatçının atölyesinde kalmıştı.


Alpleri geçen Napolyon (1), Jacques-Louis David, 1801
Tuval üzerine yağlı boya, 261 x 221 cm
Malmaison Şatosu Müzesi Koleksiyonu

Malmaison Şatosu
İlk orijinal kopya daha sonra Napolyon’un büyük erkek kardeşi Joseph Bonaparte İspanya Kralı olunca onun tarafından Madrid’e götürülmüş, sürgün edilince kendisi ile birlikte Amerika’ya götürmüş, New Jersey’deki özel malikanesine asmıştı. 1949 yılında büyük yeğeni Eugenie Bonaparte vasiyetinde tablonun Malmaison Şatosu Müzesine verilmesini istemişti. O tarihten beri tablo Malmaison Şatosu Müzesi koleksiyonundadır. 
Alpleri geçen Napolyon (2), Jacques-Louis David, 1801
Tuval üzerine yağlı boya, 260 x 226 cm
Berlin Charlottenburg Sarayı

Charlottenburg Sarayı
Saint-Cloud Şatosu için yapılmış olan 1801 tarihli ikinci kopya, 1814’de Prusyalı askerler tarafından Berlin’e götürülmüştü.
Alpleri geçen Napolyon (3), Jacques-Louis David, 1802
Tuval üzerine yağlı boya, 272 x 232 cm
Versay Sarayı Koleksiyonu

Versay Sarayı
Invalid için yapılmış olan 1802 tarihli üçüncü kopya ise 1814 ’de Napolyon’un düşüşünden ve Krallığın Burbon Restorasyonu sırasında depoya kaldırılmış, 1837’de Fransa Kralı Louis-Philippe tarafından Versay’a asılmıştı, günümüzde hala Versay’dadır.
Alpleri geçen Napolyon (4), Jacques-Louis David, 1803
Tuval üzerine yağlı boya, 264 x 232 cm
Viyana, Belvedere Galerisi Koleksiyonu

Belvedere Sarayı
Milano’daki Cisalpine Cumhuriyet Sarayı için yapılmış olan 1803 tarihli dördüncü kopyaya ise 1816’da Avusturya’lılar el koymuştu. Tablo bugün Viyana’da Belvedere Sanan Galerisi’ndedir.
Alpleri geçen Napolyon(5), Jacques-Louis David
Tuval üzerine yağlı boya, 267 x 230 cm
Versay Sarayı Koleksiyonu

Versay Sarayı
Sanatçının ölümüne kadar atölyesinde tuttuğu beşinci kopya ise, 1825’de ölümünden sonra Bazar Bonne Nouvelle isimli alışveriş merkezi’nde sergilenmiş, 1850 yılında ressamın kızı Pauline Jeanin tarafından Tuileries Sarayına asılması için  III. Napolyon’a hediye edilmişti. Tablo 1979’da Versay Sarayı Müzesi’ne verilmişti.

Sanatçının öldükten sonra alınmış maskı

Belçika’da sürgündeki Jacques-Louis David, Brüksel’de tiyatro çıkışında bir atlı arabanın çarpması sonucu ağır yaralanmış ve sonrasında ölmüştü. Cenazesi Fransa’ya getirilmesine izin verilmediği için Brüksel Mezarlığına defnedilmiş, kalbi ise Paris Père Lachaise mezarlığına gömülmüştü.



24 Aralık 2015 Perşembe

24 ARALIK; 144 YIL ÖNCE BUGÜN, GUİSEPPE VERDİ’NİN BESTELEDİĞİ AİDA OPERASI İLK KEZ SAHNELENMİŞTİ.

TARİHTEN BUGÜNE DÜŞEN NOTLAR:
24 ARALIK 1871

144 YIL ÖNCE BUGÜN,


GUISEPPE VERDİ’NİN BESTELEDİĞİ

VE EN GÜZEL ESERİ KABUL EDİLEN
4 PERDE, 7 SAHNELİK “AİDA” OPERASI, ORKESTRA ŞEFİ GİOVANNİ BOTTESİNİ İDARESİNDE
İLK KEZ NOEL GECESİ,
KAHİRE HİDİVYAL OPERASI’NDA, 
SAHNELENMİŞTİ.

Mısır Valisi, daha sonra Mısır’ın ilk Hidiv’i
İsmail Paşa
(1830-1895)


Kavalalı Hanedanının kurucusu ve Mısır Valisi
Mehmet Ali Paşa
(1769-1849)
Kavalalı Hanedanından gelen, amcası Mehmet Said Paşa’nın (1822-1863) ölümü üzerine 18 Ocak 1863’te Mısır Valisi olup, Mısır’ın geleceği için, öncelikle Mısır’ı Osmanlı İmparatorluğunun hakimiyetinden kurtarmak, hiç olmazsa muhtariyet haklarını genişletmek gibi büyük hayallerin peşinde olan İsmâil Paşadedesi Mehmet Ali Paşa gibi Osmanlı’ya başkaldırmamış, bir yandan Osmanlı Devlet adamlarına menfaatler sağlayarak yetki sınırlarını genişletmeye çalışırken, diğer yandan da Avrupa Devletleri’ne hoş görünerek onların desteğini kazanmayı sağlamaya çalışmıştı.


İsmâil Paşa vali olur olmaz, 1852 yılında İngiltere’de “Feyz-i Cihad” adıyla inşaa ettirilmiş olan 119,2 metre uzunluğunda, 140 personelli ve 2 adet 12 cm. ve 2 adet de 37 cm’lik dört topla donatılmış, tek bacalı, yandan çarklı, büyük bir kısmı ahşaptan üretilmiş ve 1863’de restore ettirilmiş buharlı yatı ile İstanbul’a gitmiş, lüks ve gösterişli yatını “Sultaniye” adını vererek, Sultan Abdülaziz’e hediye etmişti. Diğer devlet erkanına da kıymetli hediyeler veren İsmâil Paşa, Sultan Abdülaziz’i Mısır’a davet ederek geri dönmüştü.
Sultaniye Yatı



Sultan Abdülaziz, davet üzerine Mısır’ı ziyaret ettiğinde muhteşem törenlerle karşılanmış, şerefine ziyafetler ve eğlenceler tertip edilmiş, böylelikle de İsmâil Paşa Osmanlı Padişahının gözüne girmeyi başarmıştı. Bu ziyaretten kısa bir süre sonra da Mısır veraset usullerini kendi soyu lehine değiştirmeyi başarmış, 28 Mayıs 1866
(13 Muharrem 1283) tarihli bir fermanla “ekberiyet” kaidesine son verilerek İsmâil Paşa’dan başlayarak iktidarın babadan oğula intikali kaidesi kabul edilmişti. Çok kısa bir süre sonra başka bir fermanla da 2 Haziran 1866’da (18 Muharrem 1283) kendisine, o “Azîz-i Mısr” unvanı verilmesini beklerken, “Hidiv”lik ünvanı yeterli bulunarak verilmiş, böylece İsmâil Paşa

Mısır’ın ilk Hidiv’i olmuştu. 




Bir yıl sonra, 8 Haziran 1867 (5 Safer 1284) tarihli bir başka ferman ile Mısır’ın imtiyazları daha da genişletilmiş, İsmâil Paşa, Mısır’ın iç idaresiyle ilgili düzenlemeler yapma hakkına da sahip olmuş ve yabancı devletlerle gümrük ve posta işlerine ait siyasî olmayan anlaşmalar imzalama yetkisini elde etmişti.



Tüm bunların ardından Mısır’ın istiklalini kazanmak isteyen İsmâil Paşa, Osmanlı Padişahı tarafından her an sıradan bir vali gibi azledilebileceğini bildiği halde bağımsız bir hükümdar gibi davranmaya başlamış, 1869 yılında Fransa ve İngiltere’ye yaptığı seyahatlerde bağımsız bir hükümdar gibi itibar görmüş, hatta Fransız İmparatoru III. Napolyon tarafından, daha önce Sultan Abdülaziz’in ziyareti sırasında misafir edildiği dairede ağırlamıştı. O da uğradığı tüm Avrupa beşkentlerinde hükümdarları yakında hizmete girecek olan Süveyş Kanalı’nın açılışına davet etmişti.


Amcası Mehmet Said Paşa’nın daha sonra vaz geçmiş ve karşı çıkmış olsa da 1856’da vermiş olduğu imtiyazla, 1859’da bir Fransız şirket tarafından resmi izin olmazsızın başlatılan ve tamamlanan Süveyş Kanalı’nın açılışı bahanesiyle dünyanın ilgisini Mısır’a çekmeyi başaran Hidiv İsmâil Paşa, bu fırsatı iyi değerlendirmek ve hem gücünü göstermek, hem de rüştünü ispat etmek istemişti.



Bunun bir parçası olarak,
Süveyş Kanalı’nın açılışı münasebetiyle Kahire’ye bir Opera Binası inşaa ettirmiş, Hidivyal Opera Binasının
açılışını da o güne kadar
hiç seslendirilmemiş ve sahnelendirilmemiş,
 görkemli ve kendi şanına yaraşır özel bir eser ile yapmak istemişti.


Grand Continental Savoy Otelinin reklam kartpostalında,
Kahire Hidivyal Opera binası ve Mısır Valisi İbrahim Paşa Heykeli

Hidivyal Opera binasının tasarımını, Milano’daki La Scala Oparasından esinlenerek İtalyan mimarlar Livorno’lu Pietro Avoscani (1816-1891) ve Roma’lı Mario Rossi yapmışlardı.
Milano, La Scala Opera Binası
Azbakeya (Azbekia/Azzbakeya/Ezbekiya/Esbekiah) Bahçeleri
Resmin sol üst köşesinde Opera Meidan ve Hidivyal Opera Binası görülmekte.







Azbakeya Bahçelerinden görünüm
Hidivyal Opera Binası’nın Azbakeya Bahçelerinden görünümü

850 kişilik Opera binası çoğunlukla ahşaptan ve altı ay gibi kısa bir sürede inşaa edilmişti.










Hidivyal Opera Binası’nın 186 kişilik geniş bir kadrosu ve 60 kişilik orkestrasının yanısıra, 66 kişilik de bir korosu bulunmaktaydı. Ayrıca, Hidiv İsmâil Paşa bale sanatının da icra edilebilmesi için 60 kişilik de bir bale kadrosu ilave ettirmişti. Mısır artık kendi topraklarında Fransız Grand Operası benzeri operaların sahnelenebileceği bir alt yapıya sahip bir Opera binasına sahip olmuştu.





























Opera binası ve önünde Hidiv İsmâil Paşa’nın babası Mısır Valisi (1848) İbrahim Paşa’nın bir heykeli, şehir merkezinde (Ezbekieh) Azbakeya Bahçeleri ve Abdeen Sarayının bulunduğu bölgede, onlarla yanyana ve (Modern Kahire) Azbakiyyah ile (Şii Fatimi Müslüman Kahire) İsmailiye ilçeleri arasında, bugün de halen adı “Opera Meidan” olan meydanda yer alıyordu.



Mısır Valisi (1848) İbrahim Paşa’nın bu atlı heykeli, polikromatik (çok renkli) Afrikalı erkek ve kadın büstleriyle ünlenmiş olan, Fransız Heykeltraş Charles Henri Joseph Cordier tarafından 1872 yılında yapılmıştı.
Charles Henri Joseph Cordier
(1827-1905)

Heykelin Mermer kaidesi üzerinde yer alan
iki adet kabartma rölyefte, İstanbul-Kahire arasındaki ilişkilerin iyi gitmediğine delil teşkil edecek şekilde anti-Osmanlıcılık teması
açıkça görülebilmekteydi.
Grand Continental Hotel

Mısır Valisi İbrahim Paşa Heykeli, Opera meydanı
ve arka planda Azbakeya Bahçeleri

Opera Meydanı’nda Kahire’nin ünlü Grand Continental Savoy Oteli
Sağ taraftaki yeşil alan Azbakeya Bahçeleridir.










Kabartmalarda Mısır Valisi (1848) İbrahim Paşa’nın Osmanlı İmparatorluğu karşısında kazandığı zaferlerden ikisi; 6 aylık kuşatma sonrası Akka’nın alınması
(27 Mayıs 1832) ve (21 Aralık 1832)
Konya Savaşı anlatılmaktaydı.
Anıt, bugün de aynı meydanda durmaktadır. 
Opera Meydanı, Mısır Valisi İbrahim Paşa Heykeli ve arkada Azbakeya Bahçeleri






Heykelin kaidesindeki kabartma üzerinde 1832 Konya Savaşı







Hidiv İsmâil Paşa’nın Modern Mısır’ın teşkili için, Telgraf şebekesini geliştirmek, ilk resmi posta servisini gerçekleştirmek, Kahire ve İskenderiye’yi modern şehirler haline sokmak, Opera ve tiyatrolar açmak, büyük şehirlerde belediyeler teşkil etmek, Saraylar inşa ettirip modern ve zengin şekilde döşemek gibi işler yanında kendisinin ve ailesinin binbir gece masallarını andıran eğlence hayatı, cömertliği çok para harcanmasını gerektirmişti.


Hidiv İsmâil Paşa, tüm bunlar için harcadığı paraları, dış borçlanmayla Avrupa’lı bankerlerden sağlamaya çalışmış, yönetime geldiğinde 7 milyon sterlin olan dış borç,
1876 yılına gelindiğinde 100 milyon sterline ulaşmış, bu da Mısır’ın zaman içerisinde Avrupalı devletlerin ipoteği altına girmesine sebep olmuştu.

Ve,
Aida’nın doğuşu

François Auguste Ferdinand Mariette
(1821-1881)
O sıralarda, Fransa’nın Boulogne-sur-Mer şehrinde doğmuş olan François Auguste Ferdinand Mariette, Mısır hiyerogliflerini deşifre eden Jean-François Champollion’un eserlerini okuyarak Mısır Arkeolojisine ilgi duyuyordu.
Jean-François Champollion
(1790-1832)

Boulogne-sur-Mer Şehir Müzesi’nde yaptığı çalışmalar Louvre Müzesi’nin ilgisini çekince Paris’e gitmiş ve Louvre Müzesi’nde çalışmaya başlamıştı.
Mariette Bey (Paşa)
(1821-1881)
Louvre, Mariette’yi 1850 yılında Antik Mısır’a ait bazı Koptic el yazmalarını toplamak üzere görevlendirerek Mısır’a göndermişti.
Mariette bey (solda oturan), Brezilya İmparatoru II. Pedro (sağda oturan beyaz şapkalı) ile
Gize’deki Piramitlerin ve Sfenks’in önünde.

Memphis’te Firavun Zoser’e ait Sakkara Basamaklı Piramidi civarında yaptığı çalışmalar sırasında tanıştığı bazı bedevi aileler sayesinde, önce kumullar arasında gömülmüş bir sfenks kafası bulmuş, araştırmalarını yoğunlaştırınca da Mısırdaki kutsal hayvanlar arasında en önemlisi olan ve görevi tanrı Ptah ve Osiris ile insanlar arasında arabuluculuk olan kutsal boğa “Apis”e (Hapi-ankh) (yunan mitolojisinde Serapis) adanmış 60 adet mezar ve lahitin yer aldığı yeraltı anıt mezarı, “Serapeum”u keşfetmişti.
1875’te yapılmış bir gravürde Serapeum


Mariette Paşa’nın Sakkara’daki kazı evi

Bu keşfinin ertesinde, bir çok tarihi eser ile birlikte Louvre Müzesi’ne  geri dönmüştü.
Mariette’nin Louvre Müzesi’ndeki mermer büstü

Ancak, kısa sürede kariyerine Mısır’dan başka hiçbir yerde devam edemeyeceğini anlamış, tekrar Mısır’a geri dönmüş ve 1858’de Hidiv İsmâil Paşa’nın hizmetine girmişti.

Edfou (Horus) Tapınağı
Önemli arkeolojik çalışmalarda bulunmuş,
Yukarı Mısır’da Luksor’un 105 km. güneyinde, Nil’in batı yakasında, son kraliçesi ünlü VII. Kleopatra olan Ptolemaios Hanedanı döneminde (MÖ.305-MS.30) inşaa edilerek, şahin başlı tanrı Horus’a adanmış ve Karnak’tan sonra Antik Mısır’ın en büyük ve iyi korunmuş Edfou Tapınağı’nı keşfetmiş, Kahire’deki Mısır Müzesi’ni kurmuş, tüm bu çalışmalarının sonucunda da kendisine İsmâil Paşa tarafından önce Bey’lik ardından da Paşa’lık ünvanı verilmişti.
Kahire Müzesi bahçesindeki Mariette Paşa Heykeli
18 Ocak 1881’de Kahire’de vefat eden Mariette Paşa’nın külleri kurucusu olduğu ve müdürlüğünü de yaptığı Kahire Müzesi’nin bahçesine gömülmüş, bir yıl sonra 1882’de Fransa’da, doğduğu şehir Boulonge-sur-mer’de, Türkiye’yi de ziyaret eden, Kahire’deki Mehmet Ali Paşa’nın büyük boyutlu heykelini de yapan ve daha çok yaptığı hayvan heykelleri ile tanınan heykeltraş Henri Alfred Jacquemart’ın
(1824-1896) yaptığı piramit şeklindeki bir anıt ve heykel ile de ölümsüzleştirilmişti.


Ayrıca Fransız Messageries Maritimes Şirketi, 1926 yılında denize indirilen üç bacalı, görkemli bir yolcu gemisine de “Mariette Pacha” adını vermiş, gemi II. Dünya Savaşı sırasında
21 Ağustos 1944’de Marsilya açıklarında batırılmıştı.


Mariette Pacha gemisi Beyrut’ta

 Mısır’ı, kültürünü ve medeniyetini Avrupa’lıya tanıtmak, onun kalbinde bir yer edinmek isteyen Hidiv İsmâil Paşa adına, görkemli Kahire Hidivyal Operası’nın açılışında sahnelenecek eser için o sıralar gerek Avrupa’da gerekse Mısır’da oldukça popüler olan Guiseppe Verdi’ye başvurulmuş, kendisine dört bir altın teklif edilmiş, ancak usta besteci; “böyle olur olmaz vesileler için seremoni müziği bestelemeye alışkın olmadığını” belirterek teklifi geri çevirmişti.
Guiseppe Verdi
(1813-1901)
Altı ay gibi kısa bir sürede tamamlanan Hidivyal Opera Binası, bitiminden hemen sonra 1969 yılının hemen başlarında Offenbach’ın “La belle Hélène”i ile, Hidiv İsmâil Paşa rahatsız olduğu için, kendisini temsilen oğlu Tevfik Paşa’nın katıldığı resmi olmayan bir açılış yapmıştı. Daha sonra 1 Kasım 1869’da Hidiv İsmâil Paşa’nın katılımıyla Guiseppe Verdi’nin 3 perdelik Rigoletto Operası ile açılışı yapılmıştı.

Kahire Hidivyal Operası Büyük Salonu 
Hidivyal Loca
Farklı zamanlarda Hidivyal Locada Kral Faruk


Bu sıralarda Hidivliğin teklifini reddeden Guiseppe Verdi’ye Paris Operası için çalıştığı sıralarda Paris’te tanıştığı Paris Operası sekreteri ve librettist Camile du Locle, onu yeni bir opera projesine yönlendirmek gayretiyle, Mısır’a yaptığı bir yolculuk sırasında tanıştığı yakın dostu ejiptolojist François Auguste Ferdinand Mariette’den bahsetmiş ve onun yaptığı kazılar sırasında eline geçen bazı tabletlerden ve bu tabletlerde geçen aşk hikayesinden çok etkilendiğini, Mariette’nin 1866 yılında yazıp ancak hiç yayınlamadığı
bu “La Fiancée du Nil” adlı kısa hikayesinden bir opera için mükemmel bir libretto çıkabileceğini aktarmıştı.
Camile du Locle
(1832-1903)


Bu gelişmeleri bir şekilde uzaktan izleyen Kahire Operası Direktörü Paul Draneth Bey, Aralık ayında Guiseppe Verdi’ye bir mektup yazarak konusunu Mısır tarihinden alan bu küçük aşk hikayesinin ilk temsilinin, eğer besteci kabul ederse Kahire Hidivyal Opera’sında yapılabileceğini söylemişti. Ancak bu teklif de kaprisli besteciyi iknaya yetmemiş, “deniz tutmasından ötürü, deniz aşırı seyahatlerden haz etmediğini” dile getirmiş, Kahire’ye gitmek gibi bir niyetinin hiçbir zaman olamayacağını da belirterek teklifi bir kez daha reddetmişti.
Guiseppe Verdi
(1813-1901)
Bu arada Mariette, hikayesini Hidiv İsmâil Paşa ile paylaşmış, Hidiv’in hikayeyi beğendiğini, onayladığını ve hiçbir masraftan kaçınmaksızın herşeyin kusursuz bir şekilde yerine getirileceği teminatını verdiğini, 27 Nisan 1870’de Camile du Locle’a yazdığı bir mektupla bildirmiş, mektuba hikayenin anahatlarını da eklemişti. Ertesi gün gönderdiği bir başka mektupta da Hidiv’in Guiseppe Verdi’nin bu inatçılığı nedeniyle sinirlenmiş olmasına rağmen, eğer Verdi isterse provaların Paris, Milano veya onun isteyeceği herhangi bir yerde yapılabileceğini de bildirmiş, son not olarak da eğer Verdi bu konudaki israrlı tutumunu değiştirmez ise, konuyla ilgilenebilecek başka bestecilerle de görüşebileceklerini, tehditvari bir şekilde mektubun sonuna eklemişti.

Verdi’nin bu kararsızlığına rağmen, diğer tarafta herşey sanki Verdi sonunda bunu kabul edecekmişcesine devam etmiş, 14 Mayıs’ta Mariette’nin 23 sayfalık libretto taslağı Camile du Locle’un eline ulaşmış, o da hemen Guiseppe Verdi’ye ulaştırmıştı. İlk kez Guiseppe Verdi biraz yumuşamış ve eşi Guiseppina ile birlikte libretto taslağını okumuş ve Fransızca’dan İtalyanca’ya tercüme bile etmişti. Çok geçmeden Verdi Libretto taslağını okumayı bitirmiş, 26 Mayıs’ta Camile du Locle’a eseri çok beğendiğini söylemiş ve eklemişti;

“Çok iyi hazırlanmış; harika bir mizansen sunuyor ve içinde iki üç yer var ki, çok orijinal olmasa da, kesinlikle çok güzel. Ama bunu kim yazdı? Burada muhakkak ki iyi yazan ve tiyatroyu çok iyi bilen uzman birisinin kalemi var”

Yine de eseri bestelemekte kararsız olan Verdi, Hidiv’den ücret olarak çok yüksek bir meblağ talep etmeye karar vermiş, bu nedenle geri çevrilirse de hiç olmazsa olumsuzluğu karşı tarafa yüklemeyi düşünmüştü. Ancak, Don Carlos Operası’nı bestelediğinde Paris Operası’ndan aldığı ücretin neredeyse üç katı olan 150.000 Fransız Franklık ücret teklifini Hidivlik hiç itiraz etmeksizin kabul etmiş ve Verdi’nin tüm olumsuzluklarına ve direnmelerine rağmen nihayet Aida’nın bestelenme sürecinde başlangıca ulaşılabilmişti.

29 Temmuz 1870 Cuma günü, Guiseppe Verdi ile Hidivlik arasında bir kontrat imzalanmıştı. Kontratı Hidiv İsmâil Paşa adına Mariette Bey imzalamıştı. Kontrata göre, Verdi eseri bestelemenin yanısıra, Opera’nın kadrosunu belirleme ve Kahire’ye gitmek koşulu olmaksızın provaları gerçekleştirebilme hakkına da sahip olmuştu. Yine kontrata göre ilk prömiyer Kahire’de gerçekleştirilecek, bunu İtalya’da ikinci bir prömiyer takip edecekti. Operanın Mısır dışındaki tüm hakları da bestecisine, yani Guiseppe Verdi’ye bırakılmıştı. 

Antonio Ghislanzoni
(1824-1893)
Kontratın imzalanmasından sonra Guiseppe Verdi, Camile du Locle’den Mariette’nin yazmış olduğu taslağı bir opera librettosu haline getirmesini istemiş, Camile du Locle’un hazırladığı kapsamlı Fransızca Libretto metni daha sonra Antonio Ghislanzoni tarafından hem İtalyanca’ya çevrilmiş hem de yeniden düzenlenmişti. Böylelikle Mariette’nin kısa hikayesi “La Fiancée du Nil”den çıkarak,
Camile du Locle’un sabırlı gayretleri sayesinde “Aida” doğmuştu.


Aida’nın librettosu daha sonra Arapça ve Osmanlıca’ya da tercüme edilmişti. Osmanlıca librettonun kapağında 1871-72 (1288) tarihi, “Aida İsmiyle Müsemma Operanın Tercümesidir” ve “V(i)rdi nam Musıkişinas marifetiyle muzıka notasına” dönüştürülmüştür ifadeleri yer almaktaydı. Aida librettosunun Mehmed Yusuf tarafından Maarif Nezaret-i Celilesi’nden ruhsat alınarak İstanbul’da “tâb”olunan (basılan) 1874 (1291) tarihli bir tercümesi de bulunmaktadır.

Libretto’nun hazırlanmasından sonra Verdi süratle Operayı bestelemeye başlamış, Mariette Bey de kostüm ve aksesuarların tasarlanması görevini üstlenmiş ve bunun için Paris’e gelmişti. Mariette, Paris’te Auguste Rubé, Philippe Chaperon, Édouard Despléchin Lévêque ve Jean-Baptiste Lavastre tarafından hazırlanan sahne tasarımlarını ve setleri de görme şansına sahip olmuştu.
Édouard Despléchin Lévêque
(1802-1871)



Ancak hesaplar çarşıya uymamış, Fransa-Prusya arasında savaş patlak verince, Paris abluka altına alınmış (19 Eylül 1870 – 28 Ocak 1871) Mariette Bey, Aida’nın kostümleri, dekorları ve aksesuarları ile birlikte Paris Operası’nın atelyelerinde mahsur kalmıştı.
Verdi 1870 yılının Kasım’ında Aida’nın partisyonlarını bitirmişti bile.

Paul Draneth, Verdi’den özellikle Aida’yı bu gecikme nedeniyle dahi olsa Kahire’den önce hiçbir yerde sahneletmemesi için özel olarak ricada bulunmuş ve bunun önemini;
“Kendi topraklarında konusu geçen yeni bir eseri bestelemek üzere sizi seçerken sevgili Maestro,
Hidiv hazretleri hükmünün en kıymetli hatırası olarak anılacak olan milli bir eser yaratılmasını düşündü”
diyerek açıklamıştı.

Bu beklenmedik engel yüzünden Aida’nın kaçınılmaz gecikmesi, Hidivlik Opera Binasının açılışının Süveyş kanalının açılışı da beklenmeden yine Guiseppe Verdi’nin bestesi olan “Rigoletto” Operası ile 1 Kasım 1869 tarihinde yapılmasını zorunlu kılmış,
Süveyş Kanalı ise bundan 16 gün sonra 17 Kasım 1869’da gösterişli bir törenle hizmete girmişti.





Aida, Mısır ile Habeşistan arasında
M.Ö. 10. yüzyılda, yıllar boyu süren çatışmalarda yaşanan olaylar üzerine kurulmuş bir aşk, baba sevgisi ve vatan sevgisi arasında geçen bocalamayı anlatıyordu.
*Libretto, opera, operet, oratoryo, bale, gibi
müzikal sahne eserlerinin metinleridir.
Hıristiyan dinî ayinlerinde söylenen ilahi, kantat vb. için
yazılan metinlere de libretto denir.

2 yıl gecikmeyle de olsa, kostümler, aksesuarlar ve sahne tasarımları gemiyle Kahire’ye gönderilmişti. Verdi, Aida’nın orta bölümündeki Aida rolünü yakın dostu Teresa Stolz için yazdığını söylemiş ancak Stolz Kahire’deki prömiyerde sahne alamamış, Milano’daki prömiyere katılabilmişti. Kahire prömiyerinde Aida rolünü İtalyan soprano Antoinetta Anastasi-Pozzoni (1846-1914) üstlenmişti.


24 Aralık 1871 Pazar günü, Kahire’de Hidivyal Opera Binası’nda, aynı zamanda iyi bir kontbas virtüözü olan İtalyan şef Giovanni Bottesini idaresinde Aida’nin ilk prömiyeri yapıldığında, Guiseppe Verdi ilk temsile katılmamış ancak, provaları ve temsili denetlemesi için
Emmanuele Muzio’yu görevlendirmişti.
Giovanni Bottesini
(1821-1889)
Aida Operasında Fransız Grand Operasının parlak reji tekniği, İtalyan Operasının üstün teganni* üslübu ve müzikli dram anlayışıyla birleşmiş, eski biçemler belirli bir oranda korunurken, geleceği müjdeleyen yeni bir ruh ortaya çıkartılmıştı. 
İlk gösteriminde Aida seyircisi tarafından çok beğenilmişti.

6 Ocak 1872 tarihli İngiliz Daily News gazetesinde bir muhabir;
“Muhteşem bir törendi.
Sadece düşünün.
Kahire'de bir ilk gece;
Yepyeni bir eserin ilk gecesi,
Mısır Avrupa'nın önünde,
piramitlerin hemen yanı başındaki
bu şehir Paris, Viyana, Londra ve Berlin'in, bestecisinin anavatanı olan İtalya'nın önünde.”
diye yazmıştı.

*teganni: musiki perdesine uydurmak için harfleri uzatmak, harf eklemek veya çıkarmak demektir.
Guiseppe Verdi
1813-1901
Guiseppe Verdi, mesafenin uzaklığını ve hava koşullarının kötülüğünü gerekçe olarak göstermiş olsa da, gerçekte Aida ile sıradan Opera seyircisini de tatmin etmek isterken, halka bilet satılmayarak, ilk temsile sadece özel ve seçkin insanların davet edilmiş olmasını kabul edememiş ve bu nedenle protestosunu,
Kahire’deki ilk gösterime katılmayarak göstermişti.

Bu arada, Guiseppe Verdi, Aida’nın Milano’da
La Scala Operası’nda temsil edilmesi için şahsen destek sağlamış ve özel bir çaba sarfetmişti.
1872 Milano Prömiyeri Vokal Partisyonunun kapağı 
Aida, 8 Şubat 1872’de adeta bir prömiyermiş gibi itina ve dikkatle sahnelenmiş ve bu gösteride orkestrayı bizzat Guiseppe Verdi yönetmişti. Eser o kadar beğenilmişti ki, seyircilerin israrları sonunda Guiseppe Verdi 32 kez sahneye çıkmak zorunda kalmıştı.
Aida’nın 22 Mart 1880’de Paris Operası’nda Palais Garnier’de gerçekleştirilen galası, izleyici tarafından büyük merakla beklenmişti. Zira bu gösterinin kostümlerini bu kez deneyimli bir tasarımcı olan Pierre-Eugène Lacoste dikkatle araştırmış, hazırlamış ve Mariette’nin hazırladığı kostümlere göre daha gerçekçi ve daha iyi donatmıştı. Öyle ki Aida’nın Paris prömiyeri bir çok sanatçıyı, Edwin Long ve Lawrence Alma-Tadema gibi ressamları, Emile-Louis Picault ve Gaston Leroux gibi heykeltraşları, hatta Castellani Atölyeleri gibi kostüm ve mücevher tasarımcılarını etkilemişti.

Aida’nın büyülü atmosferinden etkilenenlerden birisi de heykeltraş ve madalyoncu
Gaston Veuvenot Leroux olmuştu.
Gaston Veuvenot Leroux
(1854-1942)
“Aida” 1890
Polikromatik ve Patineli Bronz ve Mermer
58,4 cm. Bronz, 111,8 cm. Mermer sütun





Aida Operasından Zafer Marşı:



Daha sonraki yıllarda birçok operanın prömiyerinin yapıldığı La Scala’nın yönetimi ile Guiseppe arasında bazı anlaşmazlıklar ortaya çıkmış, Verdi La Scala orkestrasının besteleri üzerinde izinsiz değişiklik yaptığını gerekçe göstererek bir süre eserlerinin La Scala’da sahnelenmesini yasaklamıştı.

Guiseppe Verdi, 1893 yılında 77 yaşındayken ikinci komik operası ve son eseri “Falstaff”ı besteledikten ve büyük başarı kazandıktan sonra yanlızlığa çekilmiş, son yıllarını herkesten uzakta geçirmişti. 1895 yılında yaşlı müzisyenlerin barınabilmesi için inşaa ettirdiği Casa di Riposo’yu 1899’da tamamlatabilmiş, 21 Ocak 1901’de Milano’da hayatını kaybetmişti.

Vasiyet ettiği gibi, Milano’da 20 kişinin ve küçük bir askeri birliğin katıldığı müziksiz ve gösterişsiz bir törenle defnedilmişti. Ancak bir ay kadar sonra Milano’daki geçici mezarından eşi Guiseppina’nın tabutları Roma’da yaptırmış olduğu Casa di Riposo’ya İtalyan Kraliyet ailesinin, milletvekillerinin ve diplomatların katıldığı büyük bir törenle nakledilmişti.
Tören sırasında katılan binlerce kişi “Nabucco” Operasındaki ünlü ilahiyi bir koro halinde seslendirmişti.



Hidiv İsmail Paşa’nın bugün de ayakta olan atlı heykelinin ve düzenlenmiş iki havuzun yer aldığı kare bir meydandaki Hidivyal Kahire Opera Evi,
28 Ekim 1971 Salı günü, sabahın erken saatlerinde çıkan bir yangında ahşap olması nedeniyle çabucak yanmış ve harap olmuştu.


Yangından ne yazık ki Muhammed Hassan (1892-1961) tarafından 1950 yılında yapılarak Hidivyal Opera Binasının girişinin sağ ve soluna yerleştirilen iki heykel dışında hiçbir şey kurtarılamamıştı. Heykeller daha sonra, 1988 yılında Japonya’nın Mısır halkına ulusal hediyesi olarak inşaa edilen yeni Kahire Opera binasının, Dār el-Opera el-Masreyya’nın parkına taşınmıştı.

2011 yılında Kahire Hidivyal Operası’nın açılışının 140. yılı münasebetiyle Mısır’lı Belgesel film yönetmeni Kamal Abdel Aziz,
“Kahire Opera Evi’nin Yakılması” adıyla bir film çekmişti. Belgesel dört yıl boyunca toplanan görüntüleri ve görgü tanıkları ile söyleşileri içermektedir.
Belgeselde hemen hemen tüm görgü tanıkları ve o günlerin sanatçıları, sopranolar, tenorlar, şefler, balerinler, hatta marangoz dahi yangın’ın
kazaren çıkmadığı, kasıtlı olduğu konusunda söz birliği etmekte, ihmallerden, hatta yangın öncesi bazı şüpheli hareketlerden ve hırsızlıklardan söz etmişlerdi.
Yangından bir yıl önce, Opera’da muhafaza edilen Aida ile ilgili Guiseppe Verdi’ye ait bazı el yazmalarının ve notaların kaybolduğunu, bunların yangından sonra İtalya’da ortaya çıktıklarını ve müzayedelerde satıldığını aktarmışlardı.

Yangından sonra tüm araştırmalara rağmen parçaları yerinde monte edilerek asılmış olan, kapılardan dahi geçmesi mümkün olmayan devasa boyuttaki avizeye ait hiçbir parçanın bulunamadığı da ifade edilmişti.

Yangın sırasında yapılan kurtarma çalışmalarındaki ihmalin ve acemiliğin en büyük göstergesi olarak da prova salonunda yer alan Kral Faruk’a ait büyük boyutlu beyaz bir Steinway piyanonun kurtarılmak maksadıyla balkondan aşağıya atıldığını büyük bir üzüntüyle söylemişlerdi. 

“The Burning Of The Cairo Opera”

1988 yılında Kahire’ye yeni bir Opera Binası yapılmış, yanan Hidivlik Opera Evi’nin yerine ise çok katlı Betonarme Otopark binası inşaa edilmişti.



















Kaynaklar:

1- TDV İslam Ansklopedisi, Cilt 23, Sf. 117-119

2- “Verdi ve Mariette Bey”, Emre Arıcı/ Andante Klasik Müzik Dergisi, 02.11.2013