ART DECO BİR KÖŞK
ve önünde Kırmızı bir Ford T Type
Kadıköydesiniz, Bahariye’nin başındaki Mc Donalds havuzundan Yoğurtçu Parkına, Dr. Esat Işık Caddesinden aşağı doğru arabanızı saldığınızda, kendinizi en fazla beş dakikada eğer trafik sıkışıklığı yoksa Kurbağalıdere’nin başında bulursunuz. Tatlı bir yokuştur bu, geçerken solda bir dizi bitişik nizam apartmanları, sağda deniz tarafında ise St. Joseph Fransız Lisesi’nin yüksek taş duvarlarını, sonra da geçmişin Kadıköy Maarif Koleji, günümüzün Kadıköy Anadolu Lisesi’nin parmaklıklarını izler, kendinizi Yoğurtçu Çayırı Caddesine dönerken Yoğurtçu Çeşme’sinin köşesinde bulursunuz.
O arada yokuşu inerken sağ tarafta denize doğru giren Şifa sokağı ve Çıkmazı pek kimselerin dikkatini çekmez, varlığı özellikle dikkat edilmez ise farkedilmez. Bir zamanlar o sokağa girip çıkan yüzlerce okullu gencin neşeli cıvıltıları çoktan çekilmiş, Şifa Sokağı ve Şifa Çıkmazı, kendi halinde sessiz sedasız, bir yaşantı sürdürmektedir artık. Her İstanbul sokağı gibi, Şifa Çıkmazı’nın da hikayeleri vardır, benimkisi bunlardan, bu sokağa ait olanlardan sadece bir tanesi.
St.Joseph Fransız Lisesi’nden Dr. Esat Işık Caddesine bakış, eski bir kartpostal. O sıradaki birbirinden güzel ahşap evlerden sadece sağdan ikincisi günümüze kadar gelebilmiştir. |
O arada yokuşu inerken sağ tarafta denize doğru giren Şifa sokağı ve Çıkmazı pek kimselerin dikkatini çekmez, varlığı özellikle dikkat edilmez ise farkedilmez. Bir zamanlar o sokağa girip çıkan yüzlerce okullu gencin neşeli cıvıltıları çoktan çekilmiş, Şifa Sokağı ve Şifa Çıkmazı, kendi halinde sessiz sedasız, bir yaşantı sürdürmektedir artık. Her İstanbul sokağı gibi, Şifa Çıkmazı’nın da hikayeleri vardır, benimkisi bunlardan, bu sokağa ait olanlardan sadece bir tanesi.
Eğer, günümüzden 80 yıl kadar önce, 1930’larda girmiş ve sonuna kadar yürümüş olsaydınız Şifa sokağının, yüksekçe bir yarın üzerinden Kalamış Koyu’na doğru bir bakış atıp, derin bir nefes çekerek denizin o güzel kokusunu çiğerlerinize çekmiş olaydınız, belki de hemen biraz ardınızda sol taraftaki büyük bir bahçe içerisindeki gösterişli Art Deco Köşkü ve kapısındaki küçücük iki kapılı “sandık gibi” kırmızı bir otomobili,
Şifa Sokağı |
Jinekolog Dr. Mahmut Ata Bayata’nın o yıllarda o civarda hangi kapının önünde görseniz, o evde bir doğum olduğunun habercisi olan o ufacık kırmızı sandık gibi otomobilini görecektiniz... O, “ufacık sandık gibi kırmızı araba” belki de 1926 model bir Ford T type idi, ya da 1929 modeli, kimbilir... Zira o yıllarda, tam da 1929 yılında Ford Motor Company, TBMM tarafından çıkarılan ayrıcalıklı bir yasa sayesinde (ilk serbest bölge) Tophane’de bugün İstanbul Modern’in de içinde yer aldığı Denizcilik İşletmelerine ait olan dokların yerinde bir Montaj Fabrikası açmış ve üretime başlamıştı. Belki de Dr. Mahmut Ata Bayata’nın o kırmızı otomobili o fabrikadan çıkmış kırmızı bir 1929 model T Type idi.
300 yevmiyeli işçi ve 100 kadar maaşlı personel ile günde 150 araç üretebilecek kapasiteyle işe başlayan fabrika 1929 ekonomik krizi, Türkiye’deki mevzuat zorlukları vb. nedenlerle başlangıçta ancak günde 45 taşıt ile başlamış, üretimin durduğu 1933’te bu sayı 6 taşıta düşmüştü. Fabrika 1944’e kadar depo olarak kullanılmış, o yıl tasfiye edilerek makineler Romanya ve İskenderiye’deki fabrikalara taşınmış, 1950 istimlakleri sırasında da tamamen yıkılmış ortadan kaldırılmıştı.
1929-1933 / Ford Motor Company İstanbul Tophane’deki Montaj Fabrikasından görüntüler. |
1930’larda gelseniz, kapısında kırmızı otomobili göreceğiniz, Şifa Sokağı ve Şifa Çıkmazı’nın köşesinden girilen ve denize kadar uzanan büyük bir bahçe içerisindeki gösterişli Art Deco Köşkü de, Jinekolog Dr. Mahmut Ata Bayata yaptırmıştı.
Ağustos 1939 tarihli J. Pervitich haritasında Şifa sokak ve Dr. Mahmut Ata Bayata Villası |
Doktor Mahmut Ata Bayata’nın hem evi hem de bir katında altı yataklı bir hastanesi olan bu yüksek tavanlı ve geniş koridorları olan köşkünün içerisinde zamanında bir ameliyathane de mevcutmuş.
Köşkün 1930’larda Şifa Çıkmazı’ndan görünüşü |
Dr. Mahmut Ata Bayata, köşkün çatı katındaki Kule odaya (belvedere) bazı gözlem aletleri koyarak, burayı küçük çapta bir rasathane olarak kullanır, yıldızları gözlemlermiş.
Art Deco özellikler taşıyan köşkün setler oluşturarak denize kadar inen 1356 metre karelik bahçesinde çardaklar, kanepeler, son derece zevkli işlenmiş demir döküm iskemleler, mermer masalar yer alırmış. Köşkün ikinci kat pencerelerinin üst hizasından köşkü çepeçevre dolaşarak dönen stilize bitkisel motiflerden oluşturulmuş 60- 70 cm enindeki kuşak, özellikle pencerelerde görülen geometrik bölümlemeler Köşkün mimarisinde etkin olan Art Deco stilin en önemli göstergelerinden. Köşkün büyük bahçesinde tavus kuşları dolaşır, bahçedeki havuzun içerisinde cins balıklar yaşar, nadide çiçekler ve ağaçlarıyla köşk denizden bakıldığında çok güzel bir manzara oluştururmuş. Özellikle de bazı yaz gecelerinde bahçenin bütün ışıkları yakılır, İstanbul sosyetesine mensup özel davetliler, memleketin ileri gelenleri, diplomatlar ve devlet erkanı’nın katıldığı geç saatlere kadar süren ziyafetler, partiler, müzik ve ışık cümbüşü içerisinde dolaşan, dans eden, kadınlı erkekli şık seçkin davetliler, o sırada Kalamış Koyu’nda sandalları ile dolaşan Moda’lılar için keyif ve merakla izlenen bir şölene dönüşürmüş.
Art Deco özellikler taşıyan köşkün setler oluşturarak denize kadar inen 1356 metre karelik bahçesinde çardaklar, kanepeler, son derece zevkli işlenmiş demir döküm iskemleler, mermer masalar yer alırmış. Köşkün ikinci kat pencerelerinin üst hizasından köşkü çepeçevre dolaşarak dönen stilize bitkisel motiflerden oluşturulmuş 60- 70 cm enindeki kuşak, özellikle pencerelerde görülen geometrik bölümlemeler Köşkün mimarisinde etkin olan Art Deco stilin en önemli göstergelerinden. Köşkün büyük bahçesinde tavus kuşları dolaşır, bahçedeki havuzun içerisinde cins balıklar yaşar, nadide çiçekler ve ağaçlarıyla köşk denizden bakıldığında çok güzel bir manzara oluştururmuş. Özellikle de bazı yaz gecelerinde bahçenin bütün ışıkları yakılır, İstanbul sosyetesine mensup özel davetliler, memleketin ileri gelenleri, diplomatlar ve devlet erkanı’nın katıldığı geç saatlere kadar süren ziyafetler, partiler, müzik ve ışık cümbüşü içerisinde dolaşan, dans eden, kadınlı erkekli şık seçkin davetliler, o sırada Kalamış Koyu’nda sandalları ile dolaşan Moda’lılar için keyif ve merakla izlenen bir şölene dönüşürmüş.
Dr. Mahmut Ata Bayata, bazı sabahlar köşkün sütunlar üzerinde oluşturulmuş ikinci kat balkonunda doyumsuz Kalamış Koyu manzarası eşliğinde kahvaltısını eder ve çayını yudumlarken, bir yandan da kendisine eşlik eden iki beyaz Rus köpeğine üzerine tereyağ sürülmüş ekmekleri elleri ile yedirirmiş.
Köşkün günümüzde denizden (yukarıda) ve sahil yürüyüş yolundan (aşağıda) görünüşü |
Köşkün direkler üzerinde denizden yükseltilmiş kapalı kayıkhanesi. |
Bahçenin en alt setinden bir köprü aracılığı ile geçilen kapalı kayıkhanede denize meraklı olan doktorun çeşitli kayıkları ve tekneleri bir vinç marifetiyle denizden alınır ve kapalı kayıkhaneye çekilirmiş. O dönemde çok nadir olarak görülebilen bir Chris Craft sürat motoruna da sahip olan Dr. Mahmut Ata Bayata, Kalamış koyu’nda çılgınca bir süratle kullandığı bu motoru ile de çok gözde ve meşhur bir erkekmiş.
“ Kendine has tavırları, epeyce asabi davranışlarıyla ünlü kadın doğum doktoru Mahmut Ata’nın hastaları ile olan maceraları dilden dile dolaşırdı.”
“Kadıköy’lü Yıllarım” Çocukluk ve gençlik hicranlarım... / Hicran Göze, sf:42
Hızlı yaşamayı ve safahati seven Dr. Mahmut Ata Bayata’nın her doktor için hele hele o bir jinekolog ise şüphe götürmez bir şekilde üretilen bir çok aşk dedikodusuna da malzeme olduğu söylenmiş olmakla birlikte, onun da her başarılı ve mutlu erkekte olduğu gibi, ardında eşi Nefise Samiye hanım ve kızları Sevim vardı. Mahmut Ata Bayata’nın kızı Sevim hanım İzmir’in ünlü ailelerinden Evliyazade’lerin oğlu Ahmet Evliyazade ile evlenmiş, çiftin Ata Evliyazade isimli bir oğulları olmuştu. Ahmet Evliyazade Sevim hanımdan ayrıldıktan sonra iki evlilik daha yapmıştı. Ata Evliyazade ikinci evliliğini Selanikli Evranos ailesinin kızları Leyla Okşar ile yapmış ve Kerem Evliyazade bu evlilikten doğmuştu. İzmir Alaçatı’nın bugün bu kadar ünlenmesinde büyük emeği ve payı olan Leyla hanım, amansız bir hastalığa, kansere yakalanarak vefat edince Ata Evliyazade ikinci eşi olan Esin hanım ile evlenmişti. Ata Evliyazade ve eşi Esin hanım halen İzmir Buca’da yaşamlarını sürdürmektedirler.
Vefatından kısa bir süre önce, 1963 yılında Dr. Mahmut Ata Bayata, hekimliği bırakarak, köşkü Yaşar ve Pakize Trak çiftine satmış, onlar da köşkü bir takım tadilatlar yaparak, 1965 yılında Özel Moda Koleji adıyla eğitime açmışlar. 1980’lerin sonlarında büyük kızım için İlkokul arayışımız sırasında düşündüğümüz okullar arasında yer alan ve gidip o nedenle içerisine de girdiğimiz bu köşk, daha sonraki yıllarda Özel Moda Koleji’nin daha modern ve büyük bir Kampüs’e taşınması sonrasında kullanılmamış ve uzun yıllar metruk bir halde akıbetini bekler olmuştu.
Dr. Mahmut Ata Bayata, Eylül 1967’de vefat etmiş, Karacaahmet Mezarlığı’ndaki aile kabristanına defnedilmişti.
“Mehmet Sait Bey’in ve Safive Hüsnügül Hanım’ın oğlu, Sevim’in babası, Ata Evliyazade’nin dedesi, Neüse Samiye’nin eşi, Doğum ve Kadın Hastalıkları Mütehassısı J. Dr. Mahmut Ata Bayata hakkın rahmetine kavuşmuştur. Cenazesi 29.9.1967 Cuma günü öğle namazını mütaakıp Kadıköy Osmanağa Camii’nden alınarak Karacaahmet Mezarlığı’ndaki aile kabrine, ebedi istirahatgahına tevdi edilecektir.”
Cumhuriyet - 29 Eylül 1967
Köşkün, en üst katındaki Dr. Mahmut Ata Bayata’nın rasathane olarak kullandığı kısım Kolej olarak kullanıldığı yıllarda tadil edilmiş ve bugün çirkin bir görüntü oluşturan çatı katı ilave edilmişti. |
Dr. Muhtar Ata bayata’nın bir zamanlar zevkle sabah kahvaltılarını yaptığı ikinci kat balkonunun bugün beton korkuluklarının çoğu kırılmış, yaşlı bir çingenenin dişlerine benzer bir hal almış. |
Bayata Köşkü’nün tarihinde, köşke misafir olmuş ve kısa da olsa köşkte yaşamış ünlü bir konuk da Sovyetler Birliği’nden Stalin döneminde kovularak 1929-1933 yılları arasında İstanbul’da sürgün hayatı yaşayan Kızıl Ordu’nun kurucusu Lev Troçki’ydi. Troçki İstanbul’da biri konsolosluk, ikisi de otel olmak üzere 7 ayrı mekanda kalmıştı. Bunlardan biri de Bayata Köşkü’ydü.
Önce bir ay kadar Konsoloslukta kalan Troçki ailesi, konsolosun üzerindeki baskılarına daha fazla dayanamayarak yardımcıları ile birlikte gizlice Beyoğlu Tokatlıyan Oteli’ne 67,68 ve 70 numaralı odalara yerleşmiş, ancak güvenlik açısından uzun süre otelde kalamayacakları düşünülerek, dönemin Emniyet Müdürü’nün tavsiyesi ile Şişli Bomonti’de İzzet Paşa Sokaktaki bir köşke taşınmışlardı. Burada da yeterince güvenli olmadıkları ve semt sakinlerinin huzursuzluğu nedeniyle İstanbul Vali Vekili Muhittin Bey tarafından etrafı açık ve korunması kolay bir köşk arayışına başlanmış ve sonucunda 29 Nisan 1929’da Büyükada’da Nizam Caddesi’ndeki Arab İzzet Paşa’ya ait olan İliasko Köşk’üne taşınmışlardı. Troçki ve ailesi yardımcıları ile birlikte 1931 yılına dek 2,5 sene bu köşkte kalmışlar ancak köşkte çıkan şaibeli bir yangın sonucu orayı da terkederek İstanbul’un yeni Emniyet Müdürü Ali Rıza Bey tarafından Savoy Oteli’ne yerleştirilmişlerdi.
Ancak Otel yaşantısından hoşlanmayan Troçki ailesi yeniden bir ev arayışına girmiş hatta gazetelere ilan bile vermişlerdi.
Ancak Otel yaşantısından hoşlanmayan Troçki ailesi yeniden bir ev arayışına girmiş hatta gazetelere ilan bile vermişlerdi.
Bu kez zorunlu olarak Kadıköy Şifa Sokaktaki Bayata Köşkü kiralanmış ve aile kısa bir süre için bu köşkte misafir edilmişlerdi.
D Ü Z E L T M E
(04. 05. 2020)
2013 yılının Şubat ayında bu yazıyı kaleme aldığımda, o sırada bulmuş olduğum kaynaklarda Troçki Ailesinin Kadıköy Şifa Sokakta Mahmut Ata Bayata Köşkü’nde kiracı olarak bir süre yaşadıklarını okumuş ve bu bilgiyi yazımda paylaşmıştım. Ancak geçtiğimiz günlerde sevgili dostum Hayati İnaç’ın uyarısıyla bu bilginin yanlış olduğunu öğrendim. Evet Troçki bir süreliğine de olsa Kadıköy Küçük Moda’da Şifa sokakta kiracı olarak ikamet etmişti, ama Dr. Mahmut Ata Bayata köşkünde değil, o köşkün hizasında yine denize bakan sokağın karşısındaki Avukat Hasan Fehmi Bey’in evinde kalmıştı.
Gazeteci, yazar Ömer Sami Coşar (1919-1984) hakkında bir çok kitap yazılmış olan Troçki’nin yaşamında kısa bir süre sayılabilecek İstanbul’daki günlerini incelemiş, neredeyse bu konudaki tek kaynak sayılabilecek “Troçki İstanbul’da” adında bir kitap kaleme almıştı. O kitabın içerisinde Şifa sokağındaki ev şu şekilde anlatılmıştı;
“...Ancak üç hata sonra bu tarife, uygun değilse bile yaklaşan bir evi bulabilmişlerdi. Troçki sevinememişti. Yeni ev adada değil Moda’da idi. Katip Frankel gitmiş, Şifa Sokağı’nda, Dr. Mahmut Ata’nın evinin karşı köşesinde Avukat Hasan Fehmi Bey’in evini gezmişti. Bahçe içinde polislerin yatabileceği bir müştemilat vardı. Hemen hazırlanıyorlardı. Bu arada Şifa Sokağı’ndaki evin bütün odalarından geride polislerin kalacağı eve teller çekmişler, bunları da bir zil tertibatına bağlamışlardı. Troçki’nin çalışmalarını yapacağı odada halının altına bile iki zil yerleştiriliyordu. Tehlike anında ayağı ile bahçedeki polislere haber verebilsin diye... Yangın iyice ürkütmüştü ihtilalciyi!
İstanbul valisi alınan tedbirleri, yeni evin özelliklerini, adadan taşınma işlerinin de olaysız cereyan ettiğini İçişleri Bakanlığı’na bildirmişti. Şükrü Kaya, bu rapora bir not ekliyordu:
‘Daha geniş muhafaza tedbirleri alınmalıdır.’
Evin önü denizdi, Troçki buna sevinmişti. Sağında rahibelerin, karnelitlerin yaşadığı binalar vardı. Arada da yüksek bir duvar. Fakat evin solu hemen sokağa bakıyordu. İşte burası Troçki’nin canını sıkmıştı. Üst kata çıkmış, yatak odasından Büyükada’ya doğru bakmış, yanında getirdiği balıkçısına:
‘Adaya tekrar dönmeliyiz’, demişti...”
Ömer Sami Coşar “Troçki İstanbul’da” adlı kitabında Troçki’nin Şifa Sokak’taki evde sabık Afgan Kralı Emanullah Han ile görüştüğü belirtilmektedir. Ancak, Afganistan’daki karışıklıklar sonrasında 14 Ocak 1929’da Kabil’den kaçarak sonraki yaşamını sürgünde geçiren Emanullah Han’ın 24 Şubat 1930’da İstanbul’a geldiği, ertesi gün de Ankara’ya gittiği bilinmektedir. Halbuki o tarihte henüz Büyükada’da İliasko Köşkü’nde ikamet eden Troçki, köşkte 1 Mart 1931’de çıkan bir yangın sonrasında Büyükada’dan ayrılarak Küçük Moda Şifa Sokak’taki Avukat Hasan Fehmi Bey’in evine taşınmıştı.
Kadıköy Küçük Moda Şifa Sokak’taki misafirlikleri kısa sürmüştü Troçki Ailesinin, zira bu köşkte de şanssızlıkları peşlerini bırakmamış, bir gece şüpheli bir şahsın yandaki duvarı aşarak bahçeye girmesi üzerine çalmaya başlayan alarm zilleri yeniden huzurları kaçırmıştı. Böylelikle Troçki ailesi, İstanbul’daki altıncı ikametgahlarını da terketmek zorunda kalmış, tekrar Büyükada’ya geçmek ve Hamlacı sokakta kiralanan, 1885’de Demades tarafından yapılmış Yanaros Köşkü’ne geçmiş, 17 Temmuz 1933’te vize alarak Fransa’ya gidene dek de orada yaşamışlardı.
(04. 05. 2020)
2013 yılının Şubat ayında bu yazıyı kaleme aldığımda, o sırada bulmuş olduğum kaynaklarda Troçki Ailesinin Kadıköy Şifa Sokakta Mahmut Ata Bayata Köşkü’nde kiracı olarak bir süre yaşadıklarını okumuş ve bu bilgiyi yazımda paylaşmıştım. Ancak geçtiğimiz günlerde sevgili dostum Hayati İnaç’ın uyarısıyla bu bilginin yanlış olduğunu öğrendim. Evet Troçki bir süreliğine de olsa Kadıköy Küçük Moda’da Şifa sokakta kiracı olarak ikamet etmişti, ama Dr. Mahmut Ata Bayata köşkünde değil, o köşkün hizasında yine denize bakan sokağın karşısındaki Avukat Hasan Fehmi Bey’in evinde kalmıştı.
Jacques Pervititch’in Ağustos 1939 tarihli Sigota Haritası’nda (1) Dr. Mahmut Ata Bayata Villası, (2) Avukat Hasan Fehmi Bey Evi, (3) Avukat Hasan Fehmi Bey Evi’nin müştemilatı. |
“...Ancak üç hata sonra bu tarife, uygun değilse bile yaklaşan bir evi bulabilmişlerdi. Troçki sevinememişti. Yeni ev adada değil Moda’da idi. Katip Frankel gitmiş, Şifa Sokağı’nda, Dr. Mahmut Ata’nın evinin karşı köşesinde Avukat Hasan Fehmi Bey’in evini gezmişti. Bahçe içinde polislerin yatabileceği bir müştemilat vardı. Hemen hazırlanıyorlardı. Bu arada Şifa Sokağı’ndaki evin bütün odalarından geride polislerin kalacağı eve teller çekmişler, bunları da bir zil tertibatına bağlamışlardı. Troçki’nin çalışmalarını yapacağı odada halının altına bile iki zil yerleştiriliyordu. Tehlike anında ayağı ile bahçedeki polislere haber verebilsin diye... Yangın iyice ürkütmüştü ihtilalciyi!
İstanbul valisi alınan tedbirleri, yeni evin özelliklerini, adadan taşınma işlerinin de olaysız cereyan ettiğini İçişleri Bakanlığı’na bildirmişti. Şükrü Kaya, bu rapora bir not ekliyordu:
‘Daha geniş muhafaza tedbirleri alınmalıdır.’
Evin önü denizdi, Troçki buna sevinmişti. Sağında rahibelerin, karnelitlerin yaşadığı binalar vardı. Arada da yüksek bir duvar. Fakat evin solu hemen sokağa bakıyordu. İşte burası Troçki’nin canını sıkmıştı. Üst kata çıkmış, yatak odasından Büyükada’ya doğru bakmış, yanında getirdiği balıkçısına:
‘Adaya tekrar dönmeliyiz’, demişti...”
Ömer Sami Coşar “Troçki İstanbul’da” adlı kitabında Troçki’nin Şifa Sokak’taki evde sabık Afgan Kralı Emanullah Han ile görüştüğü belirtilmektedir. Ancak, Afganistan’daki karışıklıklar sonrasında 14 Ocak 1929’da Kabil’den kaçarak sonraki yaşamını sürgünde geçiren Emanullah Han’ın 24 Şubat 1930’da İstanbul’a geldiği, ertesi gün de Ankara’ya gittiği bilinmektedir. Halbuki o tarihte henüz Büyükada’da İliasko Köşkü’nde ikamet eden Troçki, köşkte 1 Mart 1931’de çıkan bir yangın sonrasında Büyükada’dan ayrılarak Küçük Moda Şifa Sokak’taki Avukat Hasan Fehmi Bey’in evine taşınmıştı.
Kadıköy Küçük Moda Şifa Sokak’taki misafirlikleri kısa sürmüştü Troçki Ailesinin, zira bu köşkte de şanssızlıkları peşlerini bırakmamış, bir gece şüpheli bir şahsın yandaki duvarı aşarak bahçeye girmesi üzerine çalmaya başlayan alarm zilleri yeniden huzurları kaçırmıştı. Böylelikle Troçki ailesi, İstanbul’daki altıncı ikametgahlarını da terketmek zorunda kalmış, tekrar Büyükada’ya geçmek ve Hamlacı sokakta kiralanan, 1885’de Demades tarafından yapılmış Yanaros Köşkü’ne geçmiş, 17 Temmuz 1933’te vize alarak Fransa’ya gidene dek de orada yaşamışlardı.
İkinci kat balkonunu taşıyan kompozit sütun başlığından detay |
Çatı arası odasının sağ ve soluna yapılan eklemeler bu resimde daha belirgin olarak görülebilmekte. |
Köşkün sütunlu girişi ve kapısı |
Köşkün girişindeki sütunlar ve kompozit sütun başlıkları |
Köşkün girişindeki kemeri daha da belirginleştiren temsili kilit taşı ve yay |
Giriş merdiveni korkuluk duvarı ve bitimindeki Ananas formlu süsler |
Giriş Merdiveni korkuluk duvarı üzerinde stilize gelincik madalyon |
Giriş merdivenlerinin küpeştesini oluşturan duvar üzerindeki stilize çiçek |
Şifa Çıkmazı Sokak cephesi, cephede yine Art Deco stili yansıtan küçük üçgen kobalt mavisi çiniler. |
Şifa çıkmazı sokak cephesinden bir süsleme detayı |
Şifa sokak cephesinden defne yapraklarından bir çelenk ile süsleme detayı |
Çatı katına yapılan eklemenin kötü görüntüsü ve floral motiflerden oluşan kuşak. |
Çatıdaki ek Şifa Çıkmazı tarafından da çirkinliğini sergilemekte. |
Köşkün dış duvarlarının bezemesinde kullanılan kobalt mavisi çiniler bahçe duvarındaki babaların üzerinde bile unutulmamış. |
Dış duvarlarda görülen özenli ve ince süsleme detayları iç mekanda da devam etmekte. |
Katları birbirine bağlayan ankastre mermer basamaklardan oluşan merdiven ve zarif merdiven küpeştesi |
Merdiven kovası ve gri-beyaz Marmara Mermeri basamaklar |
Türkiye’de benzeri sivil mimari yapıların fazla olmadığını bildiğimden, bu yapının da türünün nadir örneklerinden biri, belki de yeganesi olarak Mimarlık mesleğinin resmi örgütü Mimarlar Odası tarafından veya resmi kurumlar tarafından tescil edilerek, korunma altına alınması ve gelecek nesiller için muhafaza edilerek yaşatılması gerektiğine olan inancımla, bu nadir köşkün, doğru, bilimsel ve zevkli bir restorasyon sonrasında eski günlerdeki gibi canlanmış ve yaşıyor görebileceğim güzel günlere...
2013 yılının Şubat ayında yazdığım bu yazıdan sonra Dr. Mahmut Ata Bayata Villası’nda yaşanan gelişmeler:
2016 yılında;
Valdo İnşaat Ltd. Şti. tarafından başlatılan
Restorasyon çalışmaları sırasından bazı fotoğraflar:
24 Mayıs 2017;
Şubat 2013’ten sonra Dr. Mahmut Ata Bayata Villası’na yaptığım
ikinci ziyaretimde çektiğim bazı fotoğraflar:
Ağustos 2017;
Restorasyon bittikten sonra Dr. Mahmut Ata Bayata Villası’nın
Kanada K12 Okulu olarak Açılışından bazı fotoğraflar:
Bu fotoğrafları çekip benimle paylaşan ve bir Moda Koleji mezunu olan
sevgili arkadaşım Neslihan Aksu’ya teşekkür ederim.
2013 yılının Şubat ayında yazdığım bu yazıdan sonra Dr. Mahmut Ata Bayata Villası’nda yaşanan gelişmeler:
2016 yılında;
Valdo İnşaat Ltd. Şti. tarafından başlatılan
Restorasyon çalışmaları sırasından bazı fotoğraflar:
24 Mayıs 2017;
Şubat 2013’ten sonra Dr. Mahmut Ata Bayata Villası’na yaptığım
ikinci ziyaretimde çektiğim bazı fotoğraflar:
Ağustos 2017;
Restorasyon bittikten sonra Dr. Mahmut Ata Bayata Villası’nın
Kanada K12 Okulu olarak Açılışından bazı fotoğraflar:
Bu fotoğrafları çekip benimle paylaşan ve bir Moda Koleji mezunu olan
sevgili arkadaşım Neslihan Aksu’ya teşekkür ederim.